Robotik Omurga Cerrahisi
Robotik omurga cerrahisi dünyanın önde gelen cerrahi merkezlerinde, modern tıbbi teknolojilerle gerçekleştirilmekte olan cerrahi bir işlemdir. Robotik cerrahi, genellikle omurganın sırt ve bel kısımlarında meydana gelen; kifoz, skolyoz, kanal darlığı, bel kayması ve bel fıtığı ameliyatı gibi omurga rahatsızlıklarının tedavisinde uygulanmaktadır. Omurga ameliyatlarının yüksek hassasiyet ve doğrulukla yapılmasını sağlayan robotik sistemler omurga hastalıklarının tedavisinde oluşabilecek riskleri en aza indirmektedir.
Robotik sistem ile yapılan omurga ameliyatlarının en önemli avantajı hem cerrahi işlemin küçük kesilerle yapılıyor olması, hem de vidaların yüksek doğruluk ve hassasiyetle omurlara yerleştirmesini sağlamasıdır. Vida ve diğer implantların en doğru şekilde yerleştirilmesi ise damar- sinir yaralanması ve felç gibi omurga cerrahisinin en korkulan risklerini büyük ölçüde azaltmaktadır. Böylece hem hastalar hem de cerrah için daha güvenli ve daha başarılı bir ameliyat deneyimi sunmaktadır. Tüm bu özellikleri ile robotik teknolojiler omurga cerrahisinde yeni bir dönemi başlatmaktadır.
Robotik Omurga Cerrahisi Nedir?
Robotik omurga cerrahisi; ameliyatın planlanmasından implantların omurgaya en uygun konum ve açıda yerleştirmesine kadar olan tüm hassas süreçlerde doktora rehberlik eden minimal invaziv cerrahi bir işlemdir. Pedikül vidası, rod (çubuk) ve kafes (cage) gibi implantlar; belde kayma, çok düzeyli bel fıtığı, kanal darlığı, skolyoz gibi çeşitli fiziksel bozuklukların cerrahi tedavisinde kullanılmaktadır. Bu tip omurga implantları; omurları birbirine sabitlemek, omurgadaki yapısal bozuklukları ve eğrileri düzeltmek, iki omur arasındaki açıklığı korumak, omurları bir arada tutarak omurganın bir kısmını hareketsiz hale getirmek gibi farklı amaçlar için kullanılmaktadır.
Omurga ameliyatı sonuçlarının başarılı olması için; implantların omurgaya 3D (3 boyutlu) olarak en doğru şekilde yerleştirilmesi önemlidir. Bu işlemin 3D olarak planlanması ve plana uygun şekilde uygulanabilmesi için ise son derece hassas teknik ölçümlerin yapılması gerekmektedir.
Vida ve diğer implantların en doğru şekilde yerleştirilmesi, damar-sinir yaralanması ve felç gibi omurga cerrahisinin en korkulan risklerini ortadan kaldıracak ölçüde azaltmaktadır. Böylece teknik olarak daha hassas ve daha güvenli cerrahi işlemler yapılarak daha başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Omurga Hastalıklarının Tedavisinde Robotik Cerrahi
Son teknoloji ürünü MAZOR robotik sistemi, omurganın; sırt, bel, sakrum ve sakroiliak eklem gibi farklı bölgelerinde oluşan sorunların cerrahi tedavisinde kullanılmaktadır. Robotik omurga cerrahisinin uygulanmakta olduğu omurga hastalıklarından bazıları şunlardır:
- Kanal Darlığı (Spinal Stenoz),
- Bel Kayması (Spondilolistezis),
- Skolyoz,
- Kifoz (Kamburluk),
- Bel Fıtığı,
- Omurga Kırıkları,
Omurga bölgesinin acil kırıkları, bacaklarda güçsüzlük, idrar tutamama gibi ciddi nörolojik işlev kayıpları olan hastalar dışında, yapısal veya ağrılı durumların tedavisinde ameliyat her zaman ilk seçenek değildir. Öncelikle ameliyat dışı yöntemler; ilaç tedavisi, korse, fizik tedavi, egzersiz ve spinal enjeksiyonlar uygulanmalıdır. Ancak düzenli uygulanan tedavilere rağmen yakınmaları geçmeyen hastalara cerrahi tedavi önerilmektedir. Omurga hastalıklarında cerrahi tedaviye geç kalınması ise hastalarda ciddi problemlere yol açabilmektedir.
Robotik Omurga Cerrahisinin Avantajları
Robotik omurga cerrahisi vida yerleşiminde; yüksek doğruluk, daha az kan kaybı ve komplikasyon riskinin düşük olması gibi birçok avantaja sahiptir. Yeni nesil robotik sistem MAZOR’un omurga cerrahisinde sağladığı avantajlar şunlardır:
- Yüksek doğruluk: Robotik omurga cerrahisinde, pedikül vida veya diğer implantların omurgaya yerleştirilmesinde %99,5 ve üzeri doğruluk sağlanmaktadır.
- Kısa ve hızlı iyileşme süresi: Robotik omurga cerrahisi; hastaların en karmaşık omurga ameliyatlarında bile daha hızlı ve kolay bir şekilde iyileşmesini sağlamaktadır. Araştırmalar; robotik omurga ameliyatı olan hastaların, hastanede kalış sürelerinin kısaldığını ve daha hızlı iyileşme süreci yaşadıklarını göstermektedir.
- Daha az radyasyon: Robotik omurga cerrahisinde hastalar ve sağlık ekibi radyasyona daha az maruz kalmaktadır. Özellikle ameliyat sırasında O- Arm cihazının kullanılmasıyla hastaların radyasyona maruz kalma miktarı daha da azalmaktadır.
- Minimal invaziv cerrahi işlem: Robotik omurga cerrahi sistemi MAZOR ile yapılan ameliyatlarda küçük cerrahi kesiler uygulanmaktadır. Bu durum ameliyatta; daha az kanama ve ameliyat sonrasında ise daha az yara izi ve hızlı iyileşme sağlamaktadır.
- Ameliyat süresinin kısalması: Robotik omurga cerrahi sistemi MAZOR ile yapılan ameliyatlarda omurlara vida yerleştirme süresi kısalmaktadır. Geleneksel omurga cerrahisinde bir vidanın yerleşim süresi ortalama 6-7 dakika iken; robotik omurga cerrahisinde bu süre yaklaşık 2 dakikadır.
- Ameliyat planlaması: Her hastanın kendi omurga şekli ve anatomi yapısına özel ameliyat planlaması yapılmaktadır.
- Ameliyat sonrası ağrı: Robotik omurga cerrahi sistemi ile gerçekleştirilen ameliyat sonrası hastaların iyileşme döneminde ağrıları daha azdır. Bu dönemde hastalar daha rahat hareket ederek kolay bir iyileşme süreci yaşamaktadır.
- Enfeksiyon riski: Geleneksel yöntemle gerçekleştirilen omurga ameliyatlarına göre robotik omurga cerrahi sistemi MAZOR ile yapılan ameliyat sonrası hastaların enfeksiyon riski daha düşüktür.
- Revizyon ameliyatı: Robotik omurga ameliyatları yüksek doğrulukla gerçekleştirildiği için sonrasında revizyon ameliyatı denilen tekrar bir ameliyat gereksinimi azalmaktadır.
- Komplikasyon riski: Robotik omurga cerrahi sistemi MAZOR, vida yerleşiminin yüksek doğrulukla gerçekleştirilmesini sağladığından omurilik veya sinir yaralanmasına bağlı kas güçsüzlüğü veya felç gelişme riskinin azalmasına katkı sağlamaktadır.
Pedikül Vida Yerleşiminde Yüksek Doğruluk Neden Önemlidir?
Robotik omurga ameliyatlarında doğruluk iki ana nedenden dolayı kritik öneme sahiptir. Birincisi, birkaç milimetre bile yanlış yerleştirilen bir vida; devam eden sırt ağrısına, daha yavaş iyileşmeye ve ameliyat tekrarına neden olabilmektedir. Ayrıca pedikül vidaların omurgaya yanlış konumda yerleştirilmesi; vidaya fazla yük gelmesine sebep olarak vidada hasar oluşturabilmektedir.
İkinci nedeni ise; omurga ameliyatları hassas sinir yapıları ve omuriliğe yakın olarak gerçekleştirilmektedir. Omurgaya yerleştirilen vidaların omurilikte hasar oluşturacak şekilde yerleştirilmesi ise felç ve sinir hasarına yol açabilmektedir. Vida boyutunun ayarlanmamasına bağlı olarak; vidaların iç kısma doğru fazla ilerlemesi ise iç organlarında yaralanmalara neden olmaktadır.
Robotik Omurga Ameliyatı Nasıl Yapılmaktadır?
Robotik omurga cerrahisinde, geleneksel omurga ameliyatlarında olduğu gibi, hasarlı omurga bölgesine pedikül vidaları, rod (çubuk) veya iki omur arasına cage (kafes) tipi implantlar yerleştirilmektedir. Omurga cerrahinde kullanılan robotik sistemi MAZOR ile yapılan ameliyatlarda; bu işlemler son derece hassas ve detaylı hesaplamalar ile planlanmaktadır. Ayrıca cerrahın ameliyat sırasında yapılan işlemleri; eş zamanlı ve 3 boyutlu olarak takip edebilmesi ameliyatın plana uygun doğrulukta yapılmasını sağlamaktadır.
Robotik omurga cerrahisinde; hastaların ameliyat öncesinde BT (Bilgisayarlı Tomografi) görüntüleri veya ameliyat sırasında O- Arm cihazından elde edilen röntgen görüntüleri MAZOR robot bilgisayarına aktarılmaktadır. Ardından ekranda her hasta için özel 3 boyutlu ameliyat planı oluşturularak; pedikül vidaların; konumu, açısı ve boyutları belirlenmektedir. Böylece cerrahın ameliyatta oluşabilecek sorunları ön görmesi ve ameliyatın daha az kesi ile gerçekleştirilmesi sağlanmaktadır.
Cerrah bu süreçte; belirlenen yörüngeyi, vida boyutunu ve açısını gerçek zamanlı ve 3 boyutlu olarak izleyerek yerleştirmektedir. Robotik omurga cerrahi sistemi MAZOR kullanılarak gerçekleştirilen omurga ameliyatları daha hızlı ve yüksek doğrulukla yapılmaktadır. Böylelikle ameliyat sırasında veya sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar önemli ölçüde azalmaktadır.
Robotik omurga ameliyatları; kapalı, minimal invaziv ve açık olarak üç farklı şekilde gerçekleştirilir.
Kapalı yöntemle gerçekleştirilen omurga ameliyatlarında (endoskopik omurga cerrahisi) omurgaya vida yerleşimi yapılmamaktadır. Ancak ameliyat sırasında omurgaya giriş yapılırken robotik sistemlere başvurulabilmektedir. Minimal invaziv yöntem ile yapılan robotik omurga cerrahisinde ise pedikül vidaların yerleştirileceği bölgelere 1cm’lik kesiler açılarak minimal kesiler ile işlemler gerçekleştirilmektedir.
Robotik Omurilik Ameliyatı Ne Zaman Düşünülmelidir?
Robotik omurga cerrahisine karar verilmeden önce; fizik tedavi, egzersiz, korse, ilaç tedavisi ve spinal enjeksiyon tedavileri uygulanabilir. Ancak tüm tedavilere rağmen; günlük hayatınızı zorlaştıran ağrılar, bacaklarda uyuşma ve sosyal hayatınızı etkileyen durumlar varsa ameliyat düşünülmelidir. Omurga rahatsızlıklarına bağlı gelişen; bacaklarda güçsüzlük, bağırsak ve mesane kontrolü gibi ciddi belirtilerde ise hastaların acil ameliyat olması gerekmektedir.
Hastaların omurga cerrahisi hakkında bilgi sahibi olmaları, ameliyata yönelik endişelerinin azalmasına yardımcı olmaktadır. Aynı zamanda ameliyat öncesi ve sonrası sürecin en iyi şekilde yönetilmesinde de etkilidir. Bu nedenle omurga ameliyatı olacak hastaların; ameliyat seçeneklerini, kullanılacak olan yöntem ve teknolojileri araştırarak robotik omurga cerrahisi hakkında bilgi almaları önemlidir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Skolyoz Nedir, Tedavisi ve Ameliyatı Nasıl Yapılır? Riskleri Nelerdir?
Omurga eğriliği olarak bilinen skolyoz dünyada milyonlarca insanı etkilemekte, Türkiye’de ise 2,5 milyondan fazla insanda görülmektedir. Her yıl binlerce çocuk skolyoz nedeniyle korse tedavisine başlamakta, ciddi eğrilik söz konusu olan binlerce kişide skolyoz ameliyatı gerçekleştirilmektedir.
Bebeklikte veya erken çocukluk döneminde gelişebilen skolyozun başlangıç yaşı genellikle 10-15 yaşlarıdır. Sizde veya çocuğunuzda hafif dereceli bir omurga eğriliği olsa bile her zaman bir belirti fark etmeyebilirsiniz. Ancak, skolyozun erken teşhis edilmesi uzun dönemde yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabilir. Bu nedenle, skolyoz farkındalığı sadece ebeveynler için değil öğretmenler dâhil çocuklara değer veren tüm kişi ve kurumlar için de önem taşımaktadır. Ailelerin skolyoz belirtileri açısından çocuklarını takip etmeleri veya okullarda yapılan sağlık taramaları atılacak ilk adımlardan biridir. Dünya genelinde skolyoz hakkında farkındalık yaratmak ve toplum bilincini artırmak için her yıl Haziran ayı Skolyoz Farkındalık Ayı olarak kabul edilmektedir. Şuan farkında olmasanız bile kendinizde veya çocuğunuzda omurga eğriliği olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Siz de skolyoz (omurga eğriliği) hakkında bilgi edinmek, belirtileri ve tedavi yöntemlerini öğrenerek atacağınız adımları belirlemek için yazımızın devamını okuyabilirsiniz. Kendinizde veya çocuğunuzda skolyoz belirtisi olduğunu düşünüyorsanız uzman hekimlerimize danışabilirsiniz.
Skolyoz (Omurga Eğriliği) Nedir?
Skolyoz (omurga eğriliği), omurganın yana doğru eğilmesiyle ‘’S’’ veya ‘’C’’ şeklini aldığı 3 boyutlu bir omurga şekil bozukluğudur. Omurgamız, omur adı verilen ve birbiri üzerine dizili kemiklerden meydana gelir. Sağlıklı bir omurga yapısında eğilmemize ve hareket etmemize yardımcı olan doğal bir eğrilik vardır. Ancak, omurgamız olması gereken bu doğal eğriden daha fazla kıvrılarak yana doğru bir eğrilik oluşturduğunda skolyoz olarak bilinen durum ortaya çıkar.
Omurgadaki eğriliğin skolyoz olarak tanımlanabilmesi için en az 10 derecelik bir eğri olması gerekir. Bu açı aynı zamanda eğriliğin bir ölçüsü olan ‘’Cobb açısı’’ olarak bilinmektedir. 10 derece kadar hafif eğrilik olabileceği gibi 90 derece veya üzeri şiddetli durumlar da söz konusudur. Omurga eğriliği tedavisi durumun şiddetine göre planlanmaktadır ve esas amaç şikâyetlerin giderilmesidir.
Eğrilik omurganın herhangi bir yerinde görülebilir, ancak çoğunlukla sırt ve bel omurgasında meydana gelmektedir. Skolyoz doğuştan olabileceği gibi her yaş grubunda ortaya çıkabilmektedir. Ancak, en sık 10-16 yaş arasında ergenlik çağındaki çocuklarda görülmektedir. Bunların büyük bir bölümü ise nedeni bilinmeyen skolyoz tipidir (idiyopatik).
Omurga Eğriliği (Skolyoz) Neden Olur? Çeşitleri Nelerdir?
Çeşitli omurga eğriliği nedenleri vardır; konjenital skolyoz yani doğuştan olabileceği gibi serebral palsi, kas distrofisi, spina bifida gibi diğer hastalıklara bağlı olarak omurga eğriliği meydana gelebilmektedir. Omurga eğriliği her zaman fark edilmeyebilir. Bel ve sırt ağrısı gibi yakınmalarla doktora gittiğinizde veya okullarda yapılan sağlık taramalarında çocuğunuzda skolyoz olduğunu öğrenebilirsiniz.
Sanılanın aksine ağır sırt çantaları taşımak, yan yatmak ve duruş bozukluğu gibi faktörler omurga eğriliğine nedenolmaz. Çoğu durumda omurga eğriliği nedeni bilinmeyen yani idiyopatik skolyoz türüdür. Bu tipin nedeni bilinmese de genetik faktörlerin etkili olabileceği düşünülmektedir. İdiyopatik skolyozun deformitenin geliştiği yaşa göre 3 çeşidi vardır.
İnfantil idiyopatik skolyoz Doğum sonrası 3 yaşına kadar gelişir
Juvenil idiyopatik skolyoz 4- 9 yaş arasında gelişir
Adolesan idiyopatik skolyoz 10-18 yaş arasında gelişir
Adolesan yani ergenlik dönemi skolyozu, tüm idiyopatik vakalarının yaklaşık %80’ini oluşturan en yaygın gruptur. Ergenlik dönemi, genel olarak hızlı büyümenin gerçekleştiği zaman dilimidir. Bu aşamada herhangi bir anormallik tespit edildiğinde eğriliğin ilerleyip ilerlemediği yakından takip edilmelidir. Erken dönemde tespit edilen durumlarda takip, omurga eğriliği egzersizleri ve korse kullanımı gibi yöntemlerle tedavi mümkündür. Yetişkinlerde skolyozun en yaygın nedeni ise yaşlandıkça omurga disklerinde bozulmalar yani disk dejenerasyonudur.
Ayrıca, yapısal ve yapısal olmayan omurga eğriliği çeşitleri vardır. Yapısal olmayan eğriliklerde omurga yapısı normaldir, ancak bacak boyları arasındaki farklar veya enfeksiyon gibi herhangi bir durum omurga eğriliğine neden olmaktadır. Altta yatan sebep düzeltildiğinde omurga eğriliği de düzelir. Yapısal tipte ise yaralanmalar, doğuştan gelen kusurlar, metabolik durumlar omurga eğriliğine neden olur ve tedavi edilmezse eğrilik kalıcı olabilmektedir.
Skolyoz Belirtileri Nelerdir?
Omurga eğriliği 10 derece ve üzeri olduğunda skolyoz olarak tanımlanmaktadır. Ancak 10 derecelik hafif eğriler genellikle bir belirti göstermez. Eğrilik 20 derece ve üzerine çıktıkça belirtiler fark edilmeye başlanır.
Ergenlik döneminde oluşan omurga eğriliğiniz varsa ve erken dönemde fark etmediyseniz yaşlanmayla birlikte skolyoz belirtileri geliştiğini fark edebilirsiniz. Çocuklarda omurga eğriliği sırt ağrısına çok fazla neden olmadığından skolyoz belirtileri takip edilmelidir.
Çocuklukta skolyoz belirtileri genellikle Resim 2’de de gösterildiği gibi şöyle sıralanabilir;
- Omuz eğriliği, omuz yüksekliklerinin farklı olması,
- Düzensiz kalça hizası,
- Çocuk düz durduğunda kolların vücudun yanında düz durmaması,
- Çocuk öne eğildiğinde sırtın iki yanının farklı yükseklikte olması.
Yetişkinlerde ise genellikle sırt ağrısı omurga eğriliğinin ilk belirtisi olmaktadır. Omurga eğrildikçe yakındaki sinirlere baskı uygulayarak güçsüzlük ve uyuşukluk gibi yakınmalara da neden olabilir.
Yetişkinlerde skolyoz belirtilerinden bazıları şunlardır :
- Omuz hizasının farklı olması,
- Düzensiz kalça hizası,
- Düzensiz bel hattı,
- Bacaklarda uyuşma, güçsüzlük veya ağrı,
- Dik durmada zorluk,
- Yorgunluk hissi.
Erken müdahale ile omurga eğriliği tedavisi başarılı sonuçlar vermektedir. Kendinizde, çocuğunuzda veya bir yakınınızda herhangi bir belirti fark ederseniz erken tanı ve tedavi için bize ulaşarak uzman hekimlerimize danışabilirsiniz.
Omurga Eğriliği Tedavisi Nasıl Olur?
Omurga eğriliği tedavisi sırt ağrısı gibi yakınmaların giderilmesi ve eğriliğin ilerlemesini önlemek amacıyla planlanmaktadır. Çoğu durumda 10-20 derecelik hafif eğrilik herhangi bir şikâyete neden olmaz ve doktorunuz eğriliğin ilerleyip ilerlemediğini görmek için belirli aralıklarla kontroller ister.
Omurganızdaki eğrilik vücut duruşunuzda gözle görülür bir deformiteye (şekil bozukluğu) veya sırt ağrısı gibi yakınmalara neden olmaya başladıysa ya da ilk tespit edildiğinde ciddi bir eğrilik söz konusuysa yaş, eğriliğin şiddeti, yeri ve ilerleme durumu, kemik olgunluğu gibi faktörlere göre farklı tedaviyöntemleri uygulanır.
Ameliyat dışında uygulanan bazı omurga eğriliği tedavisi yöntemleri şunlardır:
- Omurga eğriliği için korse,
- Fizik tedavi ve rehabilitasyon
- Omurga eğriliği egzersizleri,
- Schroth metodu.
Çocuklarda büyümenin devam ettiği dönemde omurga eğriliği için korse kullanımı eğriliğin ilerlemesini durdurmaya yardımcı olabilmektedir.
Skolyoz Ameliyatı Nedir?
Fizik tedavi, omurga eğriliği egzersizleri ve korse kullanımı gibi tedavilere rağmen omurgadaki eğrilik açısının artmaya devam ettiği durumlar söz konusu olabilir. Bu eğriliğin 45 derecenin üzerinde olduğu ciddi vakalarda skolyoz ameliyatı önerilmektedir. Skolyoz ameliyatı omurganın anormal eğriliğini düzelterek yakınmaları gidermek amacıyla yapılmaktadır. Skolyoz ameliyatıolasıriskler ve komplikasyonlar nedeniyle son seçenektir. Ancak, cerrahi tedaviye ihtiyaç olduğunu gösteren işaretlerden bazıları şunlardır:
- Omurgadaki eğrilikten kaynaklanan sırt ve bacak ağrısının şiddetlenmesi,
- Ameliyat dışı tedavilerden fayda sağlanmaması,
- Omurgadaki eğrilin ilerlemesi (45 derecenin üzerinde olması).
İlerleyen omurga eğriliğinin tedavi edilmemesi ağrıların şiddetlenmesinin yanı sıra solunum güçlüğü gibi ciddi sağlık sorunları yaşamanıza yol açabilmektedir. Bu nedenle ameliyat kararını dikkatle değerlendirmeniz ve doktorunuzla birlikte sizin için en iyi seçeneği belirlemeniz önemlidir.
Omurga Eğriliği (Skolyoz) Ameliyatı Nasıl Yapılır?
Skolyoz ameliyatı yapılırken kullanılan yöntemler kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin, kemik olgunlaşması devam eden çocuklarda uzatılabilen sistemler veya ipli skolyoz ameliyatı ile omurga büyümesine uyum sağlayan cerrahi yöntemler uygulanabilmektedir.
Uzatılabilen sistemlerde omurga eğriliğini düzeltmeye yardımcı olmak için kullanılan çubuklar ve vidalar omurgaya sabitlenmektedir. Her 6-12 ayda bir omurganın büyümesine uyum sağlamak için cerrahınız çubukların uzunluğunu ayarlar.
Skolyoz ameliyatı için kullanılan yaygın yöntemlerden biri de spinal füzyon işlemidir. Bu teknikte omurga eğriliğini düzeltmek için iki veya daha fazla omur kemiği birleştirilerek tek bir kemik haline getirilmektedir. Cerrah, çubuk ve vidalar yerleştirerek omurganın düzeltilmesini sağlar. Ardından kemik grefti denilen küçük kemik parçalarını bu bölgeye bir yama gibi yerleştirir. Böylece omurga kemikleri bir araya gelir ve kemikler birlikte büyüyerek tek bir kemik halini alır
Omurga Eğriliği (Skolyoz) Ameliyatı Riskli Midir?
Karar aşamasında skolyoz ameliyatı riskli mi sorusu en çok merak edilenlerden biridir. Omurga ameliyatları, sinir kökleri ve omurilik çevresinde gerçekleştiği için son derece hassas cerrahi işlemler gerektirmektedir. Ameliyat sırasında bir sinirin zarar görmesi nörolojik hasara ve felç gibi komplikasyonlara neden olur. Bu nedenle ameliyat kararında endişe duymanız oldukça normaldir.
Ana kan damarları ve sinirlere (omuriliğe) yakınlığı nedeniyle omurga ameliyatları bazı önemli riskler taşır. Skolyoz ameliyatı sonrası komplikasyonlar ve olası risklerin bilinmesi ameliyat süreci ve sonrası için son derece önemlidir.
Her türlü spinal cerrahide olabileceği gibi enfeksiyon, sinir hasarı, kan kaybı, bağırsak ve mesane sorunları gibi komplikasyonlar skolyoz ameliyatı riskleri arasındadır. Skolyoz cerrahisi ile ilişkili olan ek riskler ise omurga dengesinin kaybı, kemiklerin düzgün şekilde iyileşip kaynaşmamasıdır.
Skolyoz ameliyatı riskleri arasında şunlar yer almaktadır:
- Enfeksiyon
- Aşırı kan kaybı
- Derin ven trombozu
- Akciğerler ile ilişkili komplikasyonlar
- Mide ve bağırsak sorunları
- Sinir ve omurilik hasarı sonucu nörolojik komplikasyonlar
- Ameliyatta kullanılan vida ve çubuk gibi malzemelerin kırılması veya yerinden oynaması gibi sorunlar
Skolyoz ameliyatı sonrası komplikasyonlar arasında en ciddi durum nörolojik komplikasyonlar yani sinir sistemiyle ilgili risklerdir. Bu riskler his kaybı, bacaklarda ve ayaklarda güçsüzlük ve uyuşukluk, bağırsak ve mesane işlevinde bozulma ve felçtir. Bunlardan bazıları zamanla düzelebileceği gibi kalıcı durumlar da söz konusudur.
Nörolojik hasar ve felç nadir görülen riskler olsa da etkileri yıkıcı olabilmektedir. Bu nedenle olası risklerin farkında olmak ve seçeneklerinizi bilmek önemlidir.
Robotik Skolyoz Ameliyatı ve Omurga Cerrahisi
Omurga eğriliği ameliyatı risklerini en aza indirmek için ameliyatın yüksek hassasiyetle yapılmasını sağlayan modern teknolojiler geliştirilmiştir. Bu teknolojilerin en önemlisi robotik omurga cerrahisidir. Robotik omurga cerrahisinin kullanımı sayesinde günümüzde skolyoz ameliyatları çok daha güvenilir olarak uygulanmaktadır.
Robotik omurga cerrahisi ile yapılan skolyoz ameliyatlarında;
- İmplant ve vida gibi cerrahi aletler en doğru şekilde yerleştirilmektedir
- Ameliyat yüksek doğruluk ve hassasiyet ile gerçekleştirilir
- Her hastanın kendi omurga anatomisine uygun ameliyat planı yapılır
- Böylece sinir yaralanması, felç gibi riskler en aza indirilmektedir
Omurga eğriliğinin ilerlemesini önlemek ve omurgadaki şekil bozukluğunu düzeltmek için skolyoz cerrahisi birçok hasta için fayda sağlar. Ancak, ameliyat için son kararı vermeden önce potansiyel riskleri ve bu riskleri azaltmak için en güvenilir seçenekleri doktorunuzla birlikte dikkatle değerlendirmeyi unutmayın.
Skolyoz Ameliyatı Sonrası Hastalar Nelere Dikkat Etmelidir?
Skolyoz ameliyat sonrası iyileşme süreci kişiden kişiye ve ameliyatın karmaşıklığına göre değişir. Ameliyatın türü, genel sağlık durumunuz, yaşınız gibi faktörler iyileşme sürecini etkilemektedir. Bu süreçte hastaların dikkat etmesi gereken bazı noktalar vardır. Örneğin, ilk birkaç hafta içinde eğilmemeli, yük kaldırmamalı, araba kullanmamalı, çok fazla fiziksel aktivitede bulunmamalısınız.
Skolyoz ameliyatı sonrası dikkat etmeniz gereken en önemli konulardan biri enfeksiyondur. Enfeksiyonu önlemek için ameliyat bölgesi temiz ve kuru tutulmalıdır. Ayrıca, ağrı ve enfeksiyon riskini önlemek için doktorunuzun reçete edeceği ilaçları düzenli kullanmanız gerekir.
Skolyoz ameliyatı sonrası dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:
- İlk zamanlarda bazı temel bakım ihtiyaçlarınızda ve günlük işlerinizde yardımcı olabilecek birinin yanınızda olmasını planlayın.
- Eğilme, ağır kaldırma gibi hareketlerden kaçının.
- Doktorunuz ameliyat sonrası korse önerdiyse düzenli olarak kullanmaya ve riskli hareketlerden kaçınmaya özen gösterin.
- Hastaneden taburcu olmadan önce evde uygulamanız gereken talimatlar verilecektir. Bu önerilere mümkün olduğunca uyum gösterin.
- Okul çağındaki hastalar genellikle ameliyattan sonraki bir ay içinde okula kısmen de olsa geri dönebilmektedir. Ancak beden eğitimi ve egzersiz gibi aktivitelere dönmek için doktorunuzun belirlediği zaman dilimine uymanız gerekir.
- Skolyoz ameliyatı sonrası ilk dönemlerde araç kullanılmamalıdır. Yoldaki çukurlar ve tümsekler ani hareketlere neden olabileceğinden tehlikelidir. İyileşmeye devam ettikçe doktorunuz araç kullanmanıza izin verecektir.
- Spinal füzyon ameliyatından yaklaşık 6 hafta sonra cerrahınız süreci değerlendirmek için röntgen çekimi isteyecektir. Buna göre devam edebileceğiniz veya kaçınmanız gereken aktivitelere karar verir.
- Yoğun fiziksel aktivite gerektirmeyen bir işiniz varsa ameliyattan 4-6 hafta sonra genellikle işe geri dönebilirsiniz. Ancak, daha yorucu işlere yeniden başlayabilmeniz için biraz daha zaman gerekebilir.
- Ameliyat sonrası dönemde kontrollerinizi takip etmeyi ve herhangi bir sorunuz olduğunda doktorunuza danışmayı ihmal etmeyin.
Robotik omurga cerrahisi gibi son gelişmeler ile çoğu hasta daha çabuk taburcu olabilmekte, daha hızlı ve daha ağrısız bir iyileşme süreci yaşamaktadır. Robotik omurga cerrahisini Türkiye’de uygulayan tek merkez olarak konu hakkında bilgi almak için bize ulaşabilir ve seçeneklerinizi cerrahlarımızla birlikte değerlendirebilirsiniz.
Skolyoz Ameliyatı Hakkında Sık Sorulan Sorular
Omurga eğriliği kaç derece ise skolyoz ameliyat gerektirir?
45 derece ve üzeri eğriliklerde, bu eğriliği azaltmak veya ilerlemesini engellemek için skolyoz ameliyatı gerekmektedir. İleri derecede omurga eğriliğine bağlı olarak akciğer fonksiyonlarında sorunlar (nefes almada zorluk), şiddetli sırt ve bacak ağrıları, ayakta durmada zorluk gibi durumlar skolyoz ameliyatı gerektiğini gösteren işaretlerdir. Günümüzde uygulanan modern cerrahi yöntemlerle (robotik omurga cerrahisi) omurganın anormal eğrilikleri önemli ölçüde iyileştirilmektedir.
Omurga eğriliği ameliyatı ne kadar sürede iyileşir?
Skolyoz ameliyatı sonrası iyileşme süreci ameliyatın türüne ve kişiye göre farklılık gösterir. Genellikle 3-4 gün sonra hastaneden taburcu olursunuz. 2-6 ay içerisinde iyileşme durumunuza göre yavaş yavaş aktivitelerinize geri dönersiniz. Çocuklar ameliyat sonrası genellikle 4-6 haftada okula döner. Spinal füzyon sonrası omurganın tamamen iyileşmesi ve eski aktivitelerinize dönmek ise yaklaşık 6-12 ay sürer.
Skolyoz ameliyatından sonra vidalar çıkarılır mı?
Skolyozun cerrahi yöntemle tedavisinde cerrahınız vida ve çubuklar kullanarak omurgadaki eğriliği düzeltmektedir. Vida ve çubukların çıkarılması ikinci bir ameliyat gerektirir. Bu da omurga ve çevre dokularda tekrar bir tahribata neden olur. Bu nedenle enfeksiyon veya kırık gibi durumlar yaşanmadıkça vida ve çubukların çıkarılmasına gerek yoktur.
Omurga eğriliği ameliyattan sonra tekrarlar mı?
Skolyozun yani omurga eğriliğinin ameliyattan sonra tekrarlaması beklenmez. Ancak, cerrahi yöntemdeki başarısızlıklar veya ameliyat sonrası komplikasyonlar gibi riskler bazen omurgadaki eğriliğin artmasına neden olabilmektedir. Bir diğer durumda ise büyüme çağı devam eden çocuklarda ameliyat sonrası takip gerektiği gibi yapılmazsa omurga eğriliğinin bir miktar artması söz konusu olabilir.
Skolyoz ameliyatı gereken durumlarda tamamen size özgü ameliyat planlaması yapılmalıdır. Modern tıp ve teknolojik yöntemler omurga ameliyatıyla ilgili riskleri en aza indirse de her cerrahi girişimin olası riskleri olduğunu unutmayın. Bu nedenle, ameliyat hakkında korku ve endişelerinizi mutlaka ortopedi cerrahınızla paylaşın. Seçeneklerinizi değerlendirerek son kararı doktorunuzla birlikte verebilirsiniz.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kamburluk (Kifoz) Nedir?
Kifoz (kamburluk), sırtın üst kısmının öne doğru eğilmesiyle normalden daha kavisli ve kambur görünmesine neden olan bir omurga deformitesi yani omurganın şekil bozukluğudur. Omurga yapısı genel olarak 3 bölümden oluşur:
- Servikal omurga; en üstte boyun bölgesinde bulunan ve boynumuzu hareket ettirmemizi sağlayan 7 adet omurdan oluşur
- Torasik omurga sırt bölgesindeki 12 adet omuru içerir,
- Lomber omurga ise sırtın alt kısmındaki 5 adet bel omurundan oluşur.
Sağlıklı bir omurgada yandan bakıldığında her bölümün doğal bir eğrisi vardır. Omurganın bu doğal eğriliği bel ve boyun bölgesinde çukurluk, sırt bölgesinde ise dışa doğru kabarık hafif kamburluk olarak görülmektedir. Sırt bölgesindeki doğal kamburluk açısı 20-45 derece arasındadır
Sağlıklı omurganın doğal eğriliği denge için önemlidir, duruşumuzu destekler ve dik durmamıza yardımcı olur. Ancak, bu eğrilik olması gerekenden fazla veya az olursa dik durmak zorlaşır, ayrıca duruş bozuklukları görülebilmektedir. Sırttaki eğrilik açısının 50 derece ve üzerinde olması hiperkifoz ya da yaygın kullanılan kifoz (kamburluk) olarak bilinmektedir.
Kifoz Türleri Nelerdir?
Her yaşta ortaya çıkabilen bu hastalık ergenlik dönemindeki gençlerde ve ileri yaştaki kadınlarda daha fazla görülmektedir. Çocuklarda ve ergenlerde en yaygın görülen kifoz nedenleri şunlardır:
- Postüral Kifoz: En sık görülen bu tip kamburluk sıklıkla ergenlik döneminde meydana gelir ve duruş bozukluğuna bağlı olarak gelişir. Genellikle duruşun düzeltilmesi ve kifoz egzersizleri gibi yöntemlerle bu tip kamburluk düzelebilir ve yetişkinlikte ciddi sorunlara yol açmaz.
- Scheuermann Kifozu: Scheuermann kifozu gelişimsel bir kifoz türüdür, yani büyüme sırasında ortaya çıkar. Sırtın üst kısmını etkileyen bu durum sırtta omurganın çok fazla öne eğilmesine neden olur. Bu durumu ilk kez tanımlayan Danimarkalı radyoloğun ismi ile anılmaktadır. Postüral kifoza göre daha ciddidir ve bazı durumlarda ağrıya neden olabilmektedir. Uzun süre ayakta durmak veya oturmak ağrıyı kötüleştirmektedir.
- Konjenital Kifoz: Bebek anne karnındayken omurga gelişimi normal olmadığında ortaya çıkan doğuştan meydana gelen bir durumdur. Omurga eğriliği çocuk büyüdükçe daha da belirginleştiğinden genellikle kifoz ameliyatı yapılması gerekmektedir.
Omurgadaki eğriliğin ve kamburluğun şiddeti kişiden kişiye değişir. Genellikle eğri ne kadar büyükse kifoz belirtileri ve yakınmalar o kadar ciddi olur. Şiddetli vakalarda sırttaki ileri derecede eğrilik ağrıya veya akciğerlere baskı yaparak kalp ve solunum problemlerine neden olabilmektedir. Kamburluk açısı 75 derecenin üzerindeyse ve eğrilik ilerleme eğilimindeyse kifoz ameliyatı yapılmalıdır.
Kifoz (Kamburluk) Belirtileri Nelerdir?
Sırtın anormal eğrisi ve kambur görünümü dışında bazen herhangi bir belirti görülmeyebilir veya hasta yalnızca hafif sırt ağrılarından şikâyetçi olabilir. Ancak, ileri derecede olan eğriliklerde hastanın sırtında belirgin kamburluk ve diğer belirtilere yol açabilmektedir.
Sırttaki eğriliğin şiddetine göre görülebilen kifoz belirtileri şunlardır:
- Sırt ağrısı ve sertlik
- Omurgada hassasiyet
- Öne eğilince sırtın üst kısmının normalden yüksek görünmesi
- Sağ ve sol omuz yükseklikleri arasında fark olması
- Karşıya ve yukarıya bakmakta zorluk
Şiddetli kamburluk belirtileri arasında nefes almakta ve yemek yemekte zorluk, çabuk yorulma görülmektedir. Ayrıca, sırttaki eğrilik arttıkça belirtiler de şiddetlenmektedir.
Kamburluk belirtileri gösteriyor veya yakınmalarınız zaman geçtikçe artıyorsa vakit kaybetmeden omurga sağlığı alanında uzman hekimlerimize danışabilirsiniz. En güncel tedavi yöntemleri hakkında bizimle iletişime geçiniz.
Kamburluk Neden Olur?
Kamburluk doğuştan olabileceği gibi çeşitli nedenlerle ergenlik döneminde veya daha ileri yaşlarda da meydana gelebilir. Kemikleri hızla büyüyen gençlerde daha sık görülmektedir. Ayrıca, yaşlandıkça omurlarımız esnekliğini kaybeder ve omurganın öne eğilmeye başlaması kamburluk nedeni olabilmektedir.
Farklı kamburluk nedenleri vardır. Örneğin, postüral kifoz duruş bozuklukları, ağır çanta taşımak gibi nedenlerle ortaya çıkabilmektedir. Scheuermann kifozu omurların düzgün gelişmemesine bağlı omurganın yapısal bozukluğundan kaynaklanır. Konjenital kifoz ise doğuştan gelen bir tip olup henüz anne karnındayken omurgada meydana gelen problemler nedeniyle gelişir.
Kamburluk nedenleri genellikle şunlardır:
- Duruş (postür) bozukluğu
- Scheuermann hastalığı
- Yaşlanma
- Osteoporoza bağlı sırt omurlarında çökme
- Omurga yaralanması ve kırıklar
- Enfeksiyon
- Kanser ve kanser tedavileri
- Metabolik problemler
- Nöromüsküler hastalıklar
- Spina bifida
Kamburluk (Kifoz) Tanısı Nasıl Koyulur?
Kifoz tanısı koyulurken öncelikle detaylı bir doktor muayenesi yapılması gerekir. Muayene sırasında doktorunuz dengenizi, hareket aralığınızı, reflekslerinizi ve kas gücünüzü kontrol eder. Omurganın eğimini daha iyi görebilmek ve herhangi bir omurga deformitesini gözlemlemek için kollar yanda olacak şekilde belden öne doğru eğilmeniz istenerek sırtınızdaki kamburluk değerlendirilir . Ayrıca, tıbbi öykü dinlenerek hasta çocuksa doğum sırasında veya büyüme dönemindeki gelişim hikâyesi öğrenilmelidir.
Belirtiler incelendikten sonra tanının doğrulanması ve tedavi planının yapılması için röntgen, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi radyolojik tetkikler istenecektir. Röntgen çekimi ile genellikle kifoz tanısı doğrulanmakta ve eğrilik derecesi belirlenmektedir. Ancak, kas zayıflığı gibi durumlar yaşıyorsa elektromyografi (EMG) denilen sinir ve kasların işlevini ölçen testin yapılması gerekecektir.
Yetişkinlikte meydana gelen kifoz durumlarında, altta yatan nedeni belirlemek için bazı ek testlere ihtiyaç duyulmaktadır. Kemiklerinizin ne kadar güçlü olduğunu belirlemek için kemik yoğunluğu ölçümü, enfeksiyon varlığını araştırmak için kan tahlilleri gibi incelemeler yapılmaktadır.
Kifoz (Kamburluk) Tedavisi Nasıl Yapılır?
Kamburluk tedavisi için özellikle çocuklarda ve gençlerde erken tanı son derece önemlidir. Çoğu hafif omurga eğriliği herhangi bir belirtiye ve şikâyete neden olmadığından fark edilmemektedir. Hafif seyirli durumlarda duruşu iyileştirmek ve sırt bölgesindeki kasları güçlendirmek için egzersizler ve kifoz korsesi gibi yöntemler önerilmektedir. Ancak daha ileri vakalarda ağrı şikayetleri, ciddi omurga deformiteleri ve hatta solunum zorluğu görülmektedir. Ciddi derecede kamburluk olan hastalarda aşırı omurga eğriliğini azaltmak ve yakınmaları geçirmek amacıyla kifoz ameliyatı gerekebilmektedir.
Kötü duruşun neden olduğu kamburluğu düzeltmek için genellikle duruşunuzu düzeltmek, sırt kaslarınızı güçlendirecek fizik tedavi ve egzersizler yeterli olur. Ancak yapısal omurga bozukluğuna bağlı kifoz tedavisi için yaş, cinsiyet ve omurga eğriliğinin şiddetine göre tedavi seçenekleri değerlendirilmelidir.
Kamburluk tedavisinde uygulanan ameliyat dışı yöntemler şunlardır;
- Ağrı kesici ilaçlar; sırt ağrısını hafifletmek için kullanılmaktadır.
- Fizik tedavi ve egzersiz; sırt kaslarını güçlendirmek, omurga esnekliğini artırmak, sırt ağrısını hafifletmek ve duruşunuzu iyileştirmeye yardımcı olmaktadır.
- Kifoz korsesi; hafif ve orta derecede kifozu olan ve büyümeye devam eden çocuklarda eğriliğin ilerlemesini engellemek için kifoz korsesi (kamburluk korsesi) kullanılmaktadır. Genellikle, iskelet yapısı olgunluğuna ulaşana kadar kifoz korsesi kullanılması önerilir. Yetişkinlerde kemik büyümesini tamamlanmış olduğundan korse omurganın eğriliğini düzeltmekte fayda sağlamayabilir. Ancak, kadınlarda osteoporoz (kemik erimesi) nedeniyle omurlarda meydana gelen çökmelere bağlı oluşan kifoz durumunda korse önerilmektedir.
Gençlerde ve çocuklarda omurga eğriliğinin gidişatını takip etmek için hem ailenin dikkatli gözlemi hem de düzenli doktor muayeneleri ile kontrollere devam edilmesi çok önemlidir.
Kifoz Ameliyatı
Yapılan muayene ve tetkikler sonucunda kamburluk açısı 75 derecenin üzerinde olan hastalarda kifoz ameliyatı önerilmektedir. Şiddetli ağrı veya görünüm kaygılarına neden olan kamburluğa sahip olan gençler de bu deformiteyi ameliyat ile düzeltmeyi tercih edebilir.
Kifoz ameliyatı aşağıdaki durumlarda uygulanır;
- Omurgadaki eğriliğinin çok belirgin olduğu durumlarda (75 derece ve üzerinde)
- İlaçla kontrol altına alınamayan ağrı varlığında
- Nefes almada zorluk gibi sorunlar yaşanıyorsa
- Nörolojik bulgular meydana gelirse
- Diğer tedavilere rağmen omurga eğrilinin ilerlediği durumlarda
Kamburluk ameliyatı omurga eğriliğinin düzeltilerek sırtınızın görünümünün iyileştirilmesine ve yaşadığınız sırt ağrılarının giderilmesine yardımcı olur. Kifoz ameliyatı gereken durumlarda, hem estetik açıdan hem de sağlığınızla ilgili şikayetlerin giderilmesi açısından ameliyattan fayda sağlayabilirsiniz.
Kifoz ameliyatı genellikle spinal füzyon adı verilen ve omurga eğriliğine neden olan omurların birbirleri ile birleştirildiği bir cerrahi teknikle uygulanır. Spinal füzyon omurgadaki eğrilik derecesini azaltmak için kullanılan en yaygın cerrahi işlemdir.
Spinal füzyon yöntemiyle kifoz ameliyatı tıpkı bir kaynak yapma işlemine benzer. Kamburluğa neden olan omurlar kaynaştırılarak tek bir sağlam kemiğe dönüştürülmektedir. Böylece eğriliğin derecesi azaltılmaktadır.
Kamburluk ameliyatı yapılırken cerrah sırtın ortasında bir kesi yoluyla omurgaya ulaşır. Omurları hizalamaya yardımcı olmak için metal vidalar ve çubuklar kullanılır. Omurlar hizalandığında kemik grefti denilen küçük kemik parçaları omurlar arasındaki boşluklara yerleştirilir. Böylece, kırık bir kemiğin iyileşmesine benzer şekilde omurlar arasına koyulan kemik parçaları zamanla büyür ve böylece omurlar kaynaşır.
Kifoz ameliyatı esnasında amaç kamburluğun güvenli sınırlar içinde düzeltilmesidir. Ameliyat 4-8 saat sürer. Ameliyat sonrasında genel sağlık durumunuza göre 3-4 gün veya daha fazla hastanede kalmanız gerekebilir. Ameliyat sonrası iyileşme sürecinde omurganızı desteklemek için 9 aya kadar sırt desteği korse takmanız istenebilir. Kifoz ameliyatı sonrası 4-6 hafta içinde yavaş yavaş okula veya hafif işe başlayabilirsiniz. Genellikle ameliyattan 1 yıl sonra darbeli olmayan sportif aktivitelere dönülür.
Kifoz ameliyatının da her cerrahi işlem gibi bazı riskler taşıdığı unutulmamalıdır. Enfeksiyon, kanama gibi genel cerrahi risklerin dışında omurganın içinden geçen omurilik ve sinirlerin hasar görmesi sonucu felç gibi riskler bulunmaktadır. Bu nedenle omurga ameliyatına karar aşamasında seçeneklerinizi mutlaka araştırmanız önemlidir.
Robotik Kifoz Ameliyatı
Robotik omurga cerrahisi; omurga ameliyatlarının riskini en aza indiren, yüksek güvenilirlik ve hassasiyet ile ameliyatın yapılmasını sağlayan yeni nesil bir teknolojidir. Kifoz ameliyatı robotik omurga cerrahisi ile yapılabilmektedir. Robotik teknoloji sayesinde ameliyat esnasında omurgaya vida yerleşimi %99,5’in üzerinde doğruluk oranı ile yapılmakta, bu da ameliyatla ilişkili sinir hasarı, felç ve damarlar yaralanması gibi riskleri en aza indirmektedir. Ayrıca, robotik omurga cerrahisi omurganızın benzersiz anatomik yapısına en iyi uyumu sağlayarak gerçekleştirilir.
Robotik omurga cerrahisi ile kifoz ameliyatının avantajlarından bazıları şunlardır:
- Ameliyat esnasında vida gibi cerrahi aletler en doğru ve hassas şekilde omurgaya yerleştirilir,
- Anatominize en uygun şekilde ameliyat gerçekleştirilir,
- Omurgada vidanın konumlandırılması gibi işlemler ameliyat esnasında 3-boyutlu görüntüleme ile eş zamanlı olarak takip edilmektedir, bu da hata payını en aza indirir,
- Yüksek doğruluk ve hassasiyet sayesinde omurga ameliyatı riskleri en aza inmektedir,
- Ameliyat sonrası daha ağrısız ve daha hızlı iyileşme süreci yaşanmaktadır.
Kamburluk (Kifoz) Hakkında Sık Sorulan Sorular
Sporla kamburluk düzelir mi?
Kötü vücut duruşunun neden olduğu postüral kifoz genellikle duruşun düzeltilmesi, fizik tedavi ve kifoz egzersizleri gibi yöntemlerle düzelir. Yapılan araştırmalar da spor yapmanın ve egzersizin kifoz üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermiştir.
Kamburluk tedavisi için hangi doktora gidilmelidir?
Kifoz (kamburluk), omurganın şekil bozukluğu nedeniyle oluşan bir durumdur. Bu nedenle, kamburluk tedavisi için omurga bozukluklarının tanı ve tedavisinde uzmanlaşmış bir ortopedi doktoruna gitmeniz gerekir.
Kamburluk hangi hareketlerle düzelir?
Duruş bozukluğuna bağlı kamburluğun önlenmesi ve iyileştirilmesi için sırt kaslarınızı güçlendirecek kifoz egzersizleri ve esneme hareketleri önerilmektedir. Kamburluk egzersizi için bir örnek olarak Süpermen hareketini deneyebilirsiniz; düz bir zemine yüz üstü uzanarak ellerinizi öne doğru uzatın. Başınızı ortada tutun, yere bakarak kollarınızı ve bacaklarınızı yukarı tavana doğru kaldırmayı deneyin. 3 saniye bu şekilde bekleyin ve hareketi 10 kez tekrarlayın.
Kifoz egzersizlerine doktor veya fizyoterapist eşliğinde başlayabilirsiniz, zamanla sonuçları görmek için haftada en az 3-4 kez tekrarlanmanız faydalı olacaktır.
Kifoz tedavisi ne kadar sürer?
Farklı tedaviler gerektiren farklı kifoz türleri vardır. Kamburluğun nedenine, omurga eğriliğinin şiddetine ve yaşa göre tedavi seçenekleri ve tedavi süreleri değişkenlik gösterecektir. Örneğin hafif-orta derecede kifozu olan çocuklarda kemik büyümesi tamamlanana kadar kifoz korsesi kullanması istenmektedir. Kifoz ameliyatı gerektiren ciddi durumlarda ise ameliyat sonrası iyileşme 4-6 hafta veya daha fazla sürebilmektedir.
Kifoz (kamburluk) nedenine bağlı olarak erken teşhis edildiğinde birçok durumda ameliyatsız yöntemlerle tedavi edilmektedir. Ancak, omurga eğriliği ilerliyorsa ciddi sorunlara yol açma ihtimali vardır. Bu durumda daha sağlıklı ve aktif bir yaşam sürebilmek için kifoz ameliyatı seçeneğini değerlendirmeniz gerekir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kifoplasti / Vertebroplasti nedir?
Kifoplasti / vertebroplasti omurgayı oluşturan omur kemiklerinin gövde bölümünde meydana gelen çökme kırıklarının tedavisinde kullanılan yöntemlerdir. Omurlardaki çökme kırıkları omurga yüksekliğinin azalmasına ve omurganın öne doğru bükülmesine neden olur. Bu durum da sırt ağrısı ve kamburlukla sonuçlanır.
Kemik yoğunluğunun azalması sonucu oluşan kemik erimesi (osteoporoz) omurlarda meydana gelen çökme kırıklarının temel nedenidir. Diğer bir sebep ise kemik yapının zayıflamasına neden olan tümöral durumlardır.
Kifoplasti / vertebroplasti kimlere uygulanır?
Kifoplasti / vertebroplasti prosedürünün uygulanması için omurganızda kemik erimesi veya tümöre bağlı çökme kırığından kaynaklanan ilerleyici ağrı şikayeti yaşıyor olmalısınız. Bu hastalar genellikle kırıktan dolayı hareket etmekte güçlük çekerler ve fonksiyonel kısıtlılık yaşarlar.
Omurga kırıklarının tanısında röntgen, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme (MR), kemik sintigrafisi gibi radyolojik görüntüleme tetkiklerinden faydalanılabilir. Ayrıca kemik erimesi (osteoporoz) olanlarda, kemik yoğunluğu ölçümü de yapılmalıdır.
Kifoplasti / Vertebroplasti işleminden önce yapılması gerekenler nelerdir?
- Fizik muayene yapılır
- Omurganın röntgen görüntüleri çekilir
- Hastaya hastalığı konusunda bilgi verilir
- Hastanın alerji geçmişi sorgulanır
- Hastanın kullandığı ilaçlar kaydedilir
- Müdahale öncesindeki rutin kan testleri yapılır
- İşlemden 6 saat önce yeme ve içme kesilir
- Aspirin vb. kan sulandırıcı ilaçlar mümkünse kesilir
Kifoplasti / Vertebroplasti işlemi nasıl yapılır?
Omurga cerrahının tercihine bağlı olarak işlem lokal veya genel anestezi ile uygulanabilir. İşlem sırasında hasta yüzüstü yatar. Floroskopi denen, hareketli görüntü verebilen bir cihaz yardımı ile kırığın yeri belirlenir ve kırık seviyesinde cilde lokal anestezi uygulanır. Sonrasında trokar adı verilen ve bir kanülle iç içe geçmiş olarak dizayn edilmiş olan iğne ciltten geçerek kırık kemiğe dayanır.
Floroskopi görüntüsü eşliğinde uygun pozisyonda yerleştirilen trokar, kemiğin içine doğru ilerletilir. Trokar nihai pozisyonunu aldıktan sonra içteki iğne çıkartılır ve dışındaki kanül kemik içinde bırakılır. Sonrasında bu kanülün içinden gönderilen balon kırık kemiğin içinde şişirilerek çökmüş olan omurun yeniden yükseklik kazanması sağlanır. Ardından dışarda hazırlanmış ve macun kıvamına gelmiş olan çimento bu kanülün içinden omur kemiğinin içine verilir. Doktorun tercihine bağlı olarak balon kullanılabilir veya kullanılmayabilir. Balon kullanılırsa işlemin adı kifoplasti, balon kullanılmazsa vertebroplasti olarak tanımlanır.
Kifoplasti / Vertebroplasti işleminin riskleri nelerdir?
Kifoplasti / Vertebroplasti oldukça düşük riskli bir işlemdir. Düşük oranlarda enfeksiyon ve kanama riski vardır. Eğer kemik erimesi (osteoporoz) hastalığı varsa bel ve sırt ağrısı, uyuşma, karıncalanma şikayetleri artabilir. Bu risklerin azalması için kemik erimesi tedavisi olmanız gerekebilir.
Kifoplasti / Vertebroplasti işleminden sonra iyileşme
Kifoplasti / Vertebroplasti işlemi günübirlik yapılan bir girişimdir, yatış gerektirmez. İşlem bittikten sonra odanıza geldiğiniz anda ağrının rahatlamış olduğunu hissedebilirsiniz. Ancak bazen ağrının geçmesi birkaç gün alabilir. Aynı gün hastaneden çıkıp, evinize gidebilirsiniz. İşlemden sonra araba kullanmak zor olabilir. Bu nedenle yanınızda birisinin olmasını öneririz.
Trokarın giriş noktasında birkaç gün ağrı kesici ile kontrol edilebilen bir ağrı hissedilebilir. Şişliği engellemek için buz tedavisi uygulamak faydalı olacaktır. İşlemin uygulandığı bölgede kızarıklık, şişlik, akıntı gibi enfeksiyon bulguları varsa, aşırı kanama varsa, ağrı şikayeti giderek artıyorsa, bacaklarda ağrı, uyuşma, güç kaybı gibi şikayetleriniz varsa doktorunuza başvurun.
Günlük aktivitelere hemen dönebilirsiniz, fakat işlemden sonraki ilk 6 hafta ağır yük kaldırmamanız uygun olur. Omurgaya yönelik verilen hafif egzersiz programına uyulmasını öneririz.
Sonuç
Genellikle işlemden sonraki 48 saat içinde kırığa bağlı olan ağrı geçer ve hasta hareket kabiliyetini geri kazanır. Bazı hastalarda ağrı işlemden hemen sonra kaybolabilir. Hastaların çoğunluğu günler içerisinde kırıktan önceki hallerine kavuşur. İşlemden sonra omur kırığı ile ilgili şikayetlerin gerilemesine bağlı olarak, hastaların %75’i aktif yaşamlarına dönerler.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Bel fıtığında tedavi yöntemleri
Bel fıtığı toplumun büyük bölümünü ilgilendiren, kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, iş gücü kaybına ve fonksiyonel kısıtlılığa neden olan ciddi bir sağlık sorunudur. Bel fıtığı doktor başvurularının önemli bir bölümünü oluşturur. Bel fıtığının tedavisinde hastaların büyük bölümünde ilaç tedavisi, korse, fizik tedavi ve omurgaya uygulanan enjeksiyonlarla şikayetler rahatlar. Ancak ameliyat dışı tedavilerin çaresiz kaldığı durumlarda cerrahi tedavi gerekli olur.
Bel fıtığının cerrahi tedavisinde uzun yıllardır yaygın olarak uygulanan teknik mikrodiskektomidir. Mikrodiskektomi ameliyatlarında genellikle 2 cm uzunluğunda bir kesi uygulanır. Uygulanan kesiden girilerek kas doku kemikten sıyrılır. Omurilik kanalına girmek için bir miktar kemik dokuyu çıkarmak gereklidir. Omuriliğin üzerindeki kemik ve bağ dokusu temizlendikten sonra omurilik zarı ve sinir kökü kenara alınarak fıtığa ulaşılır. İşlem mikroskop görüntüsü eşliğinde uygulanır.
Endoskopik diskektomi (kapalı bel fıtığı ameliyatı) ise, daha küçük bir kesiden kas dokuyu sıyırmaya ve kemik doku çıkarmaya gerek kalmadan uygulanması nedeni ile son yıllarda giderek popülerlik kazanmaya başlamıştır. Daha az yumuşak ve kemik doku hasarı yaratması nedeni ile kapalı bel fıtığı ameliyatları sonrasında, daha az ağrı yaşanmasına ve daha hızlı iyileşmeye olanak sağlanmaktadır.
Kapalı Bel Fıtığı (Endoskopik diskektomi) ameliyatı nedir?
Endoskopik diskektomi ameliyatı 8 mm’lik bir kesi ile uygulanabilen kapalı bir cerrahi tekniktir. Bu küçük kesiden fıtıklaşmış diske, üzerinde kamera bulunan bir tüp gönderilir. Gönderilen tüpün içinden de ameliyatı gerçekleştirmeyi sağlayacak çalışma aletleri gönderilir. Bu aşamadan sonra ameliyat endoskopik görüntü kılavuzluğunda monitör eşliğinde devam eder.
Endoskopik diskektomi ameliyatında kas dokuyu kemik dokudan sıyırmaya gerek yoktur. Kemik doku çıkarılması çoğu zaman gerekli olmaz, gerekli olduğunda da çok kısıtlı miktarda kemik çıkartılır. Kısacası endoskopik diskektomi yumuşak dokuya ve kemiğe oldukça saygılı bir tekniktir. Doğal omurga anatomisinin bozulmasına neden olmaz.
Endoskopik diskektomi ameliyatı hangi durumda uygulanır?
Bel fıtığı nedeniyle cerrahi tedavi gerekli olan her hastaya endoskopik diskektomi yani kapalı bel fıtığı ameliyatı uygulanabilir.
– Şiddetli bel-bacak ağrısı olup ve kişi ayakta durma veya yürüme gibi günlük işlevlerini sürdürmekte güçlük çekiyorsa,
– Dışkı, idrar kaçırma veya yapamama varlığında,
– Bacak kaslarında artan güçsüzlük, uyuşma gibi nörolojik belirtiler yaşıyorsa,
– İlaç tedavisi, fizik tedavi ve diğer cerrahi olmayan tedaviler ile bulgularda belirgin bir düzelme elde edilemediği durumlarda.
Endoskopik diskektomi ameliyatının avantajları nelerdir?
Daha küçük kesi kullanılması ve daha az doku tahribatı yaratması gibi üstünlükleri olan endoskopik diskektomi ameliyatlarının avantajları;
- Ameliyat sırasında daha az kanama olur.
- Ameliyat sonrasında hastalarda daha az ağrı şikayeti olur.
- Hastalar daha çabuk ayağa kalkabilir ve yürüyebilirler.
- Aynı gün hastaneden çıkıp eve gidebilirler.
- Hastalar daha erken işe dönebilirler.
- Kemik doku çıkarılmadığı veya daha az çıkarıldığı için omurganın normal anatomisi bozulmaz.
- Açık cerrahiye göre daha az nedbe dokusu oluşur. Bu da doku iyileşmesi sırasında görülebilen aşırı nedbe oluşumunun neden olduğu yapışıklıklara ve sinir sıkışmalarına engel olur.
- Kapalı bel fıtığı ameliyatlarında kullanılan boyama tekniği, fıtıklaşmış olan disk dokusu ile sağlıklı disk dokusunun birbirinden ayırt edilmesini sağlar. Böylece sağlıklı disk dokusu korunabilir.
- Kapalı bel fıtık cerrahisinde görüntüleme için ameliyat yerinde sürekli bir sıvı akışı olur. Bu sıvı akışı sahanın sürekli olarak yıkanmasını sağlar ve enfeksiyon riskini azaltır.
- Lokal anestezi ile uygulanabildiğinden, hasta genel anestezinin risklerinden korunmuş olur.
- Sinir kökleri açık cerrahideki gibi kenara çekilmezler. Bu nedenle açık ameliyatlarda gerilmelere bağlı oluşabilen sinir kökü hasarı, kapalı bel fıtık ameliyatlarında daha nadir görülür.
- Cerrahi ekibin öğrenme eğrisi tamamlandıktan sonra, açık cerrahiye göre daha kısa sürede işlem tamamlanabilir.
Sonuç
Bel fıtık ameliyatlarında endoskopik diskektomi yani kapalı bel fıtığı ameliyatı, mikrodiskektomi ameliyatı kadar başarılı bir tekniktir. Kapalı bel fıtığı ameliyatı sonrası nedbe dokusu oluşum riski de daha azdır. Endoskopik diskektomi tekniği ile omurga yapısı bozulmayıp korunduğu için, hastalar kapalı bel fıtığı ameliyatı sonrasında daha kolay iyileşirler.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Eklem Protez Cerrahisi
İnsan vücudunun hareket etmesinde önemli rolü olan eklemlerin yaralanma veya zorlanma sonucu oluşan bozukluklarının ve diğer eklem hastalıklarının cerrahi tedavisidir. Protez ameliyatlarının en sık uygulanma nedeni, diğer tedaviler ile yeterli iyileşme sağlanamayan eklem kireçlenmesidir. Eklem protez ameliyatlarında çeşitli travmalar, hastalıklar ve bozukluklar sonucunda kireçlenmiş ve işlevini göremeyen eklemin aşınmış, hasarlı yüzeyleri çıkarılarak yapay eklem parçaları ile değiştirilir. Eklem protez cerrahisinde duruma göre kısmi protez veya tam protez gibi yöntemler uygulanabilir.
En sık uygulanan protez ameliyatları; diz, kalça ve omuz eklemleri olarak sıralanır. Tam diz protezi ameliyatının en sık uygulanma nedeni tedaviye yanıt vermeyen diz eklem kireçlenmesidir.
Günümüzde özellikle diz protez ameliyatlarında kullanılmaya başlayan kişiselleştirilmiş kinematik protez cerrahisi, robotik eklem protez cerrahisi ve yeni geliştirilen uzun ömürlü protez dizaynları ile bu cerrahi dalında yeni bir dönem başlamıştır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Diz Protezi
Diz eklemi vücudumuzun en büyük ve en geniş hareket açıklığına sahip olan eklemlerden biridir. Dizin menteşeye benzer hareketliliği sayesinde dizin bükülmesini ve düz olarak açılmasını sağlar. Diz aslında iki eklemin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu eklemler tibiofemoral (kaval kemiği ile uyluk kemiği arasında) ve patellofemoral (diz kapağı ve uyluk kemiği arasında) eklemlerdir. Eklem yüzeyinde oluşan yüklenmeler eklem yüzünü kaplayan kıkırdak başta olmak üzere menisküs ile bağlar tarafından emilir
: Dizin hareketleri sırasında temas eden yüzeyleri eklem kıkırdağı denilen düz, pürüzsüz ve kaygan bir yüzey ile kaplıdır. Bu şekilde kaygan ve düşük sürtünmeli bir yüzey sağlar. Böylece diz hareketleri sırasında kemikler arasında sürtünme olmadan ve ağrısız bir şekilde hareket meydana gelir
Dizde iç ve dış menisküs olmak üzere iki adet menisküs vardır. Bu C şeklindeki kıkırdağımsı yastık benzeri yapıdaki menisküsler, hareket sırasında birbiri üzerinde kayan kıkırdak yapıyı korur. Bu yapılar aynı zamanda amortisör görevi görerek, gelen yükü tüm diz eklemine dağıtırlar. Böylece noktasal zarar verebilecek darbelerin, eklemde hasara yol açmayacak şekilde yayılması sağlanır
: Bağlar kemikleri birbirine bağlayan güçlü bağ dokusu lifleridir. Yürürken, dizinizi bükerken ve düzeltirken, düzgün ve ağrısız hareket etmenizi sağlar. Eklem kıkırdağının yıpranması ile oluşan aşınma, menisküsün yırtılmasına, bağların hasarına ve bu yollarla diz dengesinin bozulmasına neden olabilir. Bu durum da ağrıya ve fonksiyon kaybına neden olur.
Diz eklemi kapsül denilen yumuşak doku tabakası tarafından sarılan ve içerisinde eklem sıvısı bulunan bir yapıdır. Sinovyal sıvı diye bilinen bu sıvıyı sinovyum adını verilen eklem kapsülünün içindeki ince bir zar tarafından üretilir. Sinovyal sıvı, eklemi adeta yağlayarak, eklem kapsülü içindeki kıkırdak ve bağ dokularının beslenmesini sağlar.
Eklem kireçlenmesi veya diğer kullanılan tıbbi isimleri ile “osteoartrit” “dejeneratif artrit” “artroz” olarak bilinir. Kireçlenme yaşlanma ile birlikte zaman içerisinde eklem kıkırdağında oluşan aşınma ve yıpranmanın bir sonucu olabilir, ancak genetik bir yatkınlıkla da ilişkisi olabilir. Kıkırdak kaybı ile birlikte kemiklerin birbiriyle sürtünmesine neden olur. Eklem içindeki sinovyal sıvının içeriği değişmeye ve bozulmaya başlar. İleri düzeyde kireçlenme olduğu zaman ekleme bakan kemik köşelerinde küçük çıkıntılar(osteofit) oluşur. Oluşan kireçlenme sonucunda hastaların dizinde ağrı, sertlik, hareket kaybı, şekil bozukluğu, topallama, yürüme ve çömelme zorluğu gibi şikâyetlere neden olur.
Diz ağrısı şikâyeti ile polikliniğe başvuran hastanın yapılan değerlendirme, fizik muayene ve çekilecek olan radyografiler incelemesinden sonra diz kireçlenmesi tanısı konulabilir. Çekilen röntgenlerde eklem aralığında daralma, eklemi oluşturan kemik yapılar arasındaki boşluğun tamamen kaybolduğu durumlarda kemiklerin birbirine temas ettiği ve daha da ileri evrelerde kemiklerde sürtünme ve aşınmaya bağlı kemik kaybı ve kistler görülebilir.
Diz kireçlenmesinin derecesini ve fonksiyonlarını değerlendirmek için Oxford Diz Skoru testi yapılır. Bu skor dizdeki kireçlenmenin ciddiyetini anlamak için kullanılır. Aynı zamanda diz ameliyatları sonrası iyileşme durumunu ölçmek için de uygulanabilir. Diz ağrısı yaşayan hastaların günlük hayattaki fonksiyonlarını değerlendiren 12 soru sorulur. 48 puan normal bir diz skorudur. 25 ya da daha düşük Oxford Diz Skoruna sahip hastalara genellikle tam diz protezi ameliyatı önerilir.
Diz eklem protezi ameliyatı ne zaman yapılır?
Diz protezinin amacı hastanın günlük yaşam fonksiyonlarını iyileştirmektir. Kireçlenme ilerlediği zaman kısa mesafe yürümek, alışveriş yapmak, arabaya binip-inmek, merdivenleri inip çıkmak, bahçe işlerini yapmakta zorluk çekilir. Ağrı kesici ve anti-enflamatuar ilaçlar, kilo verme, fizik tedavi, diz içine yapılan enjeksiyonlar, dizlik veya baston kullanımına rağmen şikayetler devam ediyorsa diz protezi ameliyatı yapılması gerekir.
Diz protezi ameliyatı
Diz protezi ameliyatı, kemiklerin eklem yüzeylerinin gerçek anatomisine uygun implantlarla yeniden restore edilerek uygulanan cerrahidir. Diz protezi çoğunlukla ileri evrelerdeki diz kireçlenmesinin tedavisinde uygulanır.
Diz protezi ilk olarak 1960’lı yıllarda denenmiş ve farklı cerrahi teknikler, implantlar ile test edilmiştir. Günümüzde ise güncel teknolojik aletler kullanılarak, başarılı ve tekrarlanabilir bir prosedür olarak uygulanmaktadır. Diz protezi, konservatif tedavilere cevap vermeyen dizde kireçlenme olan hastalarda fiziksel fonksiyonun düzeltilmesi ve ağrısız bir diz eklemi için uygulanan güvenli ve başarılı bir tedavidir.
Diz protezinde hangi malzemeler kullanılır?
Diz protezi yapılacak hastaya kullanılacak protezin tipi ve materyallerinin seçimi hastaya göre yapılır. Protez bileşenleri genellikle titanyum veya krom-kobalt alaşımlarından üretilen metalden yapılır.
Protezler kemiğe çimento denilen özel bir dolgu malzemesi ile ya da protezdeki gözenekli yapının doğal kemik ile bütünlenmesine olanak vererek yerine sabitlenir. Diz ekleminin tibial ve femoral implant yüzeyleri arasına polietilenden plastik bir ara parçası yerleştirilir.
Çoğu femoral bileşen, metal alaşımlarından (kobalt krom) veya metal-seramik alaşımlarından (oksitlenmiş zirkonyum) yapılır. Patellar bileşen ve tibial insert bileşeni polietilen plastiktir. Tibial komponent ise kobalt krom (metal alaşımı), titanyum (metal alaşımı) ve polietilenden elde edilen malzemelerdir.
Diz protezi tipleri
Genel olarak kullanılan iki temel diz protezi tipi vardır. Bunlar kısmi (unikondiler) ve tam diz protezidir. Protez tipi tercihi; oluşan eklem kireçlenmesinin bölgesine ve ciddiyetine göre belirlenir. Her iki protez tipinde de amaç benzerdir. Ekleme hareket ve fonksiyonları geri kazandırmak için hasar görmüş kıkırdak ve kemik yüzeyler yerine, birbiri üzerinde serbestçe kayabilen yeni yüzeyler ile değiştirmektir.
Her iki protez tipinde de kemiklerle temasta olan metal parçalar ve bu iki parça arasına yerleştirilmiş polietilen plastik bir ara yüzey mevcuttur. Parçalar arasında mekanik bağlantı yoktur. Bu nedenle, dizdeki doğal bağların bir kısmı, eklem dengesini sağlamak için sağlam olmalıdır.
Tibiofemoral eklemde (uyluk kemiği ve kaval kemiği arasındaki eklem) iç ve dış tarafta olmak üzere iki eklemleşme yüzeyi bulunmaktadır. Kısmi diz protezinde bu eklem yüzeylerinden sadece bir tanesi değiştirilirken total diz protezinde ise her iki eklem yüzeyi değiştirilir. Kısmi diz protezi yapılan hastalarda daha iyi eklem hareket açıklığı ve daha iyi bir eklem hissi elde edilir. Başka bir protez türü olan diz kapağı ve uyluk arasına uygulanan patellofemoral eklem protezinde, diz kapağı ve femur troklear oluk arasındaki eklem yüzeylerini değiştirmek için tasarlanmıştır. Diz kapağının arka yüzeyi polimer plastik ile kaplanırken, femurdaki oluk alanı metal ile değiştirilir.
Tam diz protezi ameliyatı nasıl yapılır?
Diz eklemi ön tarafında yapılan yaklaşık 15 cm’lik cilt kesisi sonrası diz eklemine ulaşılır. Kemik kenarlarındaki küçük kemiksi çıkıntılar temizlenir. Daha sonra ön çapraz bağ, iç ve dış menisküsler ve bazı durumlarda arka çapraz bağ kesilerek çıkarılır. Kullanılacak protezin setlerindeki özel aletler ile tibianın üst kısmı ve femurun alt kısımlarından motorlu testere ile kemik kesileri yapılarak yıpranmış kıkırdak ve kemikler çıkarılır. Bu işlemden sonra kullanılacak protezin deneme implantları yerleştirilerek diz eklemin hareketleri, dengesi ve dizilimi değerlendirilir.
Bu aşamadan sonra uygun bulunan protez parçaları bu ameliyat için kullanılan çimento ile kemik yüzeylerine tutturulur. Metal protez yüzeyler arasına yerleştirilen polietilen plastik parça ile çimentonun donması ve kemiğe tutunması sağlanır. Sonrasında eklem kapsülü tamir edilerek cilt dokusu kapatılır. Tam diz protezi ameliyatı genellikle 40 dakika civarında sürer.
Diz protezi ameliyatı sonrası iyileşme
Diz protezinde rehabilitasyona ameliyattan sonraki 24 saat içinde başlanır. Ameliyattan çok kısa bir süre sonra fizyoterapist tarafından diz hareketlerini arttırmak, kasların güçlendirmek, dolaşım ve pıhtılaşma problemlerini önlemeye yönelik uygun egzersizleri programına başlanır.
Hastalar ameliyattan sonraki ilk 24 saat içinde baston, yürüteç veya koltuk değnekleri ile yürütülmeye başlanır. Zaman içinde yürüme mesafesi ve sıklığı artar. Genellikle ameliyattan sonraki 2-4 hafta sonra araba sürebilir hale gelen hastalar, normal aktivitelerine de ameliyattan 6 hafta sonra dönebilirler. Tam iyileşme, tam güç ve hareketliliğe dönüş ise 4 aya kadar sürebilir. Genellikle ameliyattan bir ay sonra hastalar diz protezi ameliyatından önceki durumlarına göre çok daha fazla hareket eder duruma gelirler.
Hastaların %90’ında diz protezi ortalama 20 yıl süreyle problemsiz işlev görmesi beklenir. Ancak protezler sonsuza kadar dayanmaz, bir ömürleri vardır. 20 yıllık bir sürenin ardından genel aşınma ve yıpranma protezi gevşetebilir.
Diz protezinin riskleri ve komplikasyonları
DVT (derin ven trombozu): DVT genellikle bacak damarlarında görülen kan pıhtılaşmasıdır. Kanda oluşan pıhtı bulunduğu damardan kopup akciğerdeki damarlara tutunabilir. Bu duruma pulmoner emboli (akciğer embolisi) denir. Pulmoner emboli ciddi bir komplikasyondur ve ani nefes darlığına, genel durum bozukluğuna ya da çok nadiren ölüme neden olabilir.
Derin ven trombozunun önlenmesi için aşağıdaki önlemlerin alınması gereklidir:
- Ameliyatta sonra hafif ayak bileği ve ayak parmağı egzersizleri yapılır. Bu egzersizler kan dolaşımınızın daha düzenli olmasını sağlar.
- Ameliyat sonra tromboemboliden koruyucu pnömotik cihazların kullanımı pasif olarak kan dolaşımına yardımcı olur.
- Ameliyattan sonra, her gün kan sulandırıcı iğne kullanılmasının koruyucu etkisi vardır.
Enfeksiyon: Enfeksiyon diz protezi ameliyatından sonra %0,5- 1 oranında görülen, nadir ama ciddi bir komplikasyondur. Antibiyotik kullanımı ve gerekli sterilizasyon önlemlerinin alınmasıyla enfeksiyon riski azaltılabilir, ancak bu önlemler riski tamamen ortadan kaldıramaz.
Turnike ağrısı: Uyluk bölgesine uygulanan turnikeye bağlı gelişen geçici ve nadir komplikasyondur. Uzun sureli turnike uygulamasına bağlı uyuşma, sertlik ve ağrı ortaya çıkabilir.
Sinir zedelenmesi: Diz bölgesi çevresindeki sinirlerde hasar meydana gelebilir. Sinir yaralanmalarının en sık nedenleri ameliyat sırasında kullanılan aletler ile sinir basısı ve direkt hasarına bağlı olabileceği gibi uzun sure turnike kullanımından kaynaklanabilir. Cerrahın ameliyat alanını görmesini ve kan kaybını en aza indirilmesinin sağlanması için ameliyat sırasında turnike kullanılır. Oluşan sinir hasarı genellikle geçici bir his kaybına neden olur. 2-3 ay içerinden tamamen düzelir ve fonksiyon kaybına neden olmaz.
Protezde aşınma ve gevşeme: Protez parçaları arasındaki zamanla oluşan sürtünmeden dolayı protez parçalarında özellikle polietilen plastik parçada aşınma ve yıpranma, metal parçalarında ise kemik ile olan ara yüzü arasında gevşeme olabilir.
Sonuç
Diz protezi, diz ekleminde oluşan kireçlenmeden dolayı ağrı, yürümede zorluk ve günlük yaşam aktivitelerinde kısıtlılık yaşayan hastalarda uygulanan, düşük riskli, başarılı ve güvenli bir ameliyattır. Diz protezinin, hastalarının %90’ında ortalama 20 yıl süreyle problemsiz işlev görmesi beklenir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kısmi Diz Protezi
Diz eklem yapısı
Diz eklemi üç kemiğin bir araya gelmesinden ortaya çıkan, vücudun en büyük eklemlerinden biridir. Diz eklemini oluşturan temel yapılar; uyluk (femur), incik (tibia) ve diz kapağı (patella) kemikleridir. Uyluk kemiği ile incik kemiği iç yan ve dış yan olmak üzere iki eklem yüzeyi oluştururlar (tibiofemoral eklem). Diz ekleminde kireçlenme genellikle bu eklemin iç yan tarafındaki yüzeyde başlar. Diğer bir eklem uyluk kemiği ile diz kapağı arasında gerçekleşir (patellofemoral eklem).
Sağlıklı bir diz ekleminde kemiklerin birbirlerine bakan yüzü kıkırdak dokusu ile kaplıdır. Kıkırdak doku, eklemi oluşturan kemiklerin rahatça hareket etmesini sağlayan pürüzsüz bir yüzey oluşturur.
Diz eklem kireçlenmesi
Yaşlanma, geçirilmiş diz çevresi kırıkları, şişmanlık, tekrarlayan diz hareketlerinin yapıldığı meslekler ve genetik nedenlerle kıkırdak dokuda aşınma meydana gelerek kireçlenme süreci başlayabilir. Kıkırdak kalınlığının azalmasıyla diz eklem hareketleri sırasında ağrı ve yürüyüşte zorlanma başlar. Zamanla kıkırdak aşınmasını yanı sıra, kıkırdak dokusunun altındaki kemik dokusunda bozulma ve eklemde sivri çıkıntıların oluşması diz hareketlerinin kısıtlanmasına neden olur. Eklem kireçlenmesinin erken evrelerinde ilaç tedavisi, fizik tedavi, egzersiz, eklem içi enjeksiyonlar gibi yöntemler uygulanabilir.
Diz çöküp kalkma, merdiven inip çıkma, bisiklet sürme gibi günlük aktivitelerin kısıtlanması da belirtilerin azalmasını sağlayabilir. Eklem kireçlenmesinin ilerlediği durumlarda ise yukarıda belirttiğimiz tedavi yöntemlerine cevap alınamaz. Bu durumda cerrahi tedavi gündeme gelir. Diz kireçlenmesinde bu üç eklem yüzeyi her zaman aynı derecede etkilenmez.
Türk toplumunda genellikle uyluk ve incik kemikleri arasındaki tibiofemoral eklemin iç yan tarafında görülen kireçlenme hem daha erken başlar, hem de daha şiddetli seyreder.
Bu nedenle bazen dizin iç veya dış tibiofemoral eklem bölgesindeki kireçlenme protez gereksinimi olacak kadar ileri düzeydeyken, eklemin diğer bölümleri pek etkilenmemiş olabilir. Böyle durumlarda amaç sağlam olan kıkırdak dokusunu koruyarak ve sadece belirgin kireçlenmenin olduğu eklem bölüme müdahale etmek olmalıdır.
Kısmi diz protezi ameliyatı nasıl ve ne zaman yapılır?
Diz eklemindeki kireçlenme ekleminin tümünü etkilememiş, yalnız bir bölümünde sınırlı ise, kısmi diz protezi denilen ameliyatın yapılması uygundur. Bu yöntemde diz ekleminin tümü değiştirilmez. Dizdeki iç yan, dış yan ve diz kapak arkası eklem bölümlerinden birine veya ikisine kısmi protez ameliyatı yapılabilir. Böylece hastaya tam diz protezi yerine alternatif bir seçenek sunulur.
Yalnızca iç veya dış yan eklem tarafına yapılmasına unikondiler kısmi diz protezi olarak adlandırılır. Buna ek olarak diz kapak arkasına da uygulanması durumuna ise bikondiler kısmi diz protezi denilir. Kısmi diz protez cerrahisinde çapraz bağlar korunur, daha az kemik çıkarılır ve daha küçük kesi yapılır.
Kısmi diz protezi ile eklemin sadece kireçlenmeden etkilenmiş olan bölümü ameliyat edilerek yalnız o taraftaki eklem yüzeyi değiştirilir. Cerrahi uygulanan alan daha kısıtlı olduğu için cerrahi kesi daha küçüktür, daha az kan kaybı olur, enfeksiyon riski azalır ve daha hızlı iyileşme olur.
Son 15 yılda, teknolojik ve cerrahi tekniklerdeki gelişmeler ile kısmi diz protezi daha yaygın bir şekilde seçilmiş hastalarda uygun bir seçenek haline gelmiştir. Diz kireçlenmesi olan hastaların yaklaşık %10 -15’i kısmi diz protezi için uygundur.
Kısmi diz protezi kimler için uygun değildir?
Kısmi diz protezinin her hastaya uygulanması mümkün değildir. Unikondiler diz protezinde doğru hasta seçimi iyi bir fonksiyonel sonuç elde etmek ve protezin ömrü acısından en önemli adımlardan biri olarak kabul edilir. Aşırı kilo, kireçlenmenin eklem geneline yayılmış olması, ileri derecede şekil bozukluğunun gelişmiş olması (parantez bacak veya çarpık bacak), eklem hareketlerinin çok kısıtlı olması, romatizmal eklem hastalığı kaynaklı eklem kireçlenmesi ve obezite gibi durumlarda kısmi diz protezi önerilmez. Hasta yaşı ile ilgili önemli bir kısıtlama olmamasına rağmen genellikle 40 yaş üzerinde hastalarda tercih edilir.
Patellofemoral diz protezi
Patellofemoral eklem, patella (diz kapağı) ve uyluk kemiği olan femurun patellar eklem yüzü ile yaptığı bir eklemdir. Diz kıvırma ve açma hareketlerinde diz kapağı femurun oluk bölgesi üzerinden kayarak hareket eder. Diz kapağının diziliminin bozuk olmasından kaynaklanan patellofemoral aşırı sürtünme veya diz kapağının kırık ve çıkıkları sonrasında bu eklem yüzeylerinde ciddi kıkırdak kaybına oluşabilir. Kıkırdak kaybı sonrası gelişen kireçlenmeye bağlı olarak özellikle diz bükme, çömelme ve merdiven inme-çıkma gibi hareketlerde diz kapak bölgesinde ağrı, yanma, ses gelmesi gibi şikâyetlere neden olur.
Dizde patellofemoral eklem bölümünde kireçlenme olan hastaların alışkanlıklarında yapılacak değişiklikler ile birlikte ilaç tedavisi, eklem içi enjeksiyonlar, egzersiz ve fizik tedavi sonrası iyi sonuçlar elde edilmektedir. Bu tedavilere rağmen şikâyetler devam ediyorsa ve kişinin yaşamını belirgin şekilde etkiliyorsa patellofemoral protez denilen, kısmi diz protezi ameliyatı önerilmektedir.
1970’lerde ilk olarak uygulanmaya başlanan patellofemoral diz protezinde, uygun implant bulunamaması ve teknik zorluklardan dolayı istenen sonuçlar elde edilememişti. Ancak günümüzde implant dizaynındaki ve materyallerdeki gelişmeler ile birlikte kısmi diz protezi cerrahi tekniklerindeki gelişmeler sayesinde, tam diz protezi ameliyatında olduğu gibi iyi sonuçlar elde edilmektedir. Patellofemoral eklem protezi ameliyatında, diz kapağı arkasındaki ve femurun eklem yüzündeki hasarlı kıkırdak bölümü çıkarılır. Patellaya polietilen plastik düğme şeklinde implant yerleştirilirken, femur oluk yüzüne ise ince bir metal parça yerleştirilir. Bu şekilde patellofemoral eklemde sürtünme ve ağrı olmadan eski fonksiyon kazandırılarak eklem restore yenilenmiş olur.
Sonuç
Diz eklemindeki kireçlenme ekleminin tümünü etkilememiş, yalnız bir bölümünde sınırlı ise, kısmi diz protezi yapılması uygundur. Bu yöntemde diz ekleminin tümü değiştirilmesi gerekmediğinden eklemin sağlıklı yüzeyleri korunmuş olur. Dizdeki iç yan, dış yan ve diz kapak arkası eklem bölümlerinden birine veya ikisine kısmi protez ameliyatı yapılabilir. Sizin için en uygun olan yöntem, muayene bulgularınız ve radyolojik tetkiklerinizle birlikte ortopedi doktorunuz tarafından belirlenecektir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Diz Protez Revizyonu
Diz protez revizyonu, daha önce diz protez ameliyatı olanlarda yapılan protez değiştirme ameliyatıdır. “Yeniden ameliyat” olarak bilinen bu ameliyatta hastadaki protez çıkarılır ve yeni bir protez takılır.
Bazı durumlarda eklemdeki protezin bir parçası değiştirmek gerekli ve yeterli olabilirken, bazen tüm protez parçalarının tamamen değiştirilmesi gerekebilir. Ayrıntılı bir ameliyat öncesi planlama, özel protez setleri ve malzemeleri ile birlikte, tecrübe gerektiren ve ilk yapılan proteze göre ameliyat ve iyileşme süresi daha uzun süren bir ameliyattır.
Kimler diz protez revizyon ameliyatına ihtiyaç duyar?
Tam diz protezi yapılan hastaların 90’ı yaklaşık 20 yıl boyunca protezi problem olmadan kullanırlar. Protez parçalarında oluşan yıpranma, gevşeme ve iltihaplanma nedeniyle diz ekleminin fonksiyonları bozulunca; yürümekte zorluk ve dizde ağrı başlar. İleri yaşlarda yapılan diz protezinde hastalar protezini sorunsuz bir şekilde ömür boyu kullanabilir.
Genç yaşlarda ve özellikle aktif bir yaşam tarzını sürdürenlerde, zamanla diz protezi yıpranıp ve fonksiyonu bozulabilir. Ancak günümüzde yeni geliştirilen üst düzey teknolojik protezler ve kinematik cerrahi teknik, robot eşliğinde diz protez ameliyatı gibi uygulamalar ile genç ve aktif kişilerde protez ömrü daha da uzatılabilmektedir.
Diz protez revizyonu ameliyatının en sık nedenleri nelerdir?
Enfeksiyon: Diğer ameliyatlarda olduğu gibi diz protezinden sonra da görülebilen potansiyel bir komplikasyondur. Hastanedeyken, eve gittikten sonra ve yıllar sonra bile ortaya çıkabilir. Diz protez ameliyatından sonra enfeksiyon riski %1’den azdır. Enfeksiyon gelişirse sonrasında protezde gevşeme olur. Bu durumdaki hastalarda dizde ağrı, şişlik, kızarıklık, ısı artışı ve bazen akıntı gibi yakınmalar olur.
Enfeksiyon erken tespit edildiğinde; yıkama, cerrahi temizlik(debridman), metal parçalar yerinde bırakılarak plastik ara parçası değiştirilmesi ile uygulanan tedavi yeterli olur. Ancak geç ortaya çıkan veya geç tespit edilen enfeksiyonlarda 2 aşamalı revizyon ameliyatı yapılır. İlk aşamada protez çıkarılır, eklem içi temizlenerek yıkanır ve antibiyotik ilave edilmiş çimento dolgusu ekleme yerleştirilir. Birkaç ay sonra verilen antibiyotik tedavi sonrası enfeksiyon durumu düzeldiği saptandığında 2. aşamaya geçilir ve yeni bir diz protezi ameliyatı yapılır.
Dizde boşluk ve dengesizlik: Zamanla diz protezinde oluşan aşınma ve yıpranma sonrasında diz eklemini destekleyen ve dengeleyen bağların işlevi bozulabilir. Ayakta dururken, dizi hareket ettirirken veya yürürken gerekli olan bağ dengesi bozulduğu için dizin işlevleri bozulur. Bu durumda dizdeki yıpranan protez parça veya parçaları değiştirmek için revizyon ameliyatı yapılır.
Sertlik: Bazen diz protez ameliyatından sonra günlük aktiviteleri gerçekleştirmek için gereken eklem hareket açıklığında kısıtlılık gelişebilir. İyileşme döneminde eklem çevresinde oluşan aşırı iyileşme dokusundan kaynaklanabilir. Erken dönemde eklem hareketlerini açmak için “anestezi altında manipülasyon” yapılır.
Bu işlemde ağrı hissetmemeniz için size anestezi verilir. Doktor yapışıklıkları açmak için dizinizi büker. Çoğu durumda, bu prosedür hareket aralığını iyileştirmede başarılıdır. Ancak bazen diz sert kalır. Geniş skar dokusu veya dizinizdeki bileşenlerin konumu hareket açıklığınızı kısıtlıyorsa, revizyon ameliyatı gerekebilir.
Aşınma ve gevşeme: Zamanla protez parçaları arasında oluşan sürtünmeden dolayı protez parçalarında aşınma, yıpranma, gevşeme ve kırık meydana gelebilir. Diz protezinin işlevsel olması için, protezin kemiğe iyi bir şekilde sıkıca tutunması gerekir. Bunun için çoğunlukla çimento kullanılmaktadır. Ancak zamanla protezin kemik tutunması zayıflarsa protez gevşeyebilir ve diz ağrılı hale gelebilir.
Gevşemenin nedenleri her zaman net değildir. Diz eklemini zorlayan aktiviteler, erken yaslarda aktif olanlarda yapılan diz protezi, aşırı kilo ve protezin iki metal bileşeni arasındaki plastik ara parçanın aşınması sebep olabilecek faktörlerdir.
İnsert denilen plastik ara parçanın aşınmasından dolayı ortaya çıkan küçük parçacıklar eklemde birikir ve vücudun bağışıklık sistemi bunlara karşı bir reaksiyon geliştirir. Oluşan bu tepki ile protez etrafındaki sağlıklı kemikte osteoliz adı verilen kemik yıkımına neden olur. Oluşan osteoliz ile protez destek olan kemikte yıkım oluşur ve protez kemik tutunması zayıflar ve protezde gevşeme olur. Gevşeme sonrası dizin dengesi bozulur ve ağrıya sebep olur. Böyle bir durumda diz protez revizyonu ameliyatı yapılması gerekir.
Protez çevresinde oluşan kırıklar; Bu kırıklar diz protezinin bileşenleri etrafında kemikte oluşan kırıklardır. Bu kırıklar çoğunlukla bir düşmenin sonucudur ve genellikle diz protez revizyonu ameliyatı gerektirir. Revizyon ameliyatında ne yapılacağına karar vermek için kemiğin kalitesi, kırığın tipi ve yeri, protezin gevşek olup olmadığı gibi faktörlerin değerlendirilmesi gereklidir.
Diz protez revizyon ameliyatı öncesi yapılan tetkikler
Dizin durumu hakkında daha fazla bilgi edinmek için bazı laboratuvar tahlilleri ve radyolojik görüntüleme tetkiklerinden yararlanılır.
Röntgen; protezin durumunu ve kemik yapıyı değerlendirmek için istenen ilk tetkiktir. Diğer görüntüleme tetkiklerinden kemik sintigrafisi, çekilen röntgende protezin gevşediğine ait bir bulgu net izlenemediğinde; protezin gevşeyip gevşemediğini belirlemeye yardımcı olabilir. Aynı zamanda kemik sintigrafisi gevşemenin enfeksiyon kaynaklı mı yoksa yıpranma kaynaklı mı olduğu konusunda da bilgi verir. Bilgisayarlı tomografi (BT) kemik yapının daha iyi ortaya konulduğu ve 3 boyutlu incelenmesi için kullanılan diğer bir görüntüleme yöntemidir.
Laboratuvar testleri; enfeksiyonun olup olmadığını belirlemek için kan testleri istenir. Ayrıca dizde ve protezde gevşeme olan durumlarda enfeksiyonun ayırt edilmesi için eklem içinden alınan sıvı örneği incelemesi gerekebilir. Bir şırınga kullanılarak eklemden alınan sıvıda enfeksiyon olup olmadığını belirlemek için çeşitli laboratuvar analizleri yapılır.
Diz revizyon ameliyatı nasıl yapılır?
Diz protez revizyon ameliyatı, ilk yapılan diz protezine göre daha karmaşıktır ve daha uzun sürer. İlk diz protez ameliyatları 40 dakika civarında sürerken, protez revizyon ameliyatları 1-2 saat sürebilir. Diz protez revizyon ameliyatında; önceki diz ameliyatındaki yara izinin olduğu yerden ekleme ulaşılır. Enfeksiyon olup olmadığı tekrar değerlendirilir. Protezin hangi parçalarının yıprandığı, gevşediği veya yerinden çıktığını saptamak için protezin tüm metal ve plastik parçaları değerlendirilir. Kemiği korumak için protez parçaları dikkatli bir şekilde çıkarılır. Daha önce çimentolu protez kullanılmışsa, çimento artıkları temizlenir. Bu aşamadan sonra revizyon protezi için kemik yüzeyleri hazırlanır.
Bazı durumlarda önemli kemik kaybı meydana gelmiş olabilir. Eğer durum böyle ise bunu telafi etmek için protezin ana bileşenlerine metal takviyeler ve platform blokları eklenebilir. Bu işlemlerden sonra diz revizyon implantı çimentolu olarak kemiğe yerleştirilip, tutturulur. Sonrasında eklem kapsülü onarılır ve eklem içinden gelecek kan ve sıvının boşalması için bir dren yerleştirilip yumuşak kapatılır.
Diz protez revizyonunun riskleri ve komplikasyonları
Her ameliyatta olduğu gibi, diz protez revizyonu cerrahisinde de bazı riskler vardır. İlk yapılan diz protezinden daha uzun ve daha karmaşık olduğu için, komplikasyon riski de daha yüksektir. Diz protez revizyonunda olası riskler ve komplikasyonlar; yara yerinde açılma,
Enfeksiyon, kanama, hareket kısıtlılığı ve sertlik, kemikte kırık, sinir veya damar hasarı, damarda pıhtı oluşumu, akciğer embolisi olarak sıralanabilir.
Diz protez revizyon cerrahisinden sonra hastaların büyük çoğunluğu ağrısız ve stabil bir diz eklemine sahip olarak işlevlerine kavuşurlar. Ancak ağrının tamamen geçmesi ve diz ekleminin eski hareketliliğine ulaşması her zaman mümkün olmayabilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kalça Eklem Protez Cerrahisi
Kalça eklem yapısı
Kalça eklemi bir baş ve yuva bölümünden oluşur. Uyluk kemiğinin başı, yani femurun üst ucu femoral baş olarak da adlandırılır. Asetabulum adı verilen yuva kısmı, leğen kemiği olan pelvisin bir parçasıdır. Femoral baş adeta bir top gibi, yuva içerisinde dönerek bacağın ileriye, geriye ve yanlara doğru hareket etmesini sağlar. Kalça ekleminde femoral baş ile asetabulumu eklem yüzünü kaplayan kıkırdak dokusu eklemin rahat hareket etmesini sağlar. Normal sağlıklı bir kalçada baş ve yuvayı kaplayan kıkırdak dokusu, eklem yüzeylerinin pürüzsüz ve kaygan olmasını sağlar. Kalça röntgenlerinde baş ile yuva arasındaki boşluk olarak görülebilen kıkırdak dokusu sayesinde, eklemin adeta buz üzerinde kayan buzdan daha da az bir dirençle, kolayca kayarak harekete etmesini sağlar.
Kalça eklemin yuva bölümünü oluşturan asetabulumun dış kenarını bir conta gibi çevreleyerek femoral başı yerinde tutan labrum bulunur. Labrum kıkırdaksı özel katmanlı bir yapıdan oluşur. Bu yapı kalça ekleminin geniş bir hareket açıklığı sırasında stabil olmasını sağlar. Kalça eklemi çok eksenli bir eklemdir ve geniş bir hareket açıklığına sahiptir. Geniş hareket açıklığı sayesinde yürüme, koşma, oturma, bağdaş kurma, bacak açma gibi günlük aktivitelerin yapılması mümkün olur.
Kalça eklem kireçlenmesi nedir?
Kıkırdak yapısı bozulduğunda ya da hasar gördüğünde, eklemdeki rahat kaygan hareketlilik de bozulur. Kıkırdakta aşınma meydana gelir ve yüzeyler arasındaki sürtünme giderek artar. Bunun sonucunda kıkırdaktaki aşınma alanı genişler ve derinleşir. Zamanla kalça eklemini oluşturan kemikleri örten kıkırdak dokusu kaybolur, ve kemik kemiğe sürtünmeye başlar. Femoral başın düzgün top gibi olan şekli de bozularak, yuva içerisinde rahat dönmemeye başlar. Böylece bacağın önce içe ve dışarı dönme hareketleri kısıtlanırken, zamanla diğer hareketleri yapmakta da zorluk meydana gelir.
Kalça eklemini oluşturan kemiklerin yüzeyini örten kıkırdağın aşınması nedeniyle kalça ekleminde kireçlenme meydana geldiğinde, kalçada ağrı ve hareketlerde kısıtlılık gelişir.
Kalça eklem kireçlenmesi olan kişiler yürüyüş, sandalyeye oturup-kalkma, çömelme gibi hareketleri yapmakta zorluk çekerler. Önceleri hafif aksayarak yürüyen hastalarda kalça çevresindeki kasların zayıflaması ile birlikte belirgin topallama başlar.
Kalça eklem kireçlenmesinde tanı nasıl koyulur?
Kalça eklem kireçlenmesinden şüphelenildiği durumlarda yapılan muayenede kalça hareketleri değerlendirilir. Ayrıca yürüyüş şekli, oturup-kalkma, çömelme gibi hareketleri değerlendirilir. Kalça eklemindeki sorunu saptamak için, öncelikle röntgen çekilir ve gerekirse kan tahlilleri yapılır. Bunlarla birlikte duruma göre kalça eklem ultrasonografisi (US), bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi tetkikler istenebilir. Belden kalçaya yayılan ağrıları ayırt etmek için gerekirse bel bölgesinin de değerlendirilerek, ek tetkiklerin yapılması gerekebilir.
Kalça kireçlenmesindeki tedavi seçenekleri nelerdir?
Kilo verme: Günlük hareketler sırasında kalçaya vücut ağırlığının yaklaşık 3 katı kadar yük biner. Zayıflayarak bu yük azaltılırsa, ağrılar da azalır. Kalçaya binen yükün azalması sonucu eklemdeki aşınma ve yıpranma da azalacağı için kireçlenmenin ilerlemesi de yavaşlar.
Aktivite kontrolü: Kalça ağrısına neden olan aktivitelerden mümkün olduğunca kaçınmak, ağrıyı azaltacaktır. Tekrar çömelme-kalma veya kalçayı aşırı kıvırma gerektiren işlerde çalışanların çalışma yerlerinde düzenlemeye gidilmesi gerekir.
Fizik tedavi: Kalça eklem ağrısını azaltmaya, hareket ve kas gücünü artırmaya yardımcı olur.
Kalça çevresi kaslarının güçlendirilmesi:
Kalça çevresindeki kasların esnekliğinin korunması ve güçlendirilmesi günlük yaşam aktivitelerin rahat yapılabilmesi için önemlidir. Fizyoterapistin önereceği program çerçevesinde yapılacak kalça egzersizleri, eklem hareketliliğini arttırarak kişinin daha rahat yürümesine yardımcı olur.
Kalça kireçlenmesine en iyi gelen aktiviteler havuz içinde yapılan egzersizler ve yüzmedir.
Eklem içi enjeksiyon: Kalça kireçlenmesinde ultrason eşliğinde eklem içine ağrı ve enflamasyon giderici kortizon veya rejeneratif trombositten zengin plazma(TZP,PRP), kök hücre gibi ortobiyolojik enjeksiyonlar uygulanabilir.
İlaç tedavisi: Ağrıyı azaltmak için doktor önerisi doğrultusunda çeşitli ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir.
Yardımcı yürüme cihazı kullanma: Bastonu veya bilezikli baston kullanarak, kalçaya binen yük azaltılabilir. Kalça kireçlenmesi olan hastaların bastonu sağlam kalça tarafındaki eline alması gerekir. Örneğin sağ kalçanızda kireçlenme varsa baston sol elinizde olsun. Bu daha ağrısız ve düzgün yürümenize destek olur.
Kalça eklem protez ameliyatı ne zaman yapılmalıdır?
Kalça kireçlenmesi olan her hasta için kalça protez ameliyatı gerekmeyebilir. Yukarıda bahsedilen önlem ve tedaviler ile ağrı azalıp, kontrol altına alınabilir. Ancak alınan önlemler ve kullanılan ağrı kesici ilaçlara rağmen; günlük yaptığı işlerde ve aktiviteler sırasında kalçada ağrı, yürümede zorluk, topallama veya gece ağrısı olan eklemde yaygın ve belirgin kireçlenme saptanan hastalarda kalça protez ameliyatı yapılması gerekir.
Kalça protez ameliyatlarının en sık uygulanma nedeni kalça eklem kireçlenmesidir, ayrıca kalça kemik kırıklarında, kalça çıkığına bağlı kireçlenmelerde veya diğer bazı durumlarda da uygulanabilir.
Kalça eklem protezi nedir?
Kalça protez ameliyatı ile kalça eklem kireçlenmesi olan kişilerde ağrıyı ve hareket kısıtlılığını gidererek, kalça eklemine hareketliliğini kazandırır.
Kalça protezinin üç farlı türü vardır;
- Tam kalça protezi (en yaygın)
- Kısmi kalça protezi
- Kalça eklem yüzey değiştirilmesi
En yaygın yapılan kalça protez ameliyatı tam kalça protezidir. Tam kalça protezi ameliyatı ile kalçada kireçlenme nedeni ile bozulmuş olan yuva (asetabulum) ve femoral başa yapay implantlar yerleştirilir. Bozulmuş hasar görmüş femoral baş kesilerek çıkarılınca yerine femoral kanal içerisine metal alaşımdan yapılmış olan saplı implant ve üzerine seramik, kobalt krom veya oksinyumdan yapılmış top şeklinde bir baş takılır. Oksinyum bugüne kadar kullanılan en dayanıklı metal alaşım olarak bilinmektedir. Yuva kısmına yerleştirilen implant ise, titanyum metal implant üzerine yerleştirilen polietilen plastik implant veya seramik implant yüzeyden oluşur.
Diğer iki tür kalça protez ameliyatı, genellikle belirli yaş gruplarına ve aktivite düzeylerine sahip hastalar için uygulanır. Kısmi kalça protezinin tam kalça protezinde yapılan işlem ile farkı; kalça ekleminin sadece femoral başı değiştirilirken, yuva kısmına müdahale edilmez. Genellikle kalça kırığı oluşan yaşlı hastalarda uygulanan bir kalça protez ameliyatıdır. Femoral başın ve yuva bölümünün yalnızca yüzeylerinin değiştirilmesi olan kalça protez ameliyatları ise genç ve aktif hastalarda uygulanan, tam kalça protezi öncesi zaman kazandıran protez ameliyatlarıdır.
Kalça eklem protez ameliyatı sonrası iyileşme
Kalça protez ameliyatı olan hastaların çoğu ameliyatın ertesi günü yürüteç veya bilezikli baston ile yürümeye başlar. Oturma, kalkma, yatağa girip-çıkma, yürüteç kullanarak yürüme ve merdiven çıkma çalışmaları yapılır. Bu hareketleri dengeli olarak yapabilen hastalara ev egzersiz programı düzenlenir ve genel sağlık durumları da iyi ise hastaneden çıkarılırlar.
Kalça eklem protez ameliyatından sonra nelere dikkat edilmelidir?
Tam kalça protez ameliyatı sonrası ilk 3 ayda, aşağıdaki önlemlerin uygulanması çok önemlidir. Bu önlemler hem kalça cerrahisi sonrası iyileşmeyi hızlandıracak hem de protezin yuvasından çıkma riskini azaltacaktır.
- Düşük sandalye, kanepe veya tuvalete oturmayın.
- Yüksek sandalye ve yüksek klozet kullanın.
- Araba koltuğunda destek için yastık kullanın.
- Bağdaş kurmayın ve bacak bacak üstüne atmayın.
- Otururken, her zaman dizlerinizi kalçalarınızdan daha aşağıda tutun.
- Bacağınızı kalçadan 90 dereceden fazla kıvırmayın.
- Yan yatarken bacaklarınızın arasına bir yastık yerleştirin.
Kalça protez ameliyatı sonrası normal hayata ve işe ne zaman geri dönülür?
Kalça protez ameliyatı olan hastaların yaş, meslek, diğer hastalıkları (şeker hastalığı, kalp-damar hastalığı, obezite gibi), alışkanlıkları ve eklemin durumu normal hareketlere ne kadar sürede dönüleceğini belirler. Bu kriterlere göre ortopedi cerrahı ne zaman normal aktivitelere güvenle dönebileceğinizi belirler. Genellikle bu süre 4 haftadan, 4 aya kadar değişebilir.
Ameliyattan sonraki iyileşme birkaç ay sürecektir. Erken dönemde yapılan zorlayıcı hareketler iyileşme sürecini olumsuz etkileyebilir. Yıllar içinde kalça kireçlenmesine bağlı çevre kas güçleri zayıflamış olduğundan, bu durum hastaların ameliyattan sonraki süreçte egzersizlere olan uyumu, dayanıklılığı ve dengeli yürümeyi etkiler.
Yürümek: Yürümeniz dengeli değil ise bastonunuzu kullanmaya devam edebilirsiniz. Baston kas gücünüz artana kadar, topallamadan yürümenize yardımcı olacaktır.
Sportif aktiviteler: Tempolu yürüyüş, dans, yüzme gibi aktivitelere genellikle ameliyattan yaklaşık 2 ay sonra başlanabilir. Ancak aktivitelerinize başlamadan önce ortopedi doktorunuza danışmanız önemlidir.
Araba sürmek: Sağ kalça protez ameliyatından 4-8 hafta sonra araba kullanmaya başlayabilirsiniz. Sol kalça protez ameliyatında ise ortopedi doktorunuzun izni ile daha erken bir sürede otomatik vitesli araba sürmeye başlayabilirsiniz.
Kalça eklem protez ameliyatına bağlı riskler nelerdir?
Tüm büyük ameliyatlarda olduğu gibi, tam kalça protez ameliyatının da bazı riskleri ve olası komplikasyonları vardır. Ameliyat öncesinde ve ameliyat sonrasında bu risk ve komplikasyonların önlenmesi için gerekli tedbirler alınır.
Nadir de olsa görülebilen komplikasyonlar arasında; anestezi yan etkileri, kan nakli gerektiren kan kaybı, damar ve sinir yaralanması, derin ven trombozu ve akciğer embolisi, enfeksiyon, protez çevresi kırıklar, protezin yerinden çıkması, bacak uzunluk farkı, protezin gevşemesi sayılabilir.
Kalça eklem protezinin bir ömrü var mıdır?
Yapılan çalışmalar, kalça protez ameliyatı geçiren hastaların %95’inin, ameliyattan 10 yıl sonra fonksiyon olarak çok iyi durumda olduklarını göstermektedir. 20 yıl sonundaki başarı oranı %80 ile %85 arasındadır. Son yıllarda geliştirilip üretilmeye başlayan yeni yüzey materyalleri ve çimentosuz protezlerin dayanıklılığı ise daha da uzun sürelidir.
Sonuç
Kalça eklem kireçlenmesinin neden olduğu ağrı ve hareket kısıtlılığı kaderiniz değildir. Tam kalça protez ameliyatları sonrası başarı oranı yüksektir. Kalça eklem kireçlenmesi nedeniyle kalça protez ameliyatı olan kişilerin % 90’ından fazlası hayatlarının geri kalanını ağrısız ve rahat şekilde yaşamaktadır.
Kalça protez ameliyatı sonrası sağlanan desteksiz yürüyüş hastaların yaşam kalitesini belirgin olarak arttırmaktadır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kalça Protez Revizyonu
Kalça protez revizyonu nedir?
Tam kalça protezi ameliyatından sonra hastaların çoğu hayatlarının geri kalan bölümünde bu protezi kullanmaya devam eder ve problem yaşamazlar. Kalça eklemine yerleştirilen protez parçalarında mekanik veya biyolojik sebeplerden dolayı olan aşınma ve gevşeme sonrası fonksiyonları bozulabilir. Kalça ekleminin tekrar restore edilerek fonksiyonel hale getirilmesi için, protezin bir kısmını veya tamamını değiştirmek için yapılan cerrahi işleme kalça protezi revizyon ameliyatı denilir.
İlk kalça protezi ameliyatından sonra revizyon kalça protezine ihtiyaç duyan hasta oranı yaklaşık %20 civarındadır.
Kalça protez revizyonunun en sık nedenleri;
1- Kalça protezinin tekrarlayan çıkığı
2- Mekanik problemler (implant aşınması- gevşeme veya kırılma)
3- Eklemde enfeksiyon
Tekrarlayan kalça protez çıkığı
Kalça protezi parçalarının yapısı doğal kalçaya (bir top ve yuva) benzer. Kalça protezinin iyi çalışması için topun (femur başı) her zaman yuvanın (asetabulum) içinde kalması gerekir. Kalçada femur başını yuvanın içinde tutan iki temel faktör;
- Kalça femur başının yuvanın içinde uygun yönelim ve açıda oturtulması,
- Baş ve yuva arasındaki ilişkiyi devam etmesi için, kalça eklemi etrafındaki güçlü kaslar ve bağlar tarafından desteklenmesi gerekir.
Kalça protezi, geniş bir hareket aralığına sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Bununla birlikte, travma veya belirli kalça pozisyonları, kalça başını yuvadan çıkmaya zorlayabilir. Bu duruma kalça protez çıkığı denir.
Ortopedi doktorunuz tarafından verilen önerileri dikkate alan ve genel sağlık durumu iyi olan hastalarda kalça protez çıkığı çok nadir görülür. Ancak kasları zayıf olan ileri yaşlılarda, güçten düşmüş hastalar, bir kalça kırığı veya birden fazla kalça ameliyatı sonrası kalça protezi yaptıranlarda çıkık olma riski daha yüksektir. Özellikle kalça eklemi çevresindeki önemli kasları ve tendonların hasar gördüğü durumlarda tekrarlayan çıkıklar oluşabilir. Tekrarlayan çıkığın önlenmesi için yapılacak revizyon ameliyatı öncesinde röntgen ve bilgisayarlı tomografi tetkikleri yapılarak protez çıkığının olası nedenleri ve kalça protezinin durumu değerlendirilir.
Kalça protezi revizyon ameliyatında protezin tümünün veya bir kısmının değiştirilmesi gerekebilir. Özellikle tekrarlayan çıkığın önlenmesi için geliştirilen yeni kalça revizyon protez tiplerinde, protezin baş ve yuva arasındaki ikili eklem yapısı sayesinde protez başın yuvadan çıkması engellenmektedir. Bazı durumlarda ise, kalça yuvası içindeki başın çıkmasını önleyen bir kelepçe takılarak çıkıklar engellenir. Ameliyattan sonra kalça etrafındaki yumuşak dokuların uygun şekilde iyileşmesi ameliyatın başarısı için çok önemlidir. Bu nedenle ameliyattan sonra birkaç hafta korse kullanmak gerekebilir. Ameliyattan sonra hastaların ortopedi doktorunun tavsiyelerine uyması ve kalçayı yeni bir çıkık oluşturabilecek pozisyonlara getirmekten kaçınması gerekir.
Kalça protezinin mekanik problemleri (aşınma, gevşeme, kırılma)
Kalça protezinin birbirine karşı hareket eden parçaları, protezin düzenli kullanımı sırasında yavaş yavaş yıpranacaktır. Hasta ne kadar genç ve fiziksel olarak ne kadar aktif olursa, aşınma o kadar hızlı olur. Devamlı ve tekrarlayan sürtünmeler sonrası kullanılan protez tipine bağlı olarak plastik (polietilen), çimento, seramik veya metal aşınma parçacıkları ortaya çıkar.
Hastanın bağışıklık sistemi bu aşınma parçacıklarını yabancı (vücudun doğal bir parçası olmadığından) olarak algılar ve alerjik reaksiyona benzer bir immun bir yanıt oluşturur. Oluşan bu immun yanıt ile osteoliz denilen kemik hasarına ve yıkımına neden olur. Osteoliz nedeniyle protezi çevreleyen kemik destek zayıflar ve protezde gevşemeye neden olur.
Protezde meydana gelen gevşeme sonrası protezin kemiğe tutunması zayıflar ve protezin pozisyonunda kayma oluşur. Yer değiştiren protez parçalarında oluşan anormal yüklenmeler sonrası zayıflayan kemikte patolojik kırıklara neden olabilir.
Protez parçalarında gevşemeye yol açan mekanik aşınma ve yıpranma, en sık görülen mekanik problemlerdir. Bununla birlikte, düşme ve benzer bir travma sırasında protez parçalarında kırılmalara sebep olabilir. Aşınma, mekanik gevşeme veya kırılma nedeniyle revizyon ameliyatı planlanan hastalarda aşınmış, gevşemiş veya kırılmış olan protez parçaları çıkarılır ve yeni protez parçaları yerleştirilir. Protezin tutunduğu ve destek aldığı kemikte kayıp varsa hastadan alınan veya hazır kemik greftleri kullanmak gerekir. Bazı durumlarda konulan protezin kemiğe tutunması için gerekli süre boyunca ameliyatlı bacağına tam ağırlık vermemesini isteyebilir.
Kalça protezi enfeksiyonu
Enfeksiyon ameliyattan sonra herhangi bir zamanda ortaya çıkabilir. Ameliyattan sonraki İlk altı haftada risk daha yüksektir. Bu süreden sonra enfeksiyon riski daha düşüktür. Bazen ağız, diş ve diş eti, akciğer, idrar ve cilt enfeksiyonlarında mikropların (bakteriler) kan yoluyla protezin olduğu bölgeye taşınması sonucu protez enfeksiyonları oluşabilir. Kalçada ağrı, sislik, akıntı, ısı artışı ve kızarıklık olması enfeksiyonun belirtilerindir. Ancak bazen sadece ağrı olması durumunda da enfeksiyonun varlığından şüphelenmek gerekir ve ileri kan tetkikleri ve eklemden alınan sıvı örneğinin laboratuvar incelenmesinin yapılması gerekir.
Protez enfeksiyonlarına neden olan bakterinin belirlenmesi önemlidir. Bunun için kalça ekleminde sıvı örneği alınarak laboratuvar incelemesi yapılır. Yapılacak inceleme sonrası enfeksiyon saptanırsa, sebep olan bakteri türünü ve bakterinin duyarlı olduğu ilaçlar belirlenerek, antibiyotik tedavisi başlanır.
Bazen bakteri antibiyotiklere dirençli olabilir veya çoklu bakteriyel enfeksiyon olabilir. Bu durumlarda uygulanan bakteriyofaj tedavisi ile dirençli eklem enfeksiyonlarında başarılı sonuçlar elde edilebilir. Bakteriyofajlar sadece duyarlı oldukları bakterileri ortadan kaldırırken, insan hücrelerine hiç zarar vermezler.
Kalça protez enfeksiyonlarında tedavi
Kalça protezinde enfeksiyon teşhis edildiğinde, etken bakterinin türüne antibiyotik duyarlılığına, enfeksiyonun oluş zamanına (erken-geç), kullanılan protez tipine ve hastanın genel sağlık durumuna göre karar verilir. Doktorunuz her bir tedavi seçeneğinin yararları- sakıncaları ve süreç hakkında hastayı bilgilendirir.
- Eklem içinin cerrahi olarak temizlenmesi (debridman), eklem içindeki tortu ve parçacıkların çıkarılarak, eklemin yıkanması ile birlikte antibiyotik tedavisi; Belirtilerin başlanmasından sonra 3 hafta içerisinde teşhis edildiği zaman uygulanır. Ameliyat sonrası etken bakteriye uygun 3-6 hafta boyunca iğne şeklinde antibiyotik tedavisi yapılır ve sonrasında da uzun süre düşük doz antibiyotik hapı ile tedavi düzenlenir.
- İki aşamalı revizyon ameliyatı: Belirtilerin başlanmasından sonra 3 haftadan daha uzun sure geçmişse ve etken olan bakteri tespit edilemediği durumlarda birinci aşamada protez parçaları çıkarılır, kemik ve yumuşak dokular temizlenir, antibiyotik ilave edilmiş çimento ile hazırlanan boşluk kapatıcı madde ile arası geçici olarak doldurulur. Bunu genellikle 6 haftalık bir antibiyotik tedavisi takip eder. İkinci aşamada (genellikle ilk aşamadan 10-12 hafta sonra) boşluk kapatıcı madde çıkarılır ve cerrahi temizleme işlemi yapıldıktan sonra yeni revizyon protez. yerleştirilir. Bu ikinci aşamadan sonra bir süre daha antibiyotik tedavisine devam edilir.
- Tek aşamalı revizyon ameliyatı; Belirtilerin başlanmasından sonra 3 hafta içerisinde teşhis edilmişse, etken olan bakteri tespit edilebilenmişse, geniş debridman ve yıkama yapılabilecek özel durumlarda tek aşamalı revizyon yapılarak protezin çıkarılır, kemik temizlenir ve yeni bir protezin yerleştirilir. Sonrasında 6-8 hafta antibiyotik tedavisine devam edilir.
Kalça protezi revizyon riskini azaltmak için nelere dikkat edilmesi gerekir?
Kalça protezi sonrası enfeksiyon ve mekanik problemler gibi olası risklerinin farkında olunması ile bunların bazıları önlenebilir. Doktorun tavsiyelerine ve önerilerine uyarak çıkıklar önlenebilir.
Vücudun herhangi bir yerinde enfeksiyon olduğunda erken tedavi ile protez enfeksiyonun bazı çeşitleri önlenebilir. Protezde oluşan doğal aşınması ve yıpranması genellikle ağrı veya rahatsızlığa neden olmaz. Bu nedenle kalça protezi sonrası düzenli olarak kontrollerin yapılması çok önemlidir. Belirlenen aralıklarla fizik muayene ve çekilecek radyografiler ile takiplerin yapılması gerekir.
Kalça protezi revizyon ameliyatı öncesi akılda tutulması gerekenler
Revizyon ameliyatı sırasında, kalça protezinin bir veya birden fazla parçasını değiştirmesi gerekebilir. Gevşemiş olan protez parçası değiştirilirken güvenli bir şekilde kemik hasarı ve kaybı olmadan gerçekleştirilebilir. Ancak kemiğe iyi tutunmuş protez parçası değiştirilmesi gerekiyorsa genellikle bir miktar kemik kaybı olur. Ayrıca kalça çevresindeki kasların bir kısmı hasar görür ve bu da kalçanın gücünü ve hastanın kalça fonksiyonlarını etkileyecektir. Kalça revizyon ameliyatının sonuçları, ilk yapılan kalça protezi sonuçları kadar öngörülebilir değildir. Komplikasyonlar daha sık görülebilir.
Kalça revizyon ameliyatı teknik olarak ilk kalça protez ameliyatından daha zordur. Bu, “arabanın lastiklerini değiştirmek” gibi görülmemeli veya bununla kıyaslanmamalıdır. Ameliyatın sonuçları ve protezin dayanıklılığı, ilk ameliyattan daha az tahmin edilebilir. Her revizyon ameliyatında kaslarda, kemiklerde veya her ikisinde de bir miktar kayıp olur. Ameliyat süresi genellikle daha uzundur ve komplikasyon riski ilk ameliyattan daha yüksektir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kırık Cerrahisi
Ortopedi ve Travmatoloji bölümüne acil başvurulardaki en sık karşılaşılan durum kırıklardır. Kırıklar genellikle trafik kazası, düşme ve darbe gibi travmalara bağlı olarak meydana gelir. Ancak osteoporoz yani kemik erimesi olan kişilerde, kemik tümörü olanlarda veya buna benzer kemik gücünü azaltan bazı hastalıklarda ciddi bir darbe olmadan da kendiliğinden gelişen kırıklar görülebilir. Kemik kırıkları açık veya kapalı olabileceği gibi, bazen beraberinde damar, sinir veya iç organ yaralanması da olup, hayatı tehdit edebilir. Kırık olan bölgede aynı zamanda yumuşak doku, bağ, kas, kıkırdak yaralanmaları veya eklemde çıkık gibi durumlar da görülebilir. Ortopedi ve Travmatoloji uzmanları kırıkların hem kapalı hem de açık cerrahi tedavi ve takiplerini yaparlarken, aynı zamanda kırıkta kaynamama veya enfeksiyon gibi gelişen ikincil sorunlara da müdahale ederler. Son yıllarda kırık cerrahisindeki teknolojik ve bilimsel ilerlemeler ile uygulanan ameliyatlar sonrası, kırıklar daha çabuk iyileşebildiğinden hastalar kısa sürede günlük yaşamlarına geri dönebilmektedirler.
- Ortopedide sık görülen kırıklar;
- Çocuklarda dirsek kırıkları
- Yaşlılarda kalça kırıkları
- Kol ve ön kol kırıkları
- Uyluk ve bacak kırıkları
- El bilek kırıkları
- Ayak bilek kırıkları
- Omurga kırıkları
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Çocuk Ortopedisi
Çocuk Ortopedisi doğumdan itibaren bebeklik, çocukluk, ergenlik ve gençlik yaş grubuna kadar olan dönemlerdeki her türlü kemik, kas, eklem, tendon, bağ sorunlarının tanı, ameliyatsız tedavi ve cerrahisi tedavisi ile ilgilenen bölümdür. Çocuk ortopedisinin erişkin ortopedisinden temel farkı; henüz kemik, kas ve eklemleri büyümekte ve gelişmekte olan yaş grubunun tedavisi ile uğraşmasından kaynaklanmaktadır. Çocuk kas-iskelet sisteminin yaralanmalara, enfeksiyonlara tepkisi yetişkin vücudundan farklıdır. Kas-iskelet sisteminin doğuştan veya gelişim döneminde oluşan biyomekanik ve şekil bozuklukları, düşme ve kazalar sonucu meydana gelen travmatik sorunları çocuk ortopedi doktorları tarafından değerlendirilerek, takip edilir.
- Uygulanan tedavilerden bazıları;
- Kırık ve çıkıklarının tedavisi
- Doğuştan olan el, kol, bacak, ayak anomalileri
- Doğuştan olan boyun, omurga sorunları
- Ultrason eşliğinde kalça gelişiminin değerlendirilmesi
- Kalça çıkıklarının cerrahi tedavi ve takibi
- Ayak taban analizi ve ortezleme
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Gelişimsel kalça çıkığı (kalça displazisi) nedir?
Kalça eklemi yüksek hareket yeteneği sayesinde ayakta durma, oturma, koşma, çömelme gibi pek çok hareketin gerçekleştirilmesinde önemli rol oynayan bir eklemdir. Sağlıklı bir eklemde anatomik yapı ve uyum son derece önemlidir.
Gelişimsel kalça çıkığı, bebeklerde ve küçük çocuklarda kalça ekleminin düzgün şekilde gelişmemesi sonucu ortaya çıkan durumdur. Femur adı verilen uyluk kemiğinin kalçayla birleştiği kısmı top şeklindedir ve kalça kemiğinde yuvarlak bir yuvaya oturarak eklem oluşturur. Bu ekleme, yapısından dolayı top ve yuva eklemi denir. Gelişimsel kalça çıkığı durumunda femur başı yerine sıkıca oturamaz, bu nedenle kalça eklemi uyumu bozulur. Kalça eklemindeki bu yapısal bozukluk bebek büyüdükçe ilerler. Eklem bazen tamamen yerinden çıkabilir.
Bebeklerde gelişimsel kalça çıkığı, çocuk ortopedisinde sık karşılaşılan hastalıklardan biridir. Özellikle kız çocuklarda erkek çocuklara göre daha sık görülen, erken dönemde tedavi edilmediği takdirde ciddi sakatlıklara yol açabilen bir hastalıktır.
Gelişimsel kalça çıkığı belirtileri, yeni doğan bebeklerde ve çıkık derecesi ağır olmayan küçük çocuklarda yürüyene kadar ortaya çıkmayabilir. Gelişimsel kalça çıkığı belirtilerinin aile tarafından fark edilmediği durumlarda çıkık, doktorun rutin kalça çıkığı muayeneleri sırasında fark edilebilir.
Gelişimsel kalça çıkığının belirtileri nelerdir?
Gelişimsel kalça çıkığı belirtileri şu şekildedir:
- Dışa doğru dönen veya uzunlukları farklı görünen bacaklar,
- Sınırlı hareket aralığı (örneğin bacakların dışa doğru makas şeklinde açılamaması),
- Tek taraflı çıkıklarda simetrik olmayan bacak ve kalça kıvrımları,
- Oturma, emekleme, yürüme gibi fonksiyonları içeren motor gelişimde gerilik,
- Aksak yürüme,
- Hareket esnasında kalça ekleminden ses gelmesi,
- Kalçada genç yaşlarda başlayan ağrı,
- Eklemde aşınmaya bağlı erken dönemde kireçlenme gelişimi.
Gelişimsel kalça çıkığının erken tanı ve tedavisi çok önemlidir. Tedavide geç kalınması durumunda ise ömür boyu süren kalça problemleri ile karşı karşıya kalınır.
Araştırmalara göre;
- Gelişimsel kalça çıkığı 1 veya her iki kalçayı da etkileyebilir, ancak sol kalçada daha yaygındır.
- Kızlarda ve ilk doğan çocuklarda daha yaygındır.
- Her 1000 bebekten yaklaşık 1 veya 2’sinde tedavi edilmesi gereken gelişimsel kalça çıkığı görülmektedir.
Gelişimsel kalça çıkığı neden olur?
Bebeklerde gelişimsel kalça çıkığı nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte bu rahatsızlığa neden olabilecek faktörler şunları içerir:
– Anne rahmindeki düşük amniyon sıvısı seviyeleri,
– Doğuştan gelen çeşitli hastalıklar,
– Annenin hormonlarının çocuğun kalça ekleminde gevşeklik yapması,
– Bebeğin anne karnındaki kötü duruşları gibi nedenlerle doğuştan kalça çıkığı oluşabilir.
Gelişimsel kalça çıkığı için risk faktörleri nelerdir?
- Kız çocuklarında daha fazla görülür.
- Ailesinde kalça çıkığı olan çocukların kalça çıkığı olma ihtimali daha fazladır.
- Doğuma bağlı olarak beynin oksijensiz kalması durumu olan serebral palsi (beyin felci) veya omurga kapanma defektleri gibi (spina bifida) gibi nörolojik sebepler de kalça çıkığı riskini arttırır.
- Anne karnındaki bebeğin pozisyonuna bağlı olarak, ters doğumla (makat doğum) dünyaya gelen bebeklerde kalça çıkığı riski fazladır.
- Kalça çıkığına eğilimi olan bir bebeğe doğduğu zaman yapılan kundaklama, bebekte kalça çıkığı olmasına neden olabilir.
Gelişimsel kalça çıkığında erken tedavi, bebeğin gelişimi ve geleceği için çok önemlidir. Risk faktörleri ve belirtiler değerlendirilerek, tedavinin en erken zamanda yapılması gerekir.
Gelişimsel kalça çıkığı tedavisi
İlk 6 ayda yapılan gelişimsel kalça çıkığında erken tedavi, sadece cihaz kullanımı ve basit bazı önlemlerle yapılabilir. Ortopedi doktoru tarafından reçete edilen ve takılan ortez (cihaz) bebeğin kalçalarını sabit konumda tutar ve gelişimin normal şekilde devamını sağlar. İlk 6 ayda yapılan tedavi sonucunda, tamamen iyileşme oranı %100’e yakındır.
İlk 6 aydan sonra yapılan tedavilerde cerrahi müdahale ile eklemin uygun konuma getirilmesi gerekebilir. Cerrahi işlemden sonra alçı uygulaması yapılır. Daha sonra eklemlerin düzeldiğinden emin olmak için kalçalar tekrar kontrol edilir. Gelişimsel kalça çıkığı fark edilmez ya da tedavi edilmezse, kalça eklemleri zamanından önce aşınır ve kişi daha 20’li yaşlardayken erken başlayan bir kireçlenme (eklem dejenerasyonu) meydana gelebilir. Gelişimsel kalça çıkığında erken tedavi, geleceği etkiler.
Gelişimsel kalça çıkığı önlenebilir mi?
- Bebeklere kesinlikle kundak uygulaması yapılmamalıdır, bacaklar kundak içinde kalırsa kalça gelişimi yavaşlar.
- Bebeğe kalça ve diz eklemlerini serbestçe hareket ettirebildiği rahat kıyafetler giydirilmelidir.
- Emzirme sırasında bebeklerin bacaklarının bitişik pozisyonda tutulması, kalça gelişimini olumsuz etkiler.
- Yeni doğan döneminden itibaren bebekler, kalçalarının normal gelişimini sağlayacak pozisyonda tutulmalıdır. Özellikle kanguru olarak adlandırılan cihazla taşıma çocuğun kalça gelişimi için uygun bir pozisyondur.
Araştırmalara göre;
- Gelişimsel kalça çıkığı 1 veya her iki kalçayı da etkileyebilir, ancak sol kalçada daha yaygındır.
- Kızlarda ve ilk doğan çocuklarda daha yaygındır.
- Her 1000 bebekten yaklaşık 1 veya 2’sinde tedavi edilmesi gereken gelişimsel kalça çıkığı görülmektedir.
Gelişimsel kalça çıkığında erken tedavi çok önemlidir. Tanı konulma süresi geciktikçe cerrahi tedavinin daha güç olacağını ve erken yaşta eklem dejenerasyonu gelişebileceğini unutmayın.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Çarpık ayak-pes ekinovarus (PEV)
Aynı zamanda pes ekinovarus (PEV) olarak da bilinen çarpık ayak, yaklaşık 1000 canlı doğumdan 1’inde ortaya çıkan, ayağın doğumsal bir şekil bozukluğudur. Etkilenen ayakta, topuk içe ve ön ayak içe doğru dönerek normalden daha küçük olma eğilimindedir. Çarpık ayak-PEV olgularında, aşil tendonu gergindir ve ayağın bilekten yukarı doğru çekilmesine engel olur. Bu pozisyon “ekin” olarak adlandırılır ve ayağı yere düz bir şekilde koymak imkansızdır. Bu doğumsal şekil bozukluğu anne karnında başladığından, ayaktaki şekil bozukluğu genellikle doğum sonrası oldukça serttir ve kendiliğinden düzelemez.
Çarpık ayak-PEV için dört klasik bileşen:
Ekin: Ayak bileğinden ayağın aşağı doğru sabit pozisyonudur ve ayak ayak bileğinden düz basma pozisyonuna ve yukarı doğru pozisyona getirilemez. Bu şekil bozukluğuna gergin Aşil tendonu neden olur.
Varus: Topuğun içe doğru dönmesi
Addüksiyon: Ayağa böbrek veya fasulye şeklinde bir görünüm veren ayağın içe dönmesi
Supinasyon: Ayağın alt kısmının aşağı bakması gerekirken içe ve yukarı bakması.
Çocuklarda neden çarpık ayak-PEV görülür?
Çarpık ayak-PEV şekil bozukluğuna neyin sebep olduğu halen kesin netleştirilmemiştir. En yaygın tipi nedeni bilinmeyen yani idiyopatik denilen tiptir. Çarpık ayak-PEV gelişmesinde genetik ve çevresel bir çok faktörlerin etkili olduğu yaygın kabul edilen görüştür. Bebek anne karnında büyürken kasların, tendonların, kemiklerin hatta damarların anormal gelişiminden kaynaklanan çarpık ayak-PEV oluşur. Çarpık ayak-PEV, erkek çocuklarda kız çocuklarına göre yaklaşık 2 kat daha sık görülür. Olguların %50’sinde her iki ayakta da bu şekil bozukluğu görülür. Eğer ilk çocukta çarpık ayak-PEV mevcutsa, sonraki çocuklarda olma riski % 2-5’tir.
Bazı sinir sistemi hastalıkları (serebral palsi, spina bifida, gergin kord, artrogripozis), çeşitli bağ dokusu bozuklukları (Larsen sendromu, diastrofik cücelik) ve bazı biyomekanik durumlar (oligohidramniyos, gergin bantlar) ile ilişkili olarak çarpık ayak-PEV görülme riski daha yüksektir.
Bu hastalık veya bozukluklarla birlikte görülen çarpık ayak-PEV olgularında, ayak şekil bozukluğu genellikle daha şiddetli olduğundan, sıklıkla erken cerrahi düzeltme gerekir.
Çocuğumda çarpık ayak olup olmadığını nasıl anlarım?
Yeni doğanın ilk muayenesi sırasında çarpık ayak-PEV kolayca teşhis edilir. Çarpık ayak-PEV doğum öncesi anne karnındayken yapılan ultrasonografi tetkiki ile de saptanabilir. Çarpık ayak-PEV tanısı doğumdan önce konulursa, doğumdan sonraki tedavi seçeneklerini tartışmak için çocuk ortopedisi kliniğinden bir randevu ayarlamanızı öneririz.
İlk muayene sırasında, sizden detaylı bir doğum öncesi, doğum geçmişi ve aile öyküsü alınacaktır. Ayrıca tam bir fizik muayene yapılacaktır. Çarpık ayak-PEV ile doğan bebeklerin gelişimsel kalça displazisi (GKD) olma riskinin de hafif yüksek olduğu bilinmektedir. GKD diğer adıyla doğumsal kalça çıkığı, uyluk kemiğinin (femur) top şeklindeki baş kısmının yerleştiği yuvanın (asetabulum) çok sığ olması nedeniyle, normal kalça ekleminin tam oluşmadığı gelişimsel bir eklem bozukluğudur. Bu nedenle çarpık ayak-PEV muayenesi sırasında ayrıca detaylı kalça değerlendirmesi ve kalça ultrasonunun yapılması önerilir.
Çarpık ayak-PEV tedavi edilmezse kalıcı olacak bir şekil bozukluğudur, kendiliğinden düzelmez. Yıllar içinde gelişen ikincil kemik değişiklikleri ile şekil bozukluğu ve hareket kısıtlılığı zamanla daha da kötüleşmeye devam edecektir. Çocukta veya yetişkinde düzeltilmemiş çarpık ayak-PEV, işlev kaybı ve sakatlığa yol açar. Ayağın anormal gelişimi ve şekil bozukluğu nedeniyle ayağının ucuna ve dışına basarak yürümek zorunda kalan çocuklar, dengeli ve hızlı yürüyüş yapamazlar.
Çocuklarda çarpık ayak-PEV nasıl tedavi edilir?
Çarpık ayak-PEV, her çocukta farklı derecelerde olabilir. Çarpık ayak-PEV tanısı konduktan hemen sonra tedavi süreci başlar. Çarpık ayak-PEV tedavisine mümkün olabildiğince erken başlanması önemlidir. Ortopedi doktoru çocuğun yaşına, genel sağlığına ve tıbbi geçmişine göre bir tedavi planı belirlenecektir. Ek olarak, durumun ciddiyeti, çocuğun toleransı ve ebeveynin tercihi tedavi planında dikkate alınmalıdır.
Tüm tedavinin uzun vadeli amacı çarpık ayağı düzeltmeye çalışıp, çocuğun normal büyüme-gelişimini kolaylaştırmak ve mümkün olduğunca normal bir ayak elde etmektir.
İdiyopatik çarpık ayak-PEV tedavisinde altın standart yöntem Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önerilen Ponseti yöntemidir.
Çocuklarda çarpık ayak-PEV tedavisinde Ponseti yöntemi
ABD Iowa Üniversitesi’nden Dr. Ignacio Ponseti 1940’larda bu tedavi yönteminin öncülüğünü yapmıştır. İdeali tedaviye doğumdan hemen sonra başlamasıdır. Tedavi, çarpık ayak-PEV olan ayağın belli aralıklarla ile yapılan seri manipülasyonlarla kademeli olarak düzeltilmesi ve alçı ile tespitini içerir. Haftalık uygulanan nazik manipülasyonlarla ayağın bağları ve tendonlarına germe uygulanır. Daha sonra, elde edilen düzeltme derecesini korumak ve bağları yumuşatmak için diz üstüne kadar uzanan bir alçı ile ayak bu pozisyonda sabitlenir. Böylece, yer değiştiren kemiklerin kademeli olarak doğru açıda hizalamasına çalışılır.
Ponseti tedavi yönteminde manipülasyon ve seri alçılamaya ek olarak hastaların yaklaşık %85’inde ayak bileğinin yeterli hareketliliğini sağlamak için son aşamada ciltten ufak bir kesiyle Aşil tendon uzatması (Aşil tenotomi) denilen küçük bir cerrahi işlem uygulanır.
Tenotomiden ile sonra Aşil tendonun boyu uzayacağından, ayak bileğindeki ekin deformitesi yani ayağın bilekten aşağı doğru olan şekil bozukluğu azalır ya da tamamen ortadan kalkar.
Aşil tendonu tenotomisini takiben ayak, üç hafta boyunca uzun bacak alçısında kalır. Üç hafta sonra uzun bacak alçısı çıkarılan çocuğa, Denis Browne olarak da bilinen özel bir ortopedik cihaz giydirilir. Cihaza bağlı olan ayakkabılar özel pozisyonda cihaza sabitlenir. Cihaz, son alçı çıkarıldıktan sonra ilk 2 ay boyunca tam zamanlı (günde 23 saat) takılır. Sonrasında 1 yaşına kadar kademeli olarak cihazı takma süresi azaltılır ve 1 yaşından sonra sadece çocuk uyurken cihaz takılır (günde 10-12 saat). cihaz uygun şekilde ve sürede kullanılmadığında çarpık ayak-PEV tablosunun çok yüksek bir tekrar oranına sahip olduğu unutulmamalıdır.
Çarpık ayak-PEV olan bir bebekte Ponseti tedavisine ne zaman başlanmalıdır?
Bir bebek çarpık ayak-PEV ile doğduğunda, Ponseti yönteminde deneyimli bir ortopedi doktoru tanı koyunca düzeltme tedavisine başlamalıdır. İdeal olarak, doğuştan çarpık ayakta alçı doğumdan hemen sonra başlamalıdır. Bununla birlikte, Ponseti yöntemi ile tedavi birkaç ay gecikerek başlandığında bile etkili olduğu gösterilmiştir.
Çocuklarda çarpık ayak-PEV için cerrahi tedavi ne zaman uygulanır?
Ciddi şekil bozukluğu olan çarpık ayak-PEV durumlarında, eğer uygulanan manipülasyon ve seri alçılama tedavisi ile istenen düzelme sağlanamaz ise, ameliyat edilmesi gerekebilir. Cerrahi düzeltme genellikle çocuk 6-9 aylık olana kadar yapılmaz. Çarpık ayak-PEV olan çocuklarda ayağı daha normal bir pozisyonda hizalamak için ameliyat yapılır.
Cerrahi sırasında genellikle ayak bölgesindeki gergin tendonların uzatılması ve eklem kapsülünün gevşetilmesinden oluşur.
Ponseti yöntemiyle tedavi edilen çocuklarda ayakta gelişebilecek dinamik içe dönme durumunda, tendon transferi için ameliyat uygulanması gerekebilir.
Çarpık ayak-PEV için uygulanan ortopedi tedavisi ne kadar sürer?
Çocuklarda çarpık ayak-PEV şekil bozukluğunun tekrar etmemesini sağlamak için, uygulanan tedavilerden sonra (alçı veya ameliyat), birkaç yıl düzenli kontrol altında tutulmaları önemlidir. Tekrarlama en sık tedaviyi takip eden ilk 2 yıl içinde görülür. Bununla birlikte, çarpık ayak-PEV, alçı veya ameliyattan birkaç yıl sonra da tekrarlayabilir. Çarpık ayak-PEV durumunun tekrarlaması halinde, yine manipülasyon-alçılama veya ek bir ameliyat ile tedavi uygulanır. Bu nedenle, genellikle büyümenin sonuna kadar (yaklaşık 18 yaş) takiplere devam edilmesini önerilir.
Sonuç
Çarpık ayak-PEV ile doğan bebeklerin ortopedik tedavisi genellikle başarılıdır. Erken tedaviye başlanan çocukların ayaklarının gelişimi normalleşeceğinden, spor ve oyunlara tam olarak katılabilirler. Tedavinin uzun vadeli hedefi, çocuğunuza mümkün olduğunca normal ve yere doğru basan, dengeli bir ayak yapısı kazandırmaktır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Çocuklarda Düztabanlık
Ayak tabanında kavis olmaması ve ayak iç-orta kısmının yere normalden fazla temas etmesi düztabanlık (pes planus) olarak bilinir. Ayak tabanının iç tarafındaki kavis, ayakta dururken veya yürürken vücudu destekler. Ayak iç tarafındaki bu arkın olmaması durumunda, vücut ağrılığı ayak tabanına dengeli olarak aktarılamadığından bazı sıkıntılara neden olabilir.
Sanılanın aksine, tüm çocuklar düztaban olarak doğar. Ayak tabanındaki yağ dokunun kalın olması nedeniyle yeni doğan bebeklerin ayak görünümü düztaban şeklindedir. Bu yağ dokusunun küçülmesi ile birlikte yaklaşık 3 yaşından sonra, çocuklarda ayak taban iç tarafında kavis gelişmeye başlar. Bu kavis yaklaşık 4 ile 10 yaşlarına kadar gelişmeye devam eder.
Çocuklarda düztabanlık tipleri nelerdir?
Çocuklarda doğal olarak görülen düztabanlıkta; çocuğun bastığında ayak kavisinin kaybolduğu, çocuk oturduğunda veya parmak ucunda ayakta durduğunda ise kavisin tekrar ortaya çıktığı görülür. Buna çocuk esnek düztabanlığı denir.
Çocuklarda nadir olarak sert düztabanlık da görülebilir. Bu durumda, çocuk oturduğunda veya parmak ucunda ayakta durduğunda, ayak tabanında kavis oluşmaz, her durumda da taban düzdür. Yine bazı nadir durumlarda, sert düztabanlık doğumdan hemen sonra saptanarak tedavisine başlanabilir. Çocuklukta görülen ağrısız esnek düz tabanlık, yetişkinlik döneminde genellikle herhangi bir soruna yol açmaz.
Neden bazı çocuklar düztaban olur?
Esnek düztabanlık, ayaktaki kemik ve eklemleri destekleyen bağların gevşekliğinden kaynaklanır. Özellikle yaygın eklem laksitesi (eklem gevşekliği) olan ve diğer insanlara göre eklem hareketleri daha esnek olan kişilerin neredeyse hepsinde esnek düztabanlık görülür. Kalıtımsal (ailevi) olarak da düztabanlık görülebilir.
Bazı genetik hastalıklarda (örneğin; Down Sendromlu çocuklar) esnek düztabanlık görülmektedir. Sert düztabanlık ise ayak gelişiminin anormal olması sonucu veya genetik ya da serebral palsi (SP), miyopati (kas hastalığı) gibi başka hastalıklar nedeniyle de oluşabilir.
Ayaklardaki iki kemiğin anormal birleşmesi olan tarsal koalisyon hastalığı olanlar, ergenlik öncesi ve ergenlik döneminde ayaklarından sıkıntı yaşarlar. Doğuştan dikey talus (konjenital vertikal talus) denen ve sert bir sandal ayak görünümüne (rocker-bottom) sahip çocuklarda ise şikayetler yürüme çağında başlayabilir.
Çocuklarda düz tabanlık belirtileri nelerdir?
Çocukluk döneminde görülen esnek düztabanlık çocukların çoğunda hiçbir şikayete neden olmaz. Yapılan çalışmalarda 3 yaş altındaki çocukların yaklaşık %50’sinde esnek düztabanlık görülürken, bu oran 3-6 yaş arasında %25’e düşer.
Çocuktaki düztabanlığı genellikle ilk olarak ebeveyn veya akrabalar fark ederler. Çocukların ortopedi doktoruna başvuru nedeni sıklıkla ebeveynlerin veya yakınlarının ayağın görünümünden duydukları kaygıdır. Esnek düztabanlık okul döneminde bazı çocuklarda ağrıya ve ayakkabılarda deformasyona sebep olabilir.
Sert düztabanlığı olan çocuklar daha şiddetli sıkıntılar yaşayabilirler. Ağrı ve özellikle spor veya hareketli oyunlarda yaşadıkları fiziksel aktivitelerdeki kısıtlanma şikayetleri, sert düztabanlık sorunu olan çocukların ortopedi doktoruna başvurmasının önde gelen nedenidir.
Düztabanlıkta çocukların yaşayabileceği belirtiler:
- Ayaklarda veya bacaklarda ağrı, özellikle ayak tabanında ağrı, hassasiyet ve kramp.
- Dışa doğru eğilen topuk görünümü
- Yürüme şeklinde değişiklik.
- Yürürken ayakta ağrı veya rahatsızlık hissi.
- Spor ve açık havada oyun oynama gibi fiziksel aktivitelerde zorlanma.
Çocuklarda düz tabanlık tanısı nasıl koyulur?
Düztabanlık tanısı fizik muayene ve radyolojik görüntüleme yöntemleri ile konulur. Fizik muayene çocuğun odaya girişinde yürüyüş şeklini gözlemleme ile başlar. Ortopedi doktoru çocuğun ayakta dururken ve muayene masasında otururken ayak dış görünümü arkadan, önden ve alttan inceler. Ayakta anormal yük dengesine bağlı nasır oluşumu gibi deri bulguları olup olmadığı kontrol edilir. Eklem hareket açıklıkları pasif olarak (doktor tarafından) ve aktif olarak (hastanın kendisinin hareket ettirmesi ile) ölçülür ve not edilir. Özellikle kas kuvveti değerlendirmesi ve kas kısalıklarının değerlendirilmesi başka hastalıklara bağlı gelişen düztabanlığın ayırt edilmesi açısından önemlidir.
Ayakta dururken topuğun ve ayak kavsinin pozisyonu değerlendirilir. Eğer parmak ucu kalkma ile veya başparmağın yukarı doğru kaldırılması ile ayak kavisi oluşuyorsa; esnek düztabanlık tanısı konulur. Parmak ucu ayakta durma veya başparmağın yukarı kaldırılması ile kavis oluşmuyorsa; sert düztabanlık düşünülmelidir.
Görüntüleme yöntemleri esnek düztabanlıkta ilk başvuruda doktor tarafından istenebilir. Röntgen ve ultrason tetkikleri yapılabilir. Ayrıca podografi denilen ayak taban görüntüsü ve basınç analizi istenebilir. Sert düz tabanlıkta ise radyografinin yeterli olmadığı durumlarda bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tetkikleri gerekebilir. Özellikle ayak kemiklerinde birleşme sonucu gelişen ve ergenlik çağındaki sert düztabanlığın en sık nedeni olan tarsal koalisyon hastalığında tanı için çoğu zaman BT veya MRG’ye gerek duyulmaktadır.
Ayakta dururken, yük vererek çekilen ayak ön-arka ve yan röntgenlerde yapılan ölçümlere göre hastalığın şiddeti sınıflandırılabilmektedir. Ek olarak çekilen oblik röntgenler ile tarsal koalisyon varlığı araştırılır.
Çocuklarda düz tabanlık nasıl tedavi edilir?
Yukarıda bahsedildiği gibi hiçbir şikayeti olmayan esnek düztaban çocuklarda tedaviye gerek yoktur. Fakat ortopedi doktorunun özellikle seyrinin ilerleyici olabileceğini düşündüğü çocuklarda egzersiz ve tabanlık tedavisi başlanabilir.
Bilinenin aksine ayakkabı içine yerleştirilen tabanlığın esnek düztabanı düzelttiğine dair bilimsel bir kanıt yoktur. Fakat ağrı veya fonksiyonel kısıtlılık şikayeti olan ileri deforme ayaklarda, tabanlık ayak basış şeklini düzelterek şikayetleri geriletmektedir. Tabanlık tedavisinde en sık kullanılanlar; ayak iç taraf arkını destekleyen hastaya özel yapılan tabanlıklar ve UCBL (University of California Brace Laboratory) tabanlıklarıdır. Ağrı yakınması olan çocuklarda tabanlık kullanımı ile birlikte, ayak bilek germe ve ayak taban kaslarını güçlendirme egzersizler de başlanmalıdır.
Çocukluk dönemindeki sert düztabanlıkta tedavi seçenekleri hastalığa göre değişmektedir. Doğuştan sandal ayak (rocker-bottom) olan konjenital vertikal taluslu çocuklarda, doğumdan itibaren ayak pozisyonunu düzeltmeye yönelik seri alçılamalar ve cerrahi tedavi gerekebilir.
Sert düztabanlık çocukluk çağında mutlak tedavi edilmesi gereken bir klinik durum olup, erken tedavi özellikle eklem kıkırdağı harabiyetini önlenmesi açısından önemlidir.
Kısaca ister esnek ister sert olsun, çocukluk dönemindeki düztabanlık tedavisinde; her zaman öncelikle tabanlık, egzersiz ve fizik tedavi gibi ameliyat dışı yöntemler uygulanmalı ancak bunlarla yanıt alınamayan çocuklarda cerrahi tedavi düşünülmelidir.
Düztaban çocuklarda uygulanan ameliyat dışı tedaviler
İstirahat, ilaç tedavisi ve soğuk uygulama: İstirahatle beraber ilaç tedavisi ve/veya buz uygulaması özellikle tendinit ile beraber seyreden düztabanlık tedavisinde veya peroneal kaslarda spazm gelişen esnek düztabanlı hastaların tedavisinde, aktiviteyle artan şikayetlerin baskılanması ve enflamasyonun geriletilmesi amacıyla uygulanabilmektedir. Bu tedaviler genellikle 2-3 hafta süre ile uygulanır.
Ayakkabı ve tabanlık: Hastaya özel yapılan medial ark destekli (iç kavis destekli) yumuşak tabanlıklar en sık uygulanan tedavi seçeneğidir. Etkinlik olarak önerilen tabanlık tipi ise yine hastaya özel ölçümle yapılan UCBL tabanlıktır. Tabanlık tedavisi hastaların çoğunda iç kavisteki çökmeyi engellediği için şikayetlerde azalma sağlar. Fakat tedaviye yanıt alınamaz ise ısrarla devam ettirilmemeli, bunun yerine ileri tetkik, inceleme ve tedavilere geçilmelidir.
Egzersiz ve fizik tedavi: Özellikle aşil tendon gerginliği olan çocuklarda, evde düzenli uygulanan egzersiz programı yakınmaların azaltılmasında ve hastalığın seyrinde çok büyük öneme sahiptir.
Ayağın ön kısmının içe ve dışa dönmesini sağlayan tendonlara yönelik güçlendirme ve germe egzersizleri de, ayağın dinamik olarak kavsinin oluşmasında oldukça etkilidir. Özellikle esnek düz tabanlıkta cerrahi tedavi kararı vermeden önce, her hasta mutlaka egzersiz ve/veya fizik tedavi programına alınmalıdır.
Çocuklarda düztabanlık cerrahisinde uygulanan yöntemler
Cerrahi tedavide seçenekler çok çeşitli olmakla birlikte, cerrahi tedavi gerekliliği ile ilgili kesin bir gerekçe bulunmamaktadır. Cerrahi tedavi için tek geçerli sebep ameliyat dışı tedavilerde başarısız olunması ve çocuğun ağrısı ile fonksiyonel kısıtlılığının devam etmesidir. Cerrahi tedavide yumuşak doku ameliyatları (tendon ve bağlar) ve kemik ameliyatları beraber veya ayrı ayrı uygulanabilir. Günümüzde artroereizis denilen güncel bir cerrahi yöntem ile, eklem hareketi kısıtlanarak ayağın kavsinin oluşumu sağlanabilmektedir.
Çocuklarda esnek diztabanlık cerrahisinde uygulanan artroereizis ameliyatında çok küçük bir kesiyle ayak eklemine koyulan implantı vidası ile ayağın basış şekli düzeltilir. Bu yöntem küçük bir cerrahi girişim ile uygulanmaktadır. Artroereizis cerrahisi sonuçları klinik ve radyolojik olarak son derece olumludur.
Cerrahi tedavilerde zamanlama olarak bazı cerrahlar ayağın gelişimi devam ederken, erken dönemde, yani 10 yaş öncesi düzeltmeyi savunurken; bazı yazarlar ise 10 yaşından sonra ayağa müdahale yapmayı savunur. Genel olarak çocukluk dönemi düztabanlık cerrahisinde belirli bir yaşı beklemek yerine, hastanın şikayetleri ve fizik muayenesine göre karar vermek daha uygundur. Özellikle esnek olmayan düztabanı olan çocuklarda cerrahi zamanı çok daha erken gerekebilir.
Çocuğunuzda aşağıdaki bulgular oluştuğunda ortopedi doktoruna başvurmalısınız;
- Ayak kavsinin otururken veya basarken olmadığını fark ettiğinizde
- Ayakta durduğu zaman kolay yorulduğunda veya ağrıdan dolayı yürümek istemediğinde
- Spor yaparken veya dışarıda oyun oynarken ayağı içe-dışa hareket ettirmekte zorlandığını ve özellikle koşarken ayak basışında bir anormallik fark ettiğinizde
- Çocuğunuzun günlük kullandığı ayakkabılarda özellikle iç kısma doğru bir ezilme ve eğilme fark ettiğinizde
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Serebral Palsi Klinik
Serebral Palsi bebeklik ve erken çocukluk döneminde ortaya çıkan, gelişmekte olan beyindeki ilerleyici olmayan bazı sorunların neden olduğu hareket ve gelişim bozuklukları ile seyreden bir grup kalıcı hastalıktır. Serebral Palsi’deki motor bozukluklara ayrıca duyu, algı, bilişsel, iletişimsel, davranışsal problemler, epilepsi ve ikincil kemik, kas, eklem sorunları da eşlik eder.
Serebral Palsi rehabilitasyonunda amaç; vücuttaki işlevsel ve yapısal bozuklukları belirleyip gerekli önlemleri almak, hareketlerdeki kısıtlanmaları en aza indirmek, becerileri geliştirmek, topluma katılımını desteklemektir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Muskuler Distrofi
Muskuler distrofi genetik geçişli ve ilerleyici seyir gösteren bir grup kas hastalığıdır. Kas hastalıkları genetik yolla geçen hastalıklardandır. Anne, baba ya da her ikisinde bulunan ve hastalık taşıyan genlerin çocuklara aktarılmasıyla pek çok hastalık meydana gelebilir. Türkiye’de akraba evliliklerinin yaygınlığı kas hastalıklarının görülme sıklığını arttıran en önemli faktördür. Bazen ailesinde hastalık olmayan kişilerin çocuklarında da kas hastalığı görülebilir. Bu durum genlerde kendiliğinden olan mutasyonlar (gen yapısında meydana gelen ve hastalıklara yol açabilecek değişikliklerdir) sonucunda oluşur.
Muskuler distrofi hastalığı çocukluk döneminde başlayan, erkek çocuklarda daha sık görülen, kas zayıflığı, eklemlerde ve omurgada şekil bozuklukları, hareketlerde güçlük, çabuk yorulma, solunum sistemine bağlı yetersizlikler, yürüme ve merdiven çıkmada güçlük gibi belirtilere neden olan bir rahatsızlıktır.
Muskuler distrofide belirtiler nelerdir?
Muskıler distrofi hastalarındaki ilerleyici kas zayıflığının neden olduğu en büyük problem kişinin aktivite ve fonksiyonlarını yerine getirme yeteneğindeki kayıplardır. Özellikle kalça çevresindeki kasların zayıflığı nedeni ile; yerden kalkma, yürüme ve merdiven inip çıkma gibi pek çok fonksiyonel aktivitede yetersizliğe yol açarak, çocukların bağımsızlık düzeyini olumsuz yönde etkiler. İlerleyici ve yaygın kas zayıflığı sonucunda vücut düzgünlüğü bozulabilir. Özellikle eklem çevresindeki kaslarda oluşan kuvvet dengesizliği nedeniyle bazı kaslarda kısalma ve buna bağlı olarak sıklıkla ayak bileği, diz ve kalça eklem hareketlerinde kısıtlanmalar meydana gelebilir. Gövde kaslarındaki zayıflığın artması, çocuğun desteksiz olarak bir tarafa yığılıp oturması nedeniyle omurgada skolyoz adı verilen eğrilikler oluşabilir.
Muskuler distrofide belirtiler
- Kaslarda gevşeklik, güçsüzlük
- Yerden kalkmada zorluk
- Merdiven inip çıkmada zorluk
- Yürüyüş bozuklukları, düşme
- Koşmada yetersizlik veya koşamama
- Kol ve bacaklarda şekil bozuklukları
- Omurgada skolyoz, kifoz gibi şekil bozuklukları
Muskuler distrofi tipleri nelerdir?
-Duchenne Muskuler Distrofi: En sık görülen muskuler distrofi tipi olup yaklaşık olarak her 3500 canlı erkek doğumda 1 görülmektedir. Hastalar erkek olup bayanlar genelde taşıyıcıdır. Özellikle gövdeye yakın omuz ve kalça kaslarında tutulum yapar ve hastalık ilerledikçe kol ve bacaklardaki kaslarda da kas güçsüzlüğü görülür. Hastalık genelde 3 ila 6 yaşlarında bulgu verebildiği gibi 3 yaşından önce de yürümede gecikme şeklinde bulgu verebilir. Paytak yürüme, merdiven çıkarken zorlanma ve parmak ucu yürüme hastalığın erken döneminde görülen bulgulardır. Ayak bileğinin geriye doğru gelmemesi, dizin tam düz hale gelmemesi, bel çöküklüğünün artışı Duchenne muskuler distrofi hastalarında sık görülen bulgulardandır.
Özellikle baldır kaslarında yalancı büyüme görünümü (pseudohipertrofi) hastalığın tipik bulgularındandır. Hastalık ilerledikçe eklem sertlikleri yani kontraktür gelişebilmektedir. Hastalık kasları etkilediği için kalp ve solunum sistemini de etkilenmektedir.
-Becker Muskuler Distrofi: Duchenne muskuler distrofiye benzer fakat hastalığın başlama yaşı daha geçtir ve kas fonksiyonlarında bozulma daha yavaş seyreder. Bazı hastalarda bulgular erken gözlenirken bazı hastalarda yürüme 20 yaşından sonra bozulmaya başlar. Duchenne’de olduğu gibi Becker muskuler distrofide de solunum ve kalp problemleri gözlenir.
-Emery-Dreifuss Muskuler Distrofi: Nadir görülen ve X kromozundaki genetik bozukluğa bağlı gelişen kas hastalığıdır. Hastalıkta yavaş seyirli kas hastalığı, kalp kası hastalığı ve erken eklem sertlikleri gözlenir. Erken bulguları beceriksizlik, güçsüzlük ve parmak ucu yürüyüştür.
Diğer muskuler distrofi tipleri arasında ektremite-kuşak tipi muskuler distrofi ve fasyoskapulohumeral muskuler distrofi gibi nadir görülen muskuler distrofi tipleri vardır.
Muskuler distrofi tanısı nasıl konulur?
Muskuler distrofi hastalığının erken tanısından genetik inceleme önemlidir. Bu hastalarda tanı koymak için kan tahlilleri, EMG(elektronöromyografi) ve kas biyopsisi gerekir. Ek olarak gerekirse röntgen, kas ultrasonu, MR (manyetik rezonans görüntüleme) gibi radyolojik görüntüleme yöntemlerinden de yararlanılır.
Muskuler distrofinin tedavisi nedir?
Hastalığın kesin bir tedavisi olmamakla birlikte çocuk nörolojisi, göğüs hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi bölümlerince takip ve ortaya çıkan ek sorunları gidermeye yönelik tedaviler uygulanır. Gerektiğinde destekleyici ilaç tedavileri verilir. Gen tedavisi üzerinde çalışmalar devam etmektedir.
Muskuler distrofi hastalığı hareket sistemini etkilediği gibi kalp ve solunum sistemi de etkilemektedir. Hastalığın takibinde çok branşlı yaklaşım bu açıdan çok önemlidir. Muskuler distrofili çocuklarda uygulanan fizik tedavi ve rehabilitasyon programları ile eklem sertlikleri (kontraktürler) önlenebilir ve hareketlilik süresi uzatılabilir. Hastalar egzersiz yaparken aşırı yorulmamalı, günlük yaşamda ve egzersizler sırasında düzenli dinlenme araları verilmelidir.
Ortopedik cerrahi müdahalelerin temel amacı hastanın fonksiyonel durumunu korumaktır. Yürüme kapasitesini kaybederek tekerlekli sandalyeye bağlanan çocuklarda en önemli sorun ortaya çıkan omurga deformiteleridir. Ortopedik olarak eklem sertliklerine gevşetme ameliyatları yapılırken omurga şekil bozuklukları da cerrahi olarak tedavi edilebilmektedir.
Sonuç
Muskuler distrofi sıklıkla erkek çocuklarda sık görülen, yürümede gecikme, paytak yürüme ve kas güçsüzlüğü ile kendini gösteren geç dönemde ise kas güçsüzlüğüne bağlı gelişen eklem sertlikleri, şekil bozuklukları ve fonksiyon bozuklukları ile karakterize kas hastalığıdır. Muskuler distrofi hastalığının erken tanısı ve tedavisi önemlidir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Perthes Hastalığı
Perthes hastalığı veya tıpdaki tam ismi ile Legg-Calve-Perthes hastalığı, çocukluk çağında görülen kalça ekleminde, uyluk kemiği (femur) başının büyüme plağının damarsal kanlanma bozukluğudur. Bu kanlanma bozukluğuna bağlı olarak femur başındaki kemik doku canlılığını yitirerek avasküler nekroz meydana gelir. Perthes hastalığının tanımlanmasının ardından 100 yılı aşkın süre geçmesine rağmen, halen sebebi ve tedavisi netlik kazanmamıştır.
Genellikle ortopedistlerin tedavi tercihleri yaşa, radyolojik görünüme ve hastanın muayene bulgularına göre şekillenmektedir. Hem ameliyatsız tedavinin, hem de cerrahi tedavinin asıl amacı; çocuğun kalça ağrısını azaltmak, eklem hareket açıklığını korumak ve kalça ekleminin uyumunu sağlamaktır. Böylece erken dönemde femur başında şekil bozukluğu ve eklem kıkırdağında hasarlanma olmasını önlenerek, ileride eklemin kireçlenmemesi sağlanabilir.
Perthes hastalığı kimlerde sık görülür?
Hastalığın görülme sıklığı yapılan araştırmalara göre 100.000’de 0,2 ila 19,1 arasında değişmektedir. Perthes hastalığı, 4-10 yaş arasındaki çocuklarda sık görülmekle beraber iskelet gelişimi boyunca her yaşta görülebilir. Erkek çocuklarda görülme sıklığı kız çocuklara göre daha fazladır . Genellikle tek kalça ekleminde olmakla birlikte, yaklaşık %10 çift taraflı görülür. Genetik yatkınlıkla ilgili çok az kanıt mevcuttur. İkiz çocuklarda birlikte görülmemesi nedeniyle, çevresel faktörlerle ilişkili olabileceği düşünülmektedir.
Perthes hastalığının sebepleri nelerdir?
Perthes hastalığı oluşumunda üzerinde en çok durulan “yatkın çocuk” tanımlamasıdır. Yatkın çocuk tanımlamasında; anormal büyüme ve gelişim, beslenme yetersizliği, kalça eklem travması, hiperaktivite, dikkat eksikliği, çevresel faktörler ve sigaraya maruz kalma gibi faktörler yer alır. Perthes hastalığı tanısı alan çocuklarda çekilen el bileği röntgenlerinde yaşıtlarına göre kemik yaşında gerilik görülebilmektedir.
Hastalığın oluşum mekanizmasıyla büyüme duraklaması arasında net bir bağlantı henüz kurulamamıştır. Orak hücreli anemi, talasemi, lösemi, lenfoma, hemofili, pıhtılaşma bozukluğu gibi hastalığı olan çocuklarda da femur başı büyüme kıkırdağında kanlanma bozukluğu görülebilir. Ancak Perthes hastalığının kesin sebebi halen kesin olarak saptanamamıştır.
Perthes hastalığı belirtileri nelerdir?
Genellikle ailelerin ilk fark ettikleri durum çocukta yürürken topallamasıdır. Topallama fiziksel aktivite ile artar ve istirahat ile geriler. İkinci en sık şikâyet ise ağrıdır. Çocuklar kalça, kasık, uyluk ve bazen de diz bölgesinde ağrı tanımlayabilir. Ağrı fiziksel aktivite ile artar ve özellikle akşam saatlerinde en üst düzeye ulaşır. Perthes hastalığında kalçada gece ağrısı sık görülen bir durumdur. Bir diğer belirti de kalça ekleminde hareket kısıtlılığı gelişmesidir.
Hastaların öyküsünde aileler çoğunlukla bir geçmiş travmadan bahsederler ve istirahat sonrası ağrının geçtiğini ifade ederler. Özellikle çocuklarının diğer çocuklardan daha hareketli olduğunu, daha çok koşup zıpladığını söyleyebilirler. Genellikle yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında, bu çocukların gelişimi geri ve daha ufak çocuklardır. Ancak tam tersine şişman ve az hareketli bir çocukta da Perthes hastalığının görülebileceği unutulmamalıdır.
Perthes hastalığının doğal seyri nasıldır?
Perthes hastalığının doğal seyri yaş, femur başının etkilenme düzeyi gibi faktörlere bağlı olmakla birlikte, bu risk faktörlerinin önemine dair bir görüş birliği bulunmamaktadır. Günümüzdeki hastalığın başlama yaşının sonuca olan etkisi çok net bilinmektedir. Altı yaşından küçük, hatta 4 yaşından küçük çocuklarda hastalığın sonucunun çok daha iyi olduğu birçok çalışmada gösterilmiştir. Bununla birlikte daha az da olsa 6 yaşından küçük bir çocukta Perthes hastalığı seyrinin kötü olabileceği de unutulmamalıdır.
Perthes hastalığının erken evresinde genellikle hastada herhangi bir belirti gözlenmez ve bu aşamada hastalık farklı bir amaçla yapılan röntgen çekimi ile tesadüfen saptanabilir. Daha sonraki evrelerde çocuklarda ağrı, topallama ve hareket zorluğu gibi yakınmalar ortaya çıkar.
Avasküler nekroz sahası femur başının bir kısmını ya da tamamını tutabilir. Bu durum femur başında çökmeye ve yuvarlaklığının bozulmasına neden olur. Vücudun ölü dokuları yenileme özelliği kemik dokusu için de geçerlidir.
Perthes olgularında da canlılığını yitiren kemik, vücut tarafından bölgeden uzaklaştırılır ve yeni kemik yapım süreci başlar. Bu süreçte femur başının kalça eklemindeki yuvanın içerisinde kalması sağlanmalıdır. Perthes hastalığının tedavisinde amaç; femur başının yuvası içinde uyumlu bir şekilde kalmasını sağlamak ve aynı zamanda vücudun ölü kemik dokusunu temizleyip, yenilemesini desteklemektir. Hastalık kendini sınırlayan bir süreci takip ederek yaklaşık 2-5 yıl içerisinde iyileşebilir. Perthes tanısı alan çocuklarda ömür boyu takip gerekebilir.
Perthes hastalığı tanısı nasıl konulur?
Çocuklarda topallama ve kalça ağrısı ile giden hastalıklarla ayırıcı tanıya gidilmelidir. Çoğu zaman yaş, cinsiyet ve bulguların süresinin değerlendirilmesi, iyi bir fizik muayene ve radyolojik tetkik ile ayırıcı tanıya gidilebilir. Perthes hastalığın tanısında öykü, fizik muayene ve radyolojik görüntüleme yöntemleri kullanılmaktadır.
Özellikle erken dönemde röntgende değişiklikler meydana gelmeden çekilen manyetik rezonans görüntüleme, erken tanıda çok yardımcıdır, İleri dönemde kalça röntgeni tanı rahatlıkla koyulabilmektedir. Topallayan ve ağrısı olan bir çocuğun hemen ortopedi ve travmatoloji doktoruna götürülmesi gerekir. Ortopedi uzmanı tarafından yapılan muayene ve değerlendirme erken tanıda çok önemlidir. Perthes hastalığının erken tanısı seyrini de etkilemektedir.
Perthes hastalığı nasıl tedavi edilir?
Perthes hastalığı tedavisindeki cerrahi ve cerrahi dışı tedavi seçenekleri hastalığın evresine, femur başının etkilenme düzeyine, çocuğun yaşına ve fizik muayene bulgularına göre değişebilmektedir. Femur başının yeniden şekillenmesi özellikle Perthes hastalığından etkilenen yaş grubundaki çocuklarda hızlı olduğu için femur başının örtümünü sağlayan cerrahi dışı ve cerrahi tedaviler tedavinin ana prensibini oluşturmaktadır. Tedavide amaç beslenmesi bozulan femur başının yeniden şekillenmesini desteklemek, kalça eklem yuvası ile uyumlu olmasını sağlamak ve femur başı şekil bozukluğunu önlemektir.
Perthes hastalığının erken dönemlerinde ekleme yük verilmemesi önerilir. Hastalığın evresine göre bazen atel kullandırarak yükten kurtarmak uygun olabilir. Hastalık 2-5 yıl kadar sürebileceği için, ağrı ve topallamanın arttığı dönemlerde kalçayı dinlendirmek için gerekirse koltuk değnekleri kullanılmalıdır. Bu ağrılı dönemlerde genellikle çocukların sportif faaliyetlere katılmasına izin verilmez
Hareket kısıtlılığı ve fonksiyon kaybı gibi durumları engellemek veya azaltmak amacıyla fizik tedavi ve rehabilitasyon programına önerilebilir. Yapılan egzersizler ile kalça çevresi kaslar güçlendirilir ve eklem hareket kısıtlılığına neden olan gerginlikler giderilebilir.
İlerleyen zamanlarda femur başında ileri derecede bozulmaya bağlı eklemde uyumsuzluk oluşursa eklemi daha uyumlu hale getirici ameliyatlar gerekebilir. Cerrahi tedavide çeşitli osteotomiler ile femur başı çıkığı engellenerek eklemin uyumu artırılmaya ve femur başında bozuk olan yüzeyin basınç altında kalması engellenmeye çalışılır. Ayrıca artrodiastazis ve femur başı küçültme gibi ameliyatlar da uygulanmaktadır.
Sonuç
Perthes hastalığı, 4-10 yaş arasındaki çocuklarda görülen kalça eklemi hastalığıdır. Genellikle hastalık kendini sınırlayan bir süreci takip ederek yaklaşık 2-5 yıl içerisinde iyileşir. Geç tanı ve kıkırdak dokusu hasarı olanlarda ileride kalça eklem kireçlenmesi gelişebilir.
Çocuğunuzda hafif de olsa kalça, diz ağrısı, topallama varsa, hemen ortopedi doktoruna muayeneye götürülmesi, erken tanı ve tedavi açısından önemlidir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Çocuklarda Metatarsus Adduktus
Metatarsus adduktus doğumsal bir ayak şekil bozukluğu olup, ayağın ön kısmının içe dönmesidir. Normalde ayağa alttan baktığımızda kabaca V şeklinde olan ayağın dış kısmının içe doğru eğilmesi ve iç kısmının da içe doğru bükülmesi neticesinde oluşur. Ayaklarında Metatarsus adduktus şekil bozukluğu ile doğan bebeklerde, ayak içe doğru eğimli şekildedir. Diğer doğumsal ayak şekil bozukluklarından temel farkı, ayağın arka kısmı yani topuk kısmının etkilenmemesidir. Ayak şekli kabaca bir fasulyeye benzetilebilir.
Ayakta metatarsus adduktus nedenleri nelerdir?
Kesin sebebi belli olmayan metatarsus adduktus ayak şekil bozukluğunun oluşumunda; anne karnında duruş bozukluğu, sıkışma ve rahim içinde bası gibi durumlar olası nedenler olarak değerlendirilmektedir.
Metatarsus adduktus hangi çocuklarda görülür?
Metatarsus adduktusun hafif formları sıklıkla görüldüğü için net olarak sıklığını belirlemek zordur. Kabaca her yüz canlı doğumda 1 bebekte görülebilmektedir. Gelişimsel kalça çıkığı ve tortikollis gibi hastalıklarla birlikte sık görülebilmektedir.
Ayakta metatarsus adduktusun belirtileri nelerdir?
Metatarsus adduktus doğumdan hemen sonra veya sonraki dönemde aile tarafından fark edilebilir. Temel bulgu ayağın ön kısmının arka kısmına göre içe dönmesidir. Ayağın dış kısmında bir çıkıntı oluşabilir ve 1. ve 2. parmakların arası ayrık olabilir. İleri dönemde yürüyen çocukta içe basma şeklinde kendini gösterir.
Metarsus adduktus tanısı nasıl koyulur?
Ayakta metarsus adduktus şekil bozukluğu olduğunun tanısı fizik muayene ve görüntüleme yöntemleriyle konulur. Fizik muayenede ayağın ön kısmındaki eğriliğin esnekliği değerlendirilerek hastalığın şiddeti belirlenir. Esnek şekil bozukluklarında ayağın ön kısmı manipülasyonla düzelebilirken sert şekil bozukluklarında ayak manipülasyonla düzeltilemez. Radyolojik olarak metatarsal kemiklerin yani ayak tarak kemiklerinin içe doğru dönmesi gözlenir.
Çocuklarda metatarsus adduktus ayak tedavisi nasıldır?
Ayağın ön kısmı aktif hareketle düzeltilebiliyorsa ve esnek bir şekil bozukluğu mevcutsa bunun tedavi gerektirmediği ve kendiliğinden düzeleceği hakkında aile bilgilendirilmelidir. Ayağa yapılacak masaj tekniği gösterilir ve hasta takibe alınır.
Aktif olarak düzelmeyen fakat pasif olarak gerildiğinde düzelen ayaklarda tedavi; sadece takip, masaj, özel ayakkabı, ortez ve alçılama şeklinde yapılabilmektedir.
Özellikle 6 aydan büyük çocuklarda ayaktaki şekil bozukluğu devam ediyorsa alçılama önerilmektedir. Pasif olarak da düzeltilemeyen ayaklarda ilk tedavide alçılama yapılmaktadır. Eğer ayak alçılamaya dirençliyse cerrahi olarak yumuşak doku gevşetmeleri uygulanabilir.
Sonuç
Metatarsus adduktus ayağın ön kısmının içe dönmesi ile karakterize doğumsal bir ayak şekil bozukluğudur. Gelişimsel kalça çıkığı olan çocuklarda sık görüldüğü için bu olgulara kalça ultrasonu tetkiki yapılmalıdır. Tanısında ve tedavisinde ayağın esnekliği önemli olup aktif olarak düzelen ayaklar tedavi gerektirmezken, pasif düzelen ayaklarda ayakkabı veya alçılama, sert ve hiç düzelmeyen ayaklarda ise alçılama ilk tedavi seçenekleridir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Çocuklarda Topallama ve Yürüyüş Bozuklukları
Topallama çocuklarda sık görülen bir yürüyüş bozukluğudur ve sebebinin ne olduğunun bilinmemesi ailede kaygı oluşturur. Topallama iyi huylu bir durumdan kaynaklı olabileceği gibi kötü sonuçlanabilecek bir hastalığın da erken belirteci olabilir. Çocuklarda topallama veya anormal yürüyüşe sebep olabilecek birçok sebep mevcuttur. Bunlar ağrı veya iltihaplanma olabileceği gibi, kas güçsüzlüğü veya anormal kas aktivitesi, eklem bozuklukları veya bacak boy eşitsizlikleri de olabilir.
Tanı: İyi alınmış bir öykü tanıda ilk basamaktır. Öyküde öncelikle travma varlığı, mevcut hastalıklar ve şikayetin süresi sorgulanır. Kısa sürede meydana gelen şiddetli şikayetler özellikle travmaya bağlı olabileceği gibi eklem iltihaplanmasının da ana bulgusudur. Uzun süredir mevcut olan şikayetler kronik bir hastalığa bağlı olabileceği için çoğunlukla ileri inceleme gerektirmektedir.
Çocuğun öyküsü özellikle kendini ifade etmekte zorlanan grup olan bebeklik döneminde çok önemlidir ve tıbbi öykü doğumdan itibaren alınmalıdır. Örneğin; erken doğum öyküsü ve yeni doğan yoğun bakımda kuvözde takip öyküsü olanlarda, motor yani hareket becerilerindeki gecikme ile serebral palsi tanısı koydurabilmektedir. Benzer şekilde aile öyküsü de çoğu genetik hastalığın tanısında çok önemlidir.
Muayene çocuk odaya girdiğinde yürüyüşünü izlemeyle başlar. Ağrının yerini ve şiddetini özellikle küçük çocuklarda tespit etmek zor olabilir. Bunun için tüm bacak yani kalça, uyluk, diz, baldır, ayak bileği ve ayak eklem hareket açıklıkları ve hassasiyet açısından kontrol edilmelidir. Hassas olan eklemde şişlik, kızarıklık, hareket kısıtlılığı ve ısı artışı eklem iltihaplanması belirtileridir.
Çocuklarda yürüyüş bozukluklarında hangi tetkikler yapılır?
Tanıda öykü ve fizik muayene sonrasında sıra görüntüleme ve laboratuvar tetkiklerine gelir. Görüntülemede ağrı lokalize edilemiyorsa küçük çocuklarda tüm bacağı içine alınan ön-arka ve yan röntgenler çekilmelidir. Röntgen görüntüleme özellikle acil müdahale yapılacak durumları dışlama açısından çok önemlidir. Sadece travmaya bağlı kırığı göstermenin yanı sıra kemikteki lezyonları yani kitleleri bunun yanı sıra büyüme plaklarında meydana gelebilecek hastalıkları da gösterebilmektedir.
Fizik muayene, röntgen bulguları varlığında ve uzun süreli şikayetleri olan çocuklarda ileri radyolojik görüntüleme olarak Ultrason (US), Bilgisayarlı Tomografi (BT), Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) istenebilmektedir. Özellikle eklem içi yapıların bozukluklarının değerlendirilmesinde manyetik rezonans görüntülemenin yeri önemlidir.
Laboratuvar tetkikleri eklem iltihaplanması düşünülen çocukta erken tanıda çok önemli bir basamaktır. Yükselen iltihap belirteçleri olan sedimantasyon, CRP ve tam kan sayımında artan lökositler eklem iltihaplanmasının belirtisi olabilir. Bu iltihaplanma geçici ve iyi huylu seyreden bir eklem iltihabı olabileceği gibi (geçici sinovit), eklemin mikrobik iltihaplanması olan ve acil cerrahi girişim gerektiren septik artrit de olabilir. İleri laboratuvar tetkikler ise şüphelenilen çoklu tanılarda ayırıcı tanı açısından istenebilir. Normal bir fizik muayenesi ve laboratuvar tetkikleri olan çocuklarda takibin de tedavinin bir parçası olduğu unutulmamalıdır.
Çocuklarda anormal yürüyüş ve topallama şekilleri
Ağrılı yürüyüş (Antaljik yürüyüş)
Antaljik yürüyüş yani diğer adıyla ağrılı yürüyüş, alt ekstremite yani kalça ve bacaklarda olan ağrılı durumlardan kaynaklanacağı gibi bel ile ilgili bir hastalığa bağlı da gözlenebilir. Ağrılı yürüyüşte çocuk yürüyüşün basma fazını kısaltarak, o tarafa daha az yük vermeye çalışarak veya sekerek yürümektedir.
Trendelenburg yürüyüşü (Ördekvari yürüyüş)
Trendelenburg yürüyüşü kalçayı yana doğru açmayı sağlayan kalça bölgesindeki abdüktör kasların güçsüzlüğünden meydana gelmektedir. Abdüktör kaslar aynı zamanda yürürken salınım fazında olan yani yerle temas etmeyen taraf kalçanın dengede durmasını sağlarlar.
Sorunlu kalça eklemindeki abdüktör kas güçsüzleştiğinden, yürürken hasta tarafa basıldığında karşı taraf kalça desteklenemez ve kalça o tarafa yatar. Bu kalça çıkığı gibi hastalıklarda iki taraflı olduğunda ördekvari yürüyüşe benzeyen bir yürüyüş şekli oluşturur. Kalça çıkığı dışında, kalça ekleminin kemiksel şekil bozukluğuna yol açan Perthes gibi diğer hastalıklarında da Trendelenburg yürüyüşü görülebilir.
Spastik yürüyüş
Spasitisite vücut hareket kaslarının istemsiz aşırı kasılması olarak tanımlanır ve spastik yürüyüş özellikle serebral palsi hastalarında tipiktir. Spastik yürüyüş şeklinde gergin aşil tendonuna bağlı parmak ucu yürüyüşü, gergin hamstring kaslarına (uyluk arka grup kasları) bağlı dizlerde bükük yürüyüş bozuklukları görülebilmektedir. Bunlardan sadece birinin varlığı da kalça bükük, diz bükük ve parmak ucu yürüyüşe sebep olabilecektir. Kalçanın iç kasık tarafındaki addüktör kaslarına bağlı bacaklarda makaslama yürüyüşü de spastik yürüyüşe neden olabilir.
Kısa bacak yürüyüşü
Bacak boy eşitsizliği olan çocuklardaki yürüyüş şeklidir. Kısa olan tarafı desteklemek için tek taraflı parmak ucu yürüyüş görülebilir. Aynı zamanda uzun olan tarafta bacağı kalça ve dizden kıvırıp yürüdükleri gözlenebilir. Bacak kısalık farkı az olan çocuklarda, vücudun uyum sağlaması sonucu belirgin yürüyüş bozukluğu saptanmayabilir.
Çocuklarda yaşa göre yürüyüş bozukluğu nedenleri
Bebeklik dönemi (1-3 yaş) : Bu dönemde iyi alınmış bir öykü çok önemlidir çünkü kendini ifade edebilen bir yaş grubu değildir. Öykü olabildiğince detaylı alınmalıdır. Aileler çok ufak bir travmanın veya olayın, topallamaya yol açabileceğini düşünmeyeceğinden bahsetmeyebilir.
Muayene, yukarıda bahsettiğimiz gibi çocuğun yürüyüşünü gözlemleme ile başlar. Bu yaş grubunda erişkin dönemdeki gibi bir yürüyüş şekli beklenmez. Bebekler dengeyi sağlamak için bacaklarını daha geniş açarak ve kalça ve dizlerini hafif kırarak yürürler. Bebekler hızlı yürümek için adım uzunluklarını arttıramaz ama tempolarını arttırırlar bu da hızlı ve dengeli olmayan bir yürüyüşe sebep olur. Bebeklik döneminde ağrısız topallamaya yani anormal yürüyüşe en sık neden olan durumlar; gelişimsel kalça displazisi (kalça çıkığı), bacak boy eşitsizlikleri ve nöromuskuler hastalıklardır (serebral palsi, spina bifida vb.)
Topallama haricinde bu dönemde değişik yürüyüş şekilleri de görülebilir;
Parmak ucu yürüyüş: Ağrısız parmak ucu yürüyüş çocuk ortopediye sık başvuru nedenlerindendir. İdiyopatik yani belirli bir sebep saptanman görülebileceği gibi, sinir sistemi ve hareket sistemini ilgilendiren nöromusküler bir hastalığa bağlı olarak da görülebilmektedir. Bir sebebe bağlı olmadan veya baldır arka grup kaslarındaki gerginliğe bağlı olarak, topuğunu havada tutarak parmakları ucunda yürür. Tek taraflı olgulardan bacak boy eşitsizliğinden şüphe edilmelidir. Bu çocuklarda detaylı bir öykü ve fizik muayene ile ayırıcı tanı, yukarıda bahsettiğimiz gibi çok önemlidir.
İçe ve dışa basarak yürüyüş: Bebeklerde yürürken içe basma, ailelerin çocuk ortopedisine en sık başvuru nedenlerinden biridir. Bu durumun en sık nedeni uyluk kemiğinin üst kısmının (femur boynu) açısal değişiklikleridir. Her insanda yaklaşık 30 dereceye kadar bir farkla değişebilen bu değer, aynı zamanda yere oturmada rahat oturuş pozisyonumuzu da belirler. Uyluk kemiği üst açısı kısım öne doğru fazla olanlar (artmış femoral anteversiyon açısı olanlar) bacaklarını daha rahat içe döndürebildikleri için W pozisyonunda rahat otururlar.
Tam tersine uyluk üst kısım açısı arkaya doğru olanlar (azalmış femoral anteversiyon açısına sahip olanlar) uyluğun dışa doğru çevrildiği bağdaş pozisyonunda daha rahat otururlar.
Bu nedenle W pozisyonunda oturan bebeklerde içe basma daha sık gözlenir. Özellikle aile öyküsü olan bebeklerde olmak üzere, çoğu bebekte uyluk üst kısım açısı (femoral anteversiyon açısı) yüksek olup, W oturuş ve içe basma görülür. Ayakkabı ile basış çoğu zaman düzelir, bu ayakkabının içe basmayı düzelttiği şeklinde yanlış bir algıya sebep olmaktadır. Çünkü içe basmanın en sık sebebi uyluk üst kısım açısal değişikliği, diğer bir ifadeyle kalça eklemi açısal değişikliğidir.
Fizik muayene ve gerekirse radyolojik görüntüleme ile diğer olası tanıları dışlanabilir. Fizik muayenede kemiksel bir şekil bozukluğu olmayan bebekler sadece takip edilir. Çocuğun normal yürüyüşünün zamanla gelişeceği ve 4-7 yaş arasında bu durumun düzeleceği konusunda aile bilgilendirilir.
Paytak yürüyüş: Paytak yürüyüş bacaklarında parantez şekil görünümü olan çocuklarda izlenen yürüyüş şeklidir. Bebeklerde özellikle 1-2 yaş arasında fizyolojik olarak, yani doğal olarak, parantez bacak (genu varum) görülebilmektedir. Fizyolojik genu varum olarak adlandırılan bu durum sıklıkla diyette D vitamini eksikliğine bağlı gelişen raşitizm hastalığına bağlı olarak da görülebilmektedir. Yapılan fizik muayenede normalden fazla ve yürüme ile daha da belirginleşen parantez bacak görünümü olan çocuklarda yapılacak radyolojik görüntüleme yöntemleri ile raşitizm bulguları saptanabilir.
Parantez bacak yani genu varum büyüme plağını etkileyen hastalıklara bağlı da oluşabilmekte ve röntgen görüntüleme ile tanı koyulabilmektedir. Özellikle hafif şişman veya obez bebek ve çocuklarda görülen Blount hastalığı da bacaklarda şekil bozukluğuna yol açmaktadır. Bu durumda erken tanı ve uygun ortezler ile cihazlama yapılarak, erken tedavi ile hastalığın ilerlemesi önlenebilmektedir.
Ciddi olgularda ameliyat ile düzeltme gerekebilmektedir. Bu nedene, paytak yürüyüşü olan ve özellikle basınca belirginleşen parantez bacak görünümü olan çocukların mutlaka bir Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekir. Tedavi durumun ciddiyetine göre belirlenir ve takip, cihazlama, cerrahi tedavi gibi değişen seçenekler vardır.
Çocukluk dönemi (4-10 yaş)
Bu dönemdeki yürüyüş bozukluğu nedenini araştırmak, çocuk kendini ifade edebilecek yaşta olduğundan bebeklik dönemine göre daha kolaydır. Aynı zamanda anormal yürüyüş bu dönemde azalır ve erişkine yakın bir yürüyüş şekli 7 yaşına kadar oluşmuş olur. Çocukluk dönemindeki ağrılı durumlar ciddi değerlendirilmelidir. Özellikle bu dönemde sık olarak görülen ve halk arasında büyüme ağrısı olarak ifade edilen büyüme plaklarındaki değişikliklere bağlı gelişen ağrı tanısını koyulmadan önce, diğer olası tanılar mutlaka dışlanmalıdır. Büyüme ağrısı olarak adlandırılan ve büyüme plaklarından kaynaklanan ağrılar sıklıkla topukta, ayak kemiklerinde, diz kapağı altında görülmektedir. Aktivite sonrası olan ağrı ve topallama istirahatle rahatlar.
Çocuğun öyküsüne göre, istirahatte de olan veya geceleri uykudan uyandıran ağrılar dikkate alınmalıdır. İstirahat ağrısı ve gece ağrısı olan bu yaştaki çocuklarda altta yatan sorunu saptamak için manyetik rezonans görüntüleme-MR gibi ileri görüntüleme tetkiklerinin yapılması gerekebilir.
Ergenlik dönemi (11-15 yaş)
Ergenlik dönemindeki çocuk doktora topallaması ile ilgili ayrıntılı bir öykü verebilir. Ayrıca ağrının yerini de net bir şekilde ifade edebilmektedir. Bu dönemde özellikle obez çocuklarda femur başı epifiz kayması olarak adlandırılan uyluk üst kısmı büyüme plağının kayması rahatsızlığı, çocuklarda ani başlayan veya zaman içinde ilerleyen topallamaya yol açabilmektedir. Bu yaş grubu ayrıca spor sırasındaki zedelenme ve yaralanmaya bağlı gelişebilen bağ yırtıkları ve eklem kıkırdak hasarlarına da yatkındır.
Sonuç
Çocuklarda topallama ve diğer yürüyüş bozukluklarının araştırılıp, neden olduğunun aileye anlatılıp, kaygılarının giderilmesi önemlidir. Çocuklarda topallama veya anormal yürüyüşe sebep olabilecek birçok sebep mevcuttur. Topallama iyi huylu, basit bir durumdan kaynaklanabileceği gibi, kötü sonuçları olabilecek bir hastalığın erken belirtisi de olabilir. Yürüme bozukluğu olan çocukların Ortopedi Doktoru tarafından değerlendirilip, takip edilmesi erken tanı ve tedavi olanağını sağlar.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Artroskopi ve Spor Cerrahisi
Günlük hayatında aktif olan kişiler, hareketli işlerde çalışanlar ve sporcularda eklem ağrısı sık rastlanan bir durumdur. Günümüzde diz, kalça, omuz, dirsek, el bilek ve ayak bilek eklem ağrısına neden olan pek çok durum artroskopik cerrahi ile tedavi edilmektedir. Bu durumların tedavisi genellikle minimal girişimsel ve artroskopik cerrahi yöntemler ile sağlanır. Böylece kişiler aktif hayatlarına ve spor yaşamlarına geri dönebilirler. Eklemin içine girmek için yapılan küçük kesilerden, özel cerrahi aletlerle girilerek yapılan ameliyatlara artroskopik cerrahi denir. Kapalı eklem ameliyatı olarak da bilinen artroskopik cerrahi, daha az riskli ve iyileşme süreci daha kısa olan bir cerrahidir. Artroskopi sırasında hekim eklem içini ekrandan izleyerek hem sorunu saptar, hem de gereken cerrahi tedavi işlemini uygulayabilir. Günümüzde tüm temel eklemlerin artroskopik cerrahi ile tedavisi mümkündür.
- Artroskopik Eklem Cerrahisinin Avantajları;
- Küçük kesiler ile cerrahi işlem
- Sağlıklı dokuların korunması
- Daha az kanama olması
- Daha hızlı ve daha ağrısız iyileşme
- Günlük hayata daha çabuk dönebilme
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Omuz Artroskopisi
Artroskopi nedir?
Artroskopi, latince “eklem” ve İngilizce “kamera” kelimelerinin birleşmesi sonucu oluşmuş bir sözcüktür. Anlam olarak eklemin kamera ile incelenmesi anlamına gelmektedir. Artroskopi ilk bulunduğu zaman sadece eklem içinin görüntülenmesi amacıyla kullanılmaktaydı. Tıp alanındaki teknolojik ilerlemelerle birlikte artroskopik yöntemler de gelişmiş ve artroskopi bir cerrahi tedavi tekniği halini almıştır. Vücuttaki birçok ekleme artroskopi uygulanabilir. En sık uygulanan eklemler diz, omuz, ayak bilek ve kalça eklemidir. Özellikle omuz eklemi artroskopik cerrahi tekniklerin çok geniş amaçlı kullanılabildiği, artroskopi uygulanmasına uygun bir eklemdir.
Hangi hastalıklarda omuz artroskopisi uygulanabilir?
Omuz artroskopisinin uygulama alanı oldukça geniştir. Ancak en sık uygulama alanı kas yırtık tamiri, tekrarlayan omuz çıkığı tedavisi, bazı kırıkların tespiti, eklem içinden serbest cisim ya da eklem tümörü çıkarılması, eklem enfeksiyonu tedavisi, kıkırdak problemlerinin tedavisi, tendon sorunlarına yönelik tedaviler gibi konulardır.
Omuz artroskopisi nasıl uygulanır?
Omuz artroskopisi cerrahi bir işlemdir yani ameliyat anlamına gelir. Bu sebeple bu işlemin ameliyathanede, anestezi uzmanı gözlemi altında ve genel anestezi ile uygulanması gerekmektedir. Omuz artroskopisi oturur ya da yan yatar pozisyonda uygulanabilir. Hastanın anestezi işlemi tamamlandıktan sonra hastaya poziyon verilir. Hastaya uygun pozisyon verilebilmesi için özel ameliyathane masaları ve özel aparatlar gerekmektedir. Pozisyon verilmesinin ardından ameliyat edilecek omuz bölgesi steril olarak hazırlanır ve özel steril örtüler ile örtülür. Kalem ile omuz çevresindeki anatomik referans noktaları çizildikten sonra bir iğne ile arkadan ekleme girilerek eklem sıvı ile şişirilir. Ardından omuz çevresinden açılan yaklaşık 1 cm kesilerden “scope” adı verilen özel bir kamera ucu ile ekleme girilir. Eklem içi ve çevre dokulardaki bozukluklar tespit edildikten sonra ameliyat öncesi konulan teşhise yönelik uygulanacak cerrahi müdahaleye başlanır. Cerrahi müdahale endoskopik yani kapalı tekniklerle uygulanır.
Hangi hastalıklarda omuz artroskopisi uygulanabilir?
Omuz artroskopisinin uygulama alanı oldukça geniştir. Ancak en sık uygulama alanı kas yırtık tamiri, tekrarlayan omuz çıkığı tedavisi, bazı kırıkların tespiti, eklem içinden serbest cisim ya da eklem tümörü çıkarılması, eklem enfeksiyonu tedavisi, kıkırdak problemlerinin tedavisi, tendon sorunlarına yönelik tedaviler gibi konulardır.
Omuz ameliyatlarının artroskopik yani kapalı olarak uygulanmasının avantajları nelerdir?
Omuz ameliyatları kapalı ya da açık olarak uygulanabilmektedir. Açık cerrahide göreceli olarak daha büyük kesiler uygulanır ve dokuların gözle görünebilecek pozisyona getirilebilmesi için kas ve diğer yumuşak dokuların birbirinden ayırılması gerekmektedir.
Bu sebeple açık cerrahiler esnasında daha fazla kas ve yumuşak doku yaralanması meydana gelir. Bu da ameliyat sonrası ağrının daha fazla olmasına ve yumuşak doku hasarına bağlı ameliyat sonrası rehabilitasyon sürecinin daha zor geçmesine sebep olur. Kapalı yani artroskopik omuz ameliyatları küçük kesilerden ve eklem açılmadan uygulandığı için daha az kas ve yumuşak doku hasarına sebep olarak ameliyat sonrası ağrının daha az olmasına ve rehabilitasyon sürecinin daha rahat atlatılmasına olanak sağlar. Artroskopik cerrahinin diğer bir avantajı ise dokuların kameranın büyütme özelliği altında görülmesi sebebi ile bozuk olan dokuların daha iyi değerlendirilebilmesidir.
Omuz artroskopisi sonrası iyileşme süreci nasıldır?
Her tedavide olduğu gibi omuz artroskopisi sonrası da belirli bir iyileşme süreci vardır. Omuz artroskopisi sonrası iyileşme süreci tamamen hastalığın cinsi ve uygulanan cerrahi tekniğe bağlıdır
Bazı cerrahi müdahaleler sonrası hasta hızlı bir şekilde aktif hayatına dönebilirken, bazı cerrahiler sonrası uygulanan işlemin koruma altına alınması için hatanın birkaç hafta omuz askısı kullanması ve sonrasında fizik tedaviye girmesi gerekebilmektedir.
Omuz artroskopisi sonrası ne gibi komplikasyonlar görülebilir?
Bu konuda ileri düzeyde eğitim almış ve deneyimli ellerde omuz artroskopisinde komplikasyon görülme oranı oldukça düşüktür. Meydana gelebilecek komplikasyonlar bu tekniğe özgü olmamakla birlikte her türlü cerrahi girişimde görülebilecek enfeksiyon vs. gibi komplikasyonlardır. Ancak omuz artroskopisi daha önce de belirttiğimiz gibi ileri düzey artroskopi deneyimi gerektiren, ileri teknik ve cerrahi enstrümanların kullanıldığı özellikli bir cerrahidir ve bu konuda deneyimli cerrahlar tarafından uygulanması komplikasyon riskini azaltacaktır.
Sonuç
Omuz artroskopisi ileri cerrahi tekniklerin kullanıldığı, omuz çevresinde açılan küçük kesilerden cerrahi uygulanmasına olanak sağlayan, farklı omuz hastalıklarının cerrahi olarak tedavi edilmesine yarayan, etkinliği kanıtlanmış ve deneyimli ellerde komplikasyon oranı düşük bir cerrahi yöntemdir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kalça Artroskopisi
Kalça eklem yapısı
Kalça, uyluk kemiği (femur) ile leğen kemiğini (pelvis) birleştiren eklemdir. Uyluk kemiğinin başı (femur başı) top gibi yuvarlaktır. Femur başı leğen kemiğinin oluşturduğu yuvaya (asetabulum) yerleşerek, kalça eklemini meydana getirir. Kalça eklemini oluşturan femur başı ve yuva düzgün yüzeyli, kaygan kıkırdak tabakası ile kaplıdır. Bu kıkırdak dokusu iki kemiğin bir birbiri üzerinde rahatça kaymasını ve hareket etmesini sağlar.
Kalça eklem yuvası olan asetabulumun çevresinde kalın kıkırdaksı bir halka şeklindeki yapıya labrum denir. Labrum kalçada yuvanın derinliği arttırırken, aynı zamanda femur başını bir conta gibi sararak kalça ekleminin sabitliğini sağlar. Kalçada bulunan çok sayıda bağ ve kas dokusu da eklemin sabitliğini destekler.
Kalça artroskopisi nedir?
Kalça artroskopisi ortopedi doktorunun eklemin kemik, bağ ve kıkırdak yapısını değerlendirmesine ve cerrahi olarak girişim yapmasına izin veren bir kapalı ameliyat tekniğidir. Kalça artroskopisi eklemdeki sorunları erken dönemde saptayıp, müdahale edilmesini sağlayan ve böylelikle kalçanın hızla kireçlenmesi engelleyen, eklem koruyucu bir cerrahidir. Kalça artroskopisi diğer eklem artroskopilerinden daha farklı ve zor bir tekniktir. Bu nedenle hem özel ekipman gerektirir, hem de başarılı cerrahi tedavi için ameliyatı yapan uzmanın bu konuda ileri eğitim almış ve deneyimli olmasını gerektirir.
Kalçanın artroskopik cerrahi ameliyat sırasında, kalça eklem içine küçük bir delikten bir kamera yerleştirilerek eklem içinin görüntüsü ekrana aktarılır. Başka küçük deliklerden de eklem içine sokulan özel cerrahi aletlerin yardımı ile ortopedi doktoru işlemi ekrandan izleyerek gerçekleştirir.
Artroskopik cerrahi sırasında eklem içi yapılar çok yakın ve büyütülmüş olarak görülür. Böylece hastalıklı dokular çok daha iyi saptanır ve tedavi edilebilirler. Kalça artroskopik cerrahisi çevre dokulara zarar vermeden ve yaralamadan direkt eklem içine girilmesine ve sadece hasta olan dokulara müdahale edilmesine olanak sağlar. Artroskopik cerrahide eklem hareketlerini sağlayan iyileşmesi zor ve ağrılı kas, kapsül gibi yumuşak dokulara hiç dokunulmamaktadır. Bu özellikle kalçada çok daha önemlidir. Böylece ameliyat sonrası eklem hareketleri ağrısız ve rahattır. Bu durum erken ve hızlandırılmış rehabilitasyon olanağı sağlar. Aktif yaşama ve spora daha erken dönüş olanağı sağlar. Açık cerrahiye göre daha küçük kesiler yapıldığı için enfeksiyon riski de daha düşüktür. Kalça eklem artroskopisi hastanede yatmayı gerektirmeyen günübirlik yapılan bir ameliyattır.
Kalça artroskopisi hangi durumlarda uygulanır?
- Kalça eklemi kaynaklı olduğu kanıtlanmış fakat klinik ve radyolojik olarak nedeni aydınlatılamayan sorunların tanı ve tedavisinde
- Kalça eklem içine düşmüş olan kıkırdak parçaların, eklem içinde oluşmuş dokuların, kalça protezlerinde eklem aralığındaki kemik-çimento parçalarının çıkarılması
- Kalça eklem kireçlenmesinin erken döneminde
- Kalça sıkışma sendromu
- Asetabular labrum yırtıkları
- Kısmi kıkırdak hasarları
- İliopsoas tendon bozuklukları ve bursiti
- İliotibial bant gevşetme
- Gluteus minimus tendon onarımı
- Dirençli sinovit olguları
- Kalça eklem enfeksiyonu
Kimlere kalça artroskopisi yapılamaz?
Kalça artroskopi ameliyatını başarıyla uygulayabilmek için, kalça röntgen görüntüsünde eklem aralığının seçilebilir durumda açık olması gerekmektedir. Eğer bir eklem aralığı tespit edilemiyorsa, kireçlenme çok fazla ilerlemiş demektir. Bu durumda serbest kireç ve kıkırdak parçalarını dışarı çıkararak hastanın ağrılardan kurtulmasını sağlamak pek mümkün değildir. Çok aşırı kilolu şişman hastalarda da kalça artroskopisi uygulanamamaktadır.
Kalça artroskopisi nasıl uygulanır?
Kalça vücudun en derin eklemidir. Top-yuva biçimi de eklem içine girmeyi zorlaştırır.
Aynı zamanda femur başı asetabular yuvanın içerisinde oldukça derinde bulunur, bu nedenle artroskop ile ona ulaşmak, diz ya da omuz eklemine göre daha zordur. Bu problem yeni cerrahi aletlerin geliştirilmesi sayesinde çözülebilmiştir. Bu nedenle kalçanın artroskopik ameliyatları diğer eklem artroskopilerinden farklı olarak; ileri ameliyathane koşulları, “traksiyon masası” ve “skopi” kullanılmadan yapılamaz.
öncelikli olarak traksiyon masasına alınarak operasyon yapılacak bacağa kontrollü çekme uygulanarak kalça eklemi 1 cm kadar aralanır. Skopi denilen ekrana anında röntgen görüntüsü veren cihaz eşliğinde, kalça eklemine yapılan 1cm’lik bir kesiden kamera sistemi yerleştirilir. Açılan diğer bir veya iki delikten de eklem içine cerrahi aletler ile girilerek ameliyat gerçekleştirilir.
Kalça artroskopisi sırasında öncelikle eklem içi yapıların direk görülerek değerlendirmesi yapılır. Röntgen, tomografi ya da MR-manyetik rezonans görüntülemede bile saptanamayan son derece küçük yapılar, bir televizyon ekranına yansıtılarak net olarak izlenir. Cerrah artroskopik olarak kalça içi yapıları değerlendirerek ağrıya neden olan sorunu saptadıktan sonra cerrahi tedavi işlemine başlar.
Kalça artroskopisi sırasında saptanan bozukluğa ve derecesine göre ortopedi cerrahının tedavide uygulayabileceği çeşitli cerrahi yöntemler vardır. Örneğin; kalça ekleminin yuva kısmı olan asetabulumun kenarını çevreleyen labrumda yıpranmış bir yırtık varsa, hasarlı bölüm çıkarılır ve böylece sadece sağlam, zedelenmemiş labrum dokusu kalır. Eğer labrumdaki yırtık labrumda aşınmaya yol açmamış, düzgün kenarlı ise labrumdan parça kesilip çıkarılmadan onarım yapılabilir. Kalça sıkışma sendromu saptanan olgularda, normal olmayan kemik yapıları törpülenerek yeniden şekillendirme işlemi uygulanır. Kalça ağrısının nedeni eklem içine düşmüş olan kıkırdak tortularıysa, bunlar çıkarılarak kalça ekleminin içi temizlenir. Kalça eklem kıkırdağındaki küçük hasarlar temizlenip gerekli işlemler yapılabilir. Sinovyal zarın tekrarlayan dirençli sinovitlerde veya eklem içi enfeksiyon varlığında, eklem içinde saptanan yapışıklıklar, kalınlıklar temizlenir, eklem içi yıkanır ve biyopsi alınabilir.
Kalça artroskopisi sonrası iyileşme dönemi
Kalça artroskopi ameliyatları sonrasında genellikle hastalar sadece bir veya iki gün hastanede kalırlar. Uygulanan cerrahi işleme başlı olarak hastaların bir süre değnekleri veya bilezikli baston ile yürümeleri gerekebilir. Fizyoterapist tarafından hastanın durumuna uygun olarak verilen egzersizlerin evde de düzenli olarak yapılması önemlidir
Kalça artroskopisi sonrası oluşabilecek komplikasyonlar: anestezi ile ilgili komplikasyonlar, enfeksiyon, kanama ve şişlik, tromboflebit, eklem içinde küçük alet kırılması, sinir hasarı, ağrı veya hissizlik olarak sayılabilir. Artroskopik cerrahi yöntemleri ile açık cerrahi yöntemleri karşılaştırıldığında bu komplikasyon oranları daha düşüktür.
Kalça artroskopisi gibi minimal cerrahi yöntemlerde yapılan daha küçük kesiler sayesinde, daha az kan kaybı ve daha az dokuya hasar verilerek, eklemde ağrıya neden olan sorunun erken saptanması ve tedavi edilmesi mümkün olmaktadır. Eklem koruyucu bir ameliyat olan kalça eklem cerrahisi sonrasında, iyileşme döneminde hastalar daha az ağrı yaşarlar ve daha kolay hareket edebilirler. Hastaların çoğu kısa bir süre sonunda tekrar günlük yaşamlarına geri dönerler.
Sonuç
Kalça artroskopisindeki gelişmeler bu eklemde ileri dönemde kireçlenmeye varmadan erken dönemde kapalı ameliyatla sorunu gidermekte büyük başarı sağlamıştır. Kalça sıkışma sendromu ve labrum yırtıkları gibi durumlar kalça artroskopisi ile tedavi edilebilmektedir. Kalça artroskopisi diğer artroskopilere göre teknik olarak daha zordur. Kalça artroskopisi konusunda eğitim almış, deneyimli ortopedi uzmanları tarafından yapıldığında, elde edilen klinik sonuçlar ve hasta memnuniyeti daha iyi olmaktadır.
Kalça sıkışma hastalığı nedir?
Kalça femur başı olan top kısmının, hareket ederken yuvaya (asetabulum) erken veya uyumsuz teması sonucunda, eklem kenarında sıkışma meydana gelir. Bu durumda; genellikle kasık bölgesinde veya dış yanda olmak üzere kalçada ağrı oluşmaya başlar. Ağrı başlangıçta uzun yürüyüşler veya sportif aktiviteler sırasında belirginken, zamanla gündelik hayatta da hissedilmeye başlar. Özellikle uzun süre oturunca veya çömelince artan ağrı, tutukluk ve hareket zorluğu gibi yakınmalara neden olur. Zaman içinde tekrarlayan bu uygunsuz temas ve sıkışma eklem kıkırdağında hasara yol açarak eklemde kireçlenmeye neden olur. Kalça eklem kireçlenmesi oluştuğunda ise hastaların bu süregen ağrı, hareket kısıtlılığı ve yürüme zorluğundan kurtulması için kalça protezi ameliyatı olmaları gerekir.
Kalça sıkışma hastalığı nasıl oluşur?
Kalça eklemi hareketi sırasında femur baş-boyun bileşkesi ile asetabular yuvanın birbiri ile aşırı teması nedeni ile, aradaki kıkırdak ve labrum dokusunun sıkışması sonucu oluşan bir hastalıktır. Kalça sıkışma hastalığı üç tipte görülebilir;
- Cam tipi: Kalça ekleminde femur başı ve boynun ile birleştiği yerdeki kemikteki hörgüç benzeri çıkıntı nedeni ile meydana gelir.
- Pincer tipi: Kalça ekleminin asetabular yuvasının daha derin olup, femur başı üzerindeki örtüm alanının arttığı durumlarda görülür. Bu tipte; asetabulumun dış yan kenarındaki çatısından saçak gibi uzanan bir çıkıntı oluşmuştur.
- Cam ve Pincer tiplerinin birlikte olduğu olgular.
Pincer tipindeki kalça sıkışma hastalığında hareketler sırasında femur, asetabular yuvanın çatısındaki çıkıntıya çarpması sonuncunda kıkırdakta zedelenme meydana gelir. Cam tipinde ise femur baş-boyun bileşke yerindeki tümsek de labruma sürterek, labrumda hasar ve yırtığa neden olur. Bu her iki durumda da tekrarlayan sürtünme ve sıkışma sonucunda oluşan labrum yırtığı ve kıkırdak hasarı, ileride kalça ekleminde kireçlenme ile sonuçlanır. Kalça eklemindeki bu çıkıntı ve tümsek şeklindeki şekil bozuklukları ergenlik döneminde oluşmaya başlar, ancak nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir.
Kalça sıkışma hastalığındaki hasta yakınmaları nelerdir?
Hastaların ilk yakınmaları kasık bölgesinde bazı hareketlerle veya zorlamalar sonrası ortaya çıkan ani ağrılardır. Kalça ağrısı uzun süreli oturma veya yürüme sonrasında meydana gelebilir. Ağrı genellikle kasıkta ve kalçanın dış yan tarafında hissedilir, ayrıca uyluk ön tarafından dize doğru da yayılabilir. Bazı hastalarda ağrı ile birlikte kasıkta bir takılma veya klik hissi olabilir. Başlangıçtaki ağrılı dönemin ardından, bir süre tamamen ağrısız bir dönem de olabilir. Önceleri ağrı spor veya ağır işler sonrasında artarken, Bu dönemde kalça sıkışma hastalığı tedavi edilmezse, eklemdeki hasar artar.
Ağrısız geçen süre azalır ve hastalar sürekli olan kasık, kalça, bacak ağrısından yakınmaya başlarlar. Bu durum kalça ekleminde kireçlenme ile sonuçlanır. Kalça kireçlenmesinde eklem hareketleri kısıtlanır, yürümekte zorluk ve topallama meydana gelir. Ağrı yalnız hareketler sırasında değil, dinlenirken ve gece yatarken de ortaya çıkabilir. Bu duruma gelen hastalara ise ancak kalça protezi ameliyatı ile yardımcı olunabilir.
Kalça sıkışma hastalığı nasıl teşhis edilir?
Kalça eklemi sıkışma hastalığı ile ilgili bilgi birikimi ve deneyim son on yıl içinde çok artmıştır. Eskiden kalça röntgenindeki cam ve pincer ile uyumlu görünümler dikkate çekmezdi. Bu konu ile uğraşmayan uzmanların gözünden de hala kaçabilmektedir.
Ne yazık ki bu durum hastaların erken dönemde tedavi edilememelerinden dolayı eklemde kireçlenme ile sonuçlanmaktadır. Aslında kalça sıkışma hastalığı olan hastalara bel fıtığı, kasık fıtığı, diz menisküs problemi gibi tanılar ile tedavi uygulandığı için tanı ile tedavi arasında geçen süre uzayabilmektedir.
Kalça konusunda deneyimli bir ortopedi doktoru genellikle hastanın öyküsünü dinleyip, muayenesini yapınca kalça sıkışma hastalığından şüphelenir. Çekilen kalça röntgenlerinde cam ve pincer tipi şekil bozuklukları saptanabilir. Manyetik rezonans görüntüleme (MR) ile kıkırdak ve labrum değerlendirirken ayrıca femur başı avasküler nekrozu gibi hastalıklar için ayırıcı tanı yapılabilir. Kalça eklem ultrasonu ile kalçadaki sıkışma dinamik olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda ultrason ile özellikle labrum dış yan bölgesindeki yırtık ve paralabral kistler saptanabilir ve gerekirse tanısal amaçlı enjeksiyon da yapılabilir. Bazen kalça sıkışma hastalığının erken döneminde MR da belirgin bir bulgu saptanamayabilir. Bu durumda kalça sıkışma hastalığı tanısında en değerli verileri; detaylı muayene ve röntgen değerlendirmesi sağlar.
Kalça sıkışma hastalığında tedavi
Kalça sıkışma hastalığının tedavisinde ilk olarak kalçadaki sıkışmayı azaltmak için bazı önlemlerin alınması gerekir. Bunlar; yere çömelmemek, alçak koltuğa oturmamak, kalçayı içe dışa doğru çevirmemek veya gövdeye doğru aşırı bükmekten kaçınmak, zorlayıcı sportif aktivitelerden uzaklaşmak ve kilo vermektir. Ağrılı dönemde istirahat, çeşitli ağrı kesici ve enflamasyon azaltıcı bazı ilaçlar kullanılabilir. Sonrasında fizik tedavi ve egzersiz programı önerilir. Hafif olgularda kalça eklemine ve labruma ultrason eşliğinde, TZP veya PRP olarak bilinen trombositten zengin plazma enjeksiyonu uygulanabilir. Alınan önlem ve yapılan tedavilere yanıt vermeyen olgularda, veya labrumda belirgin yırtık veya kıkırdak hasarı saptanan olgularda kalça artroskopisi ile kapalı cerrahi tedavi uygulanır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Diz artroskopisi nedir ?
Artroskopi kelimesi eski Yunancadan; arthros (eklem) ve scopos (bakmak) kelimelerinden türetilmiştir. Günümüzde ortopedi hekimlerinin uyguladığı, eklemlerin içi ve çevresinin görüntüsünü ekranda izleyerek hasarlı dokuların saptanmasını ve tedavisini sağlayan kapalı cerrahi yöntemidir. Geçmişte, diz eklem içine erişim sağlamak için artrotomi denilen açık eklem ameliyatı uygulanırdı. Dize büyük bir kesi yapılarak diz kapağının yerinden kaldırılır ve eklem açığa çıkartılarak cerrahi işlem yapılırdı. Bu yöntem diz çevresindeki dokuların kesilmesine yol açan travmatik bir cerrahiydi, ve ameliyat sonrası hastalar ağrılı ve hareket etmekte zorluk çeker durumda olurlardı. Bu sorunu çözmek için geliştirilen artroskopik cerrahi yöntemi minimal girişimsel bir tekniktir, yani çevre dokulara hasar vermeden cerrahi tedavinin uygulanmasını sağlar.
Diz artroskopi işlemi için dize iki yerden küçük cilt kesileri yapılır. Kesinin birinden, kalem büyüklüğünde içinde video kamera olan artroskop aleti, diğerinden de cerrahi aletler ile ortopedi doktoru diz eklem içindeki yapıları bir ekrandan izleyerek cerrahi işlemi gerçekleştirir. Artroskopik cerrahi ile dokulara hasar vermeden uygulanan tedavi sonucunda hastalar daha kolay iyileşirler.
Genellkle diz artroskopisi iki amaçla uygulanır. Birincisi; tanısal artroskopi olup, ortopedi hekimi dizin içindeki yapıları inceleyerek ağrıya yol açan sorunu saptar. Eğer eklem içinde hasarlı veya sorunlu bir durum yoksa, işlemi sonlandırabilir. Ancak örneğin menisküs yırtığı gibi bir sorun belirlenirse, hekim gerekli cerrahi müdahaleyi yapar. Bu cerrahi işlem girişimsel artroskopi olarak tanımlanır. Artroskopi işlemi küçük kesiler ile yapıldığından, açık ameliyatlara göre daha az ağrılı olup, iyileşme süresi de çok daha kısadır.
Diz eklem yapısı
Diziniz vücudunuzdaki en büyük eklem ve en karmaşık eklemlerden biridir. Diz eklemini oluşturan yapılar;
- Kemikler: Uyluk kemiğinin (femur) alt ucu, incik kemiğinin (tibia) üst ucu ve dizkapağı (patella) kemikleridir.
- Menisküs: Menisküsler kalın, yarım ay şeklinde kıkırdaksı yastıkçıklardır. Dizde eklemin iç ve dış tarafında olmak üzere 2 tane menisküs vardır. Femur ve tibia kemikleri arasında “amortisör” görevi görürerek ekleme binen basıncın yayılarak dengelenmesini sağlarlar.
- Bağlar: Kemikler birbirine bağlayan dokulara ligaman (bağ) ismi verilir. Dizdeki dört ana bağ, kemikleri bir arada tutarak, dizi sabitliğini korumasını sağlarlar. Bu bağlar; dizin her iki yanında bulunan iç yan bağ, dış yan bağ ve dizin iç orta kesiminde bulunan ön çapraz bağ ve arka çapraz bağdır.
- Eklem kıkırdağı: Diz eklemini oluşturan yüzeyler olan femur ve tibianın uçları ile patellanın arkası eklem kıkırdağı ile kaplıdır. Kıkırdağın düzgün ve kaygan dokusu sayesinde dizin hareketleri sırasında, kemiklerin birbiri üzerinde düzgün bir şekilde kayarak sürtünmeden rahatça hareket etmesini sağlar.
- Sinovyum: Diz eklemi, sinovyum adı verilen ince bir tabaka ile çevrilidir. Bu zar tabaka, kıkırdağı yağlayan ve hareket sırasında sürtünmeyi azaltan sinovyal sıvıyı salgılar.
Diz artroskopisi hangi durumlarda uygulanır?
Diz artroskopisi, diz ekleminin kıkırdak yüzeyine ve diğer yumuşak dokularına zarar veren birçok problemin tanı ve cerrahi tedavisinde ortopedi hekimi tarafından uygulanabilen kapalı bir cerrahi yöntemidir.
Dize tanısal artroskopi yapılarak, dirençli diz ağrılarında veya röntgen ve manyetik rezonans görüntüleme(MR) bulguları ile açıklanamayan diz ağrılarında nedenin saptanması sağlanır.
MR, yüksek duyarlılığa sahip bir radyolojik görüntüleme yöntemi olmasına karşın, bazen MR’da görülmeyen diz eklem sorunları, tanısal diz artroskopisinde saptanmaktadır. Tanısal diz artroskopisinin diğer önemli bir avantajı da, ortopedi cerrahının hem teşhis hem de cerrahi tedaviyi aynı seansta yapabilmesidir.
Diz artroskopisinin uygulandığı durumlar
- Diz eklemindeki sorunu saptamada tanısal amaçlı
- Menisküs yırtığı onarımı
- Menisküs yırtık bölümünün çıkarılması
- Ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu
- Arka çapraz bağ rekonstrüksiyonu
- Kalınlaşmış sinovyal zarın çıkarılması
- Kalınlaşmış bantların (plika) temizlenmesi
- Hasarlanmış kıkırdak yüzeylerin düzeltilmesi
- Eklem içindeki kemik veya kıkırdak parçalarının çıkarılması
- Eklem içi kırıkların redüksiyonunda
- Diz kapağı sorunlarının tedavisi
- Diz eklemi enfeksiyonu tedavisinde
- Diz eklem kireçlenmesinde eklem içinde takılmaya neden olan parçacıkların alınıp, eklemin temizlenmesi
Diz artroskopi ameliyatı
Diz artroskopisi spinal (belden aşağısının uyuşturulması) veya genel anestezi altında yapılabilir. Diz artroskopi işlemi için dize iki yerden küçük cilt kesileri yapılır. Kesinin birinden, kalem büyüklüğünde içinde video kamera olan artroskop aleti, diğerinden de cerrahi aletler sokularak dizin içine ulaşılır. Artroskop aletinden ekleme ışık verilir ve elde edilen dizin iç görüntüsü bir ekrana aktarılır. Ortopedi doktoru diz eklem içindeki yapıları ekrandan izleyerek cerrahi işlemi gerçekleştirir. Ameliyatın süresi dizdeki soruna ve uygulanacak cerrahi işlem bağlı olarak değişiklik gösterir. Çoğu diz artroskopi ameliyatı bir saatten az sürer. Diz artroskopisi ameliyatı tamamlandığında, açılan ufak kesi yerleri genellikle basit bir dikişle kapatılır ya da bandajla örtülür. Bu kesiler çok ufak oldukları için hızlı bir şekilde iyileşeceklerdir.
Diz artroskopisi genellikle hastanede kalmayı gerektirmeyen günübirlik yapılan bir ameliyattır. Hasta anestezinin etkisinden tam olarak çıkınca aynı gün evine gidebilir. Çoğu hasta, artroskopik cerrahiden sonra bilezikli bastona veya başka bir yardıma ihtiyaç duyar. Ortopedi hekimi uygulanan cerrahi işleme göre ayağa ne zaman ve ne kadar yük verebileceği konusunda hastaya bilgi verir. Diz artroskopisi sonrası iyileşme, geleneksel açık diz cerrahisindeki iyileşmeden çok daha hızlı olsa da, eve döndükten sonra doktorun talimatlarına uyulması önemlidir. Ameliyat sonrası verilen ev egzersiz programının düzenli uygulanması gereklidir. Egzersiz hem diz hareketini arttırmaya hem de diz çevresi kasların güçlenmesin. sağlayacaktır. Diz artroskopisi sonrası iyileşme süresi dizdeki soruna ve uygulanan cerrahi işleme göre değişir. Örneğin artroskopik menisküs ameliyatları sonrası iyileşme süresi; yalnız yırtık kısmın çıkarıldığı durumlarda 1-2 hafta, menisküs yırtık onarımlarından sonra ise 4-6 haftadır.
Diz artroskopisinde risk ve komplikasyonlar
Artroskopik cerrahi sonrası komplikasyon oranı açık cerrahilere göre daha düşüktür. Yine de her cerrahi işlemde olduğu gibi potansiyel riskler ve komplikasyonlar vardır. Bunlar çoğunlukla artroskopik işlemlerde daha düşük orandadır. Bazen dizinizdeki hasar, ameliyatla tamamen geri döndürülemeyecek kadar şiddetli olabilir. Diz artroskopisi ile ilgili riskler arasında; anestezi riskleri, ağrı, hareket kısıtlılığı, eklemde şişlik, eklem içinde kan toplanması, enfeksiyon, tromboflebit, kıkırdak hasarı, sinir zedelenmesi sayılabilir.
Sonuç
Diz artroskopisi bir çok diz probleminin hem tanı hem de tedavisinde başarı ile uygulanan kapalı bir ameliyat yöntemidir. Artroskopi küçük kesiler ile yapılan minimal girişimsel bir teknik olduğundan çevre dokulara hasar vermemektedir. Bu nedenle diz artroskopi ameliyatı sonrası hastalar daha az ağrılı olup, kısa sürede hareket etmeye başlarlar. Çoğu hasta diz artroskopisi sonrası kısa sürede eski yaşamına geri döner.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Menisküs Yırtıkları
Menisküs yırtıkları en fazla görülen diz yaralanmalarından biridir. Sporla uğraşan kişilerde daha sık oluşmakla birlikte, menisküs yırtıkları çocuklar dahil herkeste görülebilir. Futbol sahasında sert bir mücadele menisküs yırtığına neden olabileceği gibi, çömelme pozisyonundayken hızlıca ayağa kalkmak veya ayak sabit dururken ani bir dönme hareketi yapmak da menisküs yırtığına neden olabilir. Menisküs yırtığı olan hastalarda genellikle dizde ağrı, şişlik, kilitlenme hissi ve dizi tamamen uzatmakta güçlük çekme gibi belirtiler ortaya çıkar.
Dizde menisküslerin yapısı ve işlevi
Diz ekleminde uyluk ve kaval kemiği arasında içte ve dışta olmak üzere C şeklinde iki adet menisküs adı verilen kıkırdağımsı yapı bulunmaktadır. Menisküsler diz ekleminde birden fazla görev üstlenirler. Öncelikle diz eklemini yapan iki farklı kemik ucunun birbirine uyumunu sağlarlar. Aynı zamanda eklemdeki temas alanını arttırarak, dize gelen yükün daha geniş bir alana dağılmasını ve eklem kıkırdağını yüksek basınçtan korurlar. Bununla birlikte menisküsler, dizde aşırı bir kayma veya dönme gibi hareketler oluşmasını önleyerek, dize destek olurlar.
Dizi aşırı zorlayan hareketler, bacak üzerinde ani dönme ve bükmeler sonucunda menisküste zedelenme ve yırtık meydana gelebilir. Menisküs, gençten yaşlıya birçok insanda değişik şekillerde zedelenip, hasar görebilir. Genellikle gençlerde daha çok ani hareketler sonucunda menisküs yırtığı oluşurken, yaşlılarda yıllar içinde gelişmiş olan yıpranma nedeni ile, hafif bir zorlanma sonucunda hatta zorlanma dahi olmadan menisküs yırtıkları oluşabilmektedir. Menisküs yırtıkları zamanla diz ekleminde kireçlenmeye yol açar. Bu nedenle takip ve uygun tedavilerin zamanında yapılması, geç kalınmaması diz ekleminin sağlığı açısından son derece önemlidir.
Dizde menisküs yırtıkları nasıl meydana gelir?
Doğrudan yaralanmalar: Doğrudan dize gelen darbeler sonucunda oluşan yaralanmalardır. Diz üzerine düşme, trafik kazaları, spor sırasında doğrudan dize alınan darbeler bu tip menisküs yaralanmalarına neden olabilmektedir.
Dolaylı yaralanmalar: Gövdenin diz üzerinde dönmesi sonucu gerçekleşen yaralanmalardır. Bu tip durumlarda genellikle ayak yerde sabitken, vücudun diz üzerinde dönmesi sonucu diz eklemi ve menisküste zedelenme meydana gelir. Denge kaybı veya ayak takılması nedeniyle, vücudun diz üzerinde kontrolsüz bir şekilde dönmesi de menisküste dolaylı yaralanmaya yol açabilir.
Dejeneratif yırtıklar: Yaşlanmayla birlikte diz ekleminde kireçlenme ve menisküste yıpranma oluşabilir. Bu durumda olan yaşlı bireylerde, diz üzerinde yapılan hafif bir zorlama bile menisküs yırtığına neden olabilir.
Yırtık menisküs her zaman ağrılı mıdır?
Menisküs yırtığının neden olduğu ağrı duruma göre değişiklik gösterebilir. Menisküs yırtığı olan hastalarda genellikle diz ağrısı, dizde kilitlenme ve şişlik gibi belirtiler bulunmaktadır. Diz büküldüğünde veya üzerine ağırlık verildiğinde ağrı daha belirgin hale gelebilmektedir. Genellikle çoğu menisküs yırtıkları diz ağrısına neden olsa da, özellikle yaşlanma ile dizinde kireçlenme ve menisküslerde yıpranması olan kişilerde kendiliğinden veya hafif zorlanma ile oluşan yırtıklar bazen fark edilmeyebilir.
Menisküs yırtığı belirtileri
Her hastada farklılık göstermekle birlikte menisküs yırtığı belirtileri genel olarak şunlardır;
- Dizde ani başlangıçlı ağrı
- Dizde eskiden de var olan ağrının ani artışı
- Dizde şişlik ve hassasiyet
- Dizde takılma hissi
- Dizde kilitlenme hissi oluşması
- Dizi kıvırıp açarken oluşan zorluk
- Yürümekte, çömelmekte, merdiven inip çıkmakta zorluk
Dizde menisküs yırtığı nasıl teşhis edilir?
Dizde menisküs yırtığı tanısı koymak için; hastanın tıbbi öyküsü, fizik muayene bulguları ve uygun radyolojik görüntüleme yöntemlerinin birlikte değerlendirilmesi gereklidir.
Tıbbi öyküsü: Hastanın ağrısının tam olarak nerede olduğu, ağrının nasıl ve ne zaman başladığı, hangi aktiviteler sırasında zorlandığı, daha önce geçirmiş olduğu ameliyatlar ya da daha önce almış olduğu tedaviler hakkında bilgi alınır.
Fizik muayene: Ortopedi doktoru muayene sırasında hastanın diz eklemini, hareketlerini ve yürüyüşünü kontrol eder. Dizdeki şişlik, hassasiyet, hareket açıklığı ve bazı özel muayene testleri yapılmasının yanı sıra, kalçadan dize yansıyan ağrıların ayırıcı tanısı açısından kalça muayenesi de yapılabilir.
Röntgen: Röntgen, dizdeki kemik yapıları ve dizilimi görmek için istenen radyolojik tetkiktir. Ortopedi doktoru menisküs yırtığından şüphelense bile, dizdeki aşınma miktarını değerlendirmek ve kemik yapılarda başka bir sorun olup olmadığını anlamak için öncelikle veya diğer görüntülemeler ile birlikte diz röntgeni isteyebilir.
Manyetik rezonans görüntüleme (MR): Genel olarak, bir menisküs yırtığının teşhisi ve değerlendirilmesi için altın standart dizin manyetik rezonans görüntülemesidir. MR görüntülemesi menisküsteki yırtığın yeri, şekli ve büyüklüğü hakkında bilgi verir. Menisküs yırtığının neden olduğu kıkırdak hasarı veya eklem içi şişlik gibi durumları da gösterir. Ayrıca menisküs dışındaki diğer yapılarda da bir sorun olup olmadığı izlenebilir.
Bir menisküs lezyonunun tanısında MR’ın sağladığı avantajlar;
- Yırtığın yeri, tipi, konumu ve derecesini belirleyerek, tedavi planlamasında önemli rol oynar.
- Beraberinde diğer eklem içi yapılar (kıkırdak, bağlar vb.) değerlendirilebilir.
- Eklem dışı yapıların da görülmesini sağlar.
- Radyasyon içermez.
Menisküs yırtıklarının yeri, tipi ve şekli neden önemlidir?
Menisküs yırtıklarında en uygun tedaviyi seçmek için menisküs yırtık yerinin, şeklinin, tipinin ve büyüklüğünün doğru görüntülenmesi şarttır. Genç, aktif kişilerdeki menisküs yırtığının yeri, menisküs kanlanmasının iyi olduğu dış tarafta ise menisküs onarımı yapılır. Benzer şekilde menisküs kök yırtıkları da onarılmalıdır. Çoğu genç sporcu menisküs onarımından sonra tekrar aktif spor hayatına döner. Eğer hasta yaşlı veya menisküsteki yırtık kanlanmanın zayıf olduğu iç alanda ise, veya menisküs yırtığı onarılamayacak kadar parçalı ise, o zaman hasarlı bölümün kesilip çıkarılması gerekir. Menisküs yırtıkları tipleri arasında horizontal, longutudinal, radial, vertikal, kova sapı, kök yırtığı, kompleks yırtıklar sayılabilir.
Menisküs yırtık tipleri
Menisküs yırtığı tedavisindeki seçenekler nelerdir?
Menisküs yırtıklarının tedavisi; yırtığın şekline, büyüklüğüne, yerine ve hastanın yakınmalarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Dizin bütünlüğünü ve eklem içinde başta kıkırdak olmak üzere diğer yapıları olumsuz etkileyen belirgin yırtıklarda ameliyat önerilir.
Ekleme ve kıkırdağa hasar vermeyeceği düşünülen deşeneratif ve küçük menisküs yırtıkları tedavisinde ise, öncelikle ameliyat dışı tedavi seçenekleri değerlendirilir. Ancak bunlara yanıt alınamaz ise cerrahi işlem düşünülür.
Menisküs yırtıklarının tedavisi; yırtığın şekline, büyüklüğüne, yerine ve hastanın yakınmalarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Dizin bütünlüğünü ve eklem içinde başta kıkırdak olmak üzere diğer yapıları olumsuz etkileyen belirgin yırtıklarda ameliyat önerilir.
Ekleme ve kıkırdağa hasar vermeyeceği düşünülen deşeneratif ve küçük menisküs yırtıkları tedavisinde ise, öncelikle ameliyat dışı tedavi seçenekleri değerlendirilir. Ancak bunlara yanıt alınamaz ise cerrahi işlem düşünülür.
Menisküs yırtıklarında ameliyat dışı tedavi yöntemleri
- İstirahat: Diz ağrısını şiddetlendiren hareketlerden kaçınılarak diz eklemi dinlendirilir.
- Soğuk uygulama: Şişlik ve ağrının azalması için günde 4-5 kez 20 dakika olacak şekilde, dize ince bir havlu üzerinden soğuk uygulama yapılabilir.
- İlaç tedavisi: Doktorun önerisi ile ağrı kesici ve steroid olmayan antiinflamatuar ilaçlar kullanılabilir.
- Fizik tedavi: Diz ve bacakları çevreleyen kasları ve bağları güçlendirmek, hareket açıklığını arttırmak ve diz ekleminde dengenin gelişmesine yardımcı olabilir.
- Egzersiz: Diz ağrısının azalmasının ardından başlanacak uygun bir egzersiz programı, kişinin diz sağlığını uzun süreli korumasına yardımcı olur.
- Eklem içi enjeksiyonlar: İnflamasyonu azaltmak ve ağrıyı hafifletmek için eklem içi enjeksiyonlar tercih edilebilir. Uygun olgularda eklem içine ve menisküs dış kenarına TZP veya PRP olarak bilinen, hastanın kendi kanından alınan ve özel bir işlemden geçirilerek hazırlanan trombositten zengin plazma enjeksiyonu yapılabilir.
Özellikle ultrason eşliğinde yapılan TZP enjeksiyonları sonrası başarılı klinik sonuçlar elde edilmektedir.
Menisküs yırtıklarında cerrahi tedavi yöntemleri
Uygulanan diğer ameliyat dışı tedavi yöntemlerine rağmen diz ağrısı, dizde kilitlenme veya hareket kısıtlılığı gibi yakınmaları geçmeyen dejeneratif ve küçük yırtıklara veya eklem kıkırdağına hasar verecek tipteki büyük menisküs yırtıklarında artroskopik kapalı menisküs ameliyatı önerilir. Menisküs ameliyatı, hasarın durumuna ve hastaya göre farklılık gösterir. Bazı durumlarda özellikle çocuklarda ve gençlerde yırtık bir menisküsü onarmak mümkündür. Diz artroskopisi ile menisküs yırtıklarının cerrahi tedavisinde en yüksek başarı; ön çapraz bağı sağlam olup, kıkırdak dokusunda da aşınma olmayan olgularda elde edilmektedir.
- Artroskopik kısmi menisektomi
Menisküs yırtığının yeri ve tipi onarım için uygun değil ise, artroskopik kısmi menisektomi olarak isimlendirilen kapalı cerrahi teknik ile menisküsün sadece yırtık kısmının kesilip çıkarıldığı ameliyat tercih edilmektedir.
Artroskopik kısmi menisektomi ameliyatında menisküsün yırtık ve hasarlı bölümü çıkartılarak, mümkün olduğunca sağlıklı menisküs dokusunun bırakılması amaçlanır. Artroskopik kısmi menisektomi cerrahisi sonrasında hastalarda genellikle hızlı bir iyileşme gözlenir. Hemen ameliyatlı bacak üstüne yük vermeye başlayıp ve günlük yaşamlarına kısa sürede dönebilirler.
- Artroskopik menisküs onarımı
Menisküsler, bir zamanlar belirtildiği gibi önemsiz değil, aksine diz eklemi için son derece önemli yapılardır ve diz eklemi biyomekaniğinde önemli görevleri vardır. Menisküs yaralanmaları sonrasında, geçmişte yapılan uygulamaların aksine, menisküs korunmalı ve anatomik olarak onarılmalıdır.
Menisküs onarımı, yırtık menisküsün dikilmesini içeren cerrahi bir işlemdir. Menisküs onarımı dizin normal anatomisini yeniden kazanmasını sağlar ve ameliyat başarılı olduğunda uzun vadede iyi sonuçlar verir. Ancak menisküs onarımı önemli bir ameliyattır ve menisektomi ile kıyaslandığında günlük yaşama dönüş süresi biraz daha uzundur.
- Menisküs nakli
Menisküsleri ileri derecede hasar görmüş ve tamamen çıkartılması gereken hastalarda, dizdeki aşınmanın önüne geçmek için menisküs dokusun nakli gündeme gelmiştir. Kadavralardan alınan dondurulmuş menisküs dokuları, hastalık taşınmasını önlemek için testleri yapıldıktan sonra hastaya nakledilmektedir.
Sonuç
Dizde menisküs yırtığı, sadece sporcu yaralanması olarak düşünülmemelidir. Menisküs yırtık ve hasarları her yaş grubunda görülebilecek bir ortopedik sorundur. Menisküs yırtığının yeri, şekli ve hasarın ciddiyetine bağlı olarak tedavi seçenekleri; evde ilaç ve istirahat tedavisinden çeşitli menisküs ameliyatlarına kadar değişiklik gösterir. Doğru teşhis ve erken tedavi ile diziniz önceki hareketliliğine ve işlevine kavuşabilir
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Rejeneratif Ortopedi
Rejeneratif yani yenileyici tıp; hasar gören veya işlevini yitiren dokuyu onarmak için fonksiyonel hücreleri uyaran, doğal iyileşme sürecini canlandıran bir yöntemdir. Kök hücre uygulamaları, kısaca TZP veya PRP olarak bilinen trombositten zengin plazma enjeksiyonları, proloterapi gibi tedaviler, kas-iskelet sisteminde onarıcı hücrelerin uyarılmasına ve iyileşme sürecinin hızlanmasına yardımcı olur. Başta eklem kireçlenmesi ve kıkırdak hasarları olmak üzere pek çok kemik, kas, eklem ve bağ sorunlarında rejeneratif enjeksiyon yöntemleri uygulanabilir. Rejeneratif uygulamalarda hastaya uygulanan solüsyon yine hastanın kendi doğal kanı veya dokusundan elde edildiği için, vücudun ret etmesi veya alerjik yan etki yapması gibi durumlar meydana gelmez.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
El Cerrahisi
Ellerimiz hem günlük işlevlerimizde, hem iletişimimizde, hem de sanatsal becerilerimizde önemli rolü olan pek çok dokunun birlikte uyum içinde çalıştığı yapılarımızdır. Ellerimizin bu karmaşık yapısal ve işlevsel sağlığını korumak için yaralanma, bozukluk ve tüm ağrılı durumlarının uygun şekilde değerlendirilmesi gerekir. Basit olarak kabul edilen pek çok el probleminin tedavisinde geç kalınması, kişinin yaşam kalitesini etkileyecek ciddi sonuçlara neden olabilir. El cerrahisi kişilerin ön kol, el bilek, el, parmakların her türlü yaralanma, şekil bozukluğu ve ağrılı durumlarının tanı ve tedavisi ile uğraşan bölümdür. El cerrahisindeki temel amaç; el bilek, el ve parmakların hareket ve işlevinin eski haline döndürülmesidir.
- El cerrahisinin sıklıkla uygulandığı durumlar;
- El ve önkol kemiklerinin kırık ve çıkıkları
- Elin yumuşak doku, bağ, tendon, sinir yaralanmaları
- Travma veya felç sonucu gelişen el ve parmak şekil bozuklukları
- Süregen sinir sıkışması, tendon ve bağ sorunları
- Doğuştan olan el ve parmak kusurları
- El-el bilek eklemlerinde kireçlenme
- Elde enfeksiyon, tümör
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Elde Sinir Sıkışması (Karpal Tünel Sendromu) Nedir? Belirtileri Nelerdir, Nasıl Tedavi Edilir?
Günlük hayatta, çaydanlık gibi bazı nesneleri tutup kaldırmaya çalışırken el bileğinizde ağrı hissettiğiniz oluyor mu? Kahve fincanını tutmaya çalıştığınızda elinizin eskisi gibi kuvvetli olmadığını hissediyor ve düşürecek gibi mi oluyorsunuz? Geceleri sizi uykudan uyandıran el uyuşması yaşıyor musunuz? Tüm bu rahatsızlıklar toplumda sık görülen ve elde sinir sıkışması olarak bilinen karpal tünel sendromu nedeniyleolabilmektedir.
Karpal tünel sendromu belirtileri genellikle el-el bileğinde ağrı, parmaklarda uyuşma ve karıncalanma şeklinde görülmektedir. Ancak, elde sinir sıkışması belirtileri aktivitelerinizi ve uyku düzeninizi etkilemeye başlamadan doktora başvurmanız gerekir. Karpal tünel sendromu tedavi edilmediğinde elde kalıcı sinir ve kas hasarına bağlı uyuşukluk, hissizlik ve güçsüzlük meydana gelebilmektedir.
Karpal Tünel Sendromu Nedir?
Genellikle elde sinir sıkışması olarak bilinen durumun tıptaki adı karpal tünel sendromudur. El bileğimizde bir tarafı kemiklerle diğer tarafı bağ dokusu ile kaplı tünel benzeri dar bir kanal bulunmaktadır. Bu kanal ‘’karpal tünel’’ olarak isimlendirilmektedir. Karpal tünel içinden geçen ve median sinir olarak bilinen sinir el parmaklarının hareketini ve özellikle ilk üç parmaktaki hissi kontrol eder. Karpal tünelin, içinden geçen median sinire baskı yapacak şekilde daralması sonucunda; elde ağrı, uyuşma, karıncalanma, güçsüzlük gibi şikayetlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ortaya çıkan bu tablo “Karpal Tünel Sendromu” olarak bilinmektedir.
Karpal Tünel Sendromu Neden Olur?
Elde sinir sıkışmasının nedeni tam bilinmemekle birlikte ortaya çıkmasına neden olan bazı durumlar söz konusudur. Özellikle ilerleyen yaş ve cinsiyet karpal tünel sendromu için risk faktörüdür. Karpal tünelalanı kadınlarda erkeklere göre nispeten daha küçüktür. Bu nedenle elde sinir sıkışması kadınlarda daha yaygın görülebilmektedir.
Karpal tünel sendromu nedenlerinden bazıları ve risk faktörleri şunlardır:
- Diyabet (şeker hastalığı),
- Hamilelik dönemi,
- Obezite (şişmanlık),
- El bilek bölgesi kırıkları,
- Romatoid Artrit gibi romatizmal hastalıklar,
- Hipotiroidizm (tiroid bezinin az çalışması),
- Karpal tünel içinde kitle oluşumu,
- Evde, işte, sporda tekrarlayan el-el bilek hareketleri,
- İşte titreşimli alet veya makine kullanımı.
Karpal Tünel Sendromunun Belirtileri Nelerdir?
Karpal tünel sendromu belirtileri genellikle yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. Şikayetler zamanla belirginleşir ve giderek kötüleşir. Elde sinir sıkışması belirtileri tipik olarak aşağıdakilerden biri veya birkaçı şeklinde kendini göstermektedir:
- Avuç içi ve özellikle başparmak, işaret parmağı ve orta parmakta yanma, karıncalanma veya uyuşma hissi,
- Geceleri uykudan uyandıran, elini sallamakla kısmen azalan el ve bilek ağrısı, uyuşma veya karıncalanma hissi,
- El bileğini, araba kullanırken veya kitap okurken olduğu gibi, belirli bir pozisyonda sabit tutarken ortaya çıkan uyuşma ve karıncalanma hissi,
- El bileğinden yukarıya kola doğru yayılan ağrı,
- Ellerde ve parmaklarda güçsüzlük nedeniyle cisimleri tutmak veya kavramakta zorluk yaşanması,
- Örgü veya boyama gibi tekrarlayan hareketlerle ortaya çıkan uyuşma ve karıncalanma hissi,
- Karpal tünel sendromunun ilerlemiş olduğu durumlarda, başparmağın avuç içi tarafındaki kasta zayıflama sonucu çökme görünümü.
Elde sinir sıkışması belirtileri oldukça belirgin özelliklere sahiptir. Ancak benzer şikayetler oluşturabilecek başka nöropatiler (sinir bozuklukları) veya el osteoartriti (elde kireçlenme) gibi dejeneratif durumlar da vardır. Karpal tünel sendromu tedavisinde doğru adımları belirlemek için doktor tarafından muayene ve değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Karpal Tünel Sendromu Tanısı Nasıl Koyulur?
Elde sinir sıkışması (karpal tünel sendromu) teşhisi için öncelikle hastanın yakınma ve öyküsünün öğrenilmesi gerekir. Hastadan yakınmaların başlangıcı, süresi, şikâyeti artıran durumlar ve varsa diğer sağlık sorunlarını öğrenmek önemlidir. Ardından hastanın detaylı muayenesi yapılmaktadır.
Tanıyı netleştirmek için karpal tünel sendromunaözel bazı testler istenmektedir. Bu testlerle şikayetlerin artıp artmadığına bakılmaktadır. Motor ve duyu muayene ile kaslarda zayıflama ve elde duyu kusuru olup olmadığı araştırılmaktadır. Fizik muayene karpal tünel sendromu şüphesini destekliyorsa tanıyı kesinleştirmek için elektrofizyolojik testlere başvurulmaktadır. Elektromyografi yani kısaca bilinen ismiyle EMG tetkiki yapılmaktadır. Bu tanı yöntemi sinir iletim hızlarının ölçümü ve kasların gücünü değerlendirerek karpal tüneldeki sinir sıkışmasının derecesini belirlemektedir. EMG sırasında diğer bazı sinir ve kas hastalıkları da saptanabildiği için ayırıcı tanıda yol göstericidir.
Önemli bir nokta karpal tünel sendromunun boyun fıtığı, omurga, omuz veya dirsek kaynaklı ağrılardan ayırt edilmesidir. Hastanın el bileği dışında bu bölgelerle ilgili şikayetleri de varsa problemin asıl kaynağını belirmek amacıyla bu bölgelerin röntgen, manyetik rezonans görüntüleme (MR), ultrason gibi radyolojik görüntüleme yöntemleriyle değerlendirilmesinde fayda vardır. Karpal tünel sendromuna neden olan bir romatizmal hastalık, şeker hastalığı veya guatr gibi durumlarda çeşitli kan tahlilleri gerekmektedir.
Karpal Tünel Sendromunda Tedavi Seçenekleri Nelerdir?
Elde ağrı ve parmaklardaki uyuşmayı gidermek için karpal tünel sendromunun tedavisinde, ameliyat ve ameliyat dışı çeşitli tedavi seçenekleri vardır. Şikayetlerinize ve sinir sıkışmasının derecesine göre size uygun tedavi ile takibe başlanmaktadır. Karpal tünel sendromu tedavisinde amaç karpal tünel içerisindeki median sinirin sıkışmasına ve hasarlanmasına neden olan durumları azaltarak ortadan kaldırmaktır.
Ameliyat Dışı Tedavi Seçenekleri
Karpal tünel sendromu tedavisinde ameliyatsız tedavi yöntemlerinden bazıları şunlardır:
İstirahat: El bileğini zorlayıcı ve tekrarlı hareketlere bir süre ara vermek uyuşma ve ağrılı süreci hafifletecektir.
İlaç kullanımı: Ağrıyı ve sinir basısı kaynaklı ağrıyı azaltmak için çeşitli ilaçlar kullanılmaktadır. Ancak, ilaç tedavisinin asıl sorunu ortadan kaldırmadığı unutulmamalıdır. İlaçlar doktor önerisine göre kısa vadeli olarak kullanılabilir.
Bileklik kullanmak: El bilek ateli (bileklik), gündelik hayatta hareketler sırasında ve gece uyurken bileğin doğal pozisyonda kalmasını sağlar. Bilek ve çevresindeki kaslar, bağlar ve eklem ideal pozisyonda tutulmaktadır. Böylece, karpal tünel içerisinden geçen tendonlara ve sinire daha az baskı olmakta ve şikayetler azalmaktadır. Bilekliğin birkaç hafta boyunca gün içerisindeki aktivitelerde ve gece yatarken de kullanımı önerilebilir.
Soğuk uygulama: Karpal tünel sendromu tedavisinde uygulanan yöntemlerden biri de soğuk uygulamadır. Soğuk, el bileğindeki şişliğin azalmasını ve ağrı hissinin geçmesine katkıda bulunmaktadır. Gün içerisinde 3-4 defa 15-20 dakikalık süreyi aşmayacak şekilde soğuk uygulama yapılabilir. Cildinizde soğuğa karşı kızarıklık tarzı bir tepki oluşmaması için buzu doğrudan cilde temas ettirmemek gerekir. Soğuk paket ince bir havlu veya kılıf ile sarılarak uygulanabilir.
Günlük hayatta değişiklikler yapmak: Karpal tünel sendromuna bağlı yakınmalar çeşitli yöntemlerle kontrol altına alınsa da tekrarlamaması için, kişinin günlük hayatında bazı değişiklikler yapması veya alışkanlıkların değiştirmesi gerekebilir. Matkap gibi titreşimli aletleri kullananların yapılan işe daha sık ara vermeleri gerekmektedir. Ofis çalışanlarının bilgisayar kullanırken ergonomik klavye ve destekleyici mousepad kullanımını tercih etmeleri önerilmektedir.
Karpal tünele enjeksiyon tedavisi: Karpal tünel sendromunun tedavisinde dinlenme, bileklik kullanımı, soğuk uygulama ve ilaç tedavisi yanıt vermediğinde bileğe yani şikâyetin olduğu bölgeye iğne ile ilaç enjeksiyon tedavisi düşünülmektedir.
Fizik tedavi ve egzersiz: Karpal tünel sendromu tanısı koyulan hastalara ameliyat dışı tedavilerle birlikte fizik tedavi ve egzersiz programı önerilmektedir. Ayrıca, ameliyat sonrasında da gerekirse yine fizik tedavi programı uygulanarak, sinirin hareketliliği arttırılıp hastanın elini rahat kullanması sağlanmaktadır.
Karpal Tünel Sendromu Ameliyatı
Her hastanın karpal tünel sendromu ameliyatı olması gerekmez. Ameliyat dışı tedavi seçenekleri faydalı olmadığında, yakınmalar kısa sürede tekrarlamaya başladığında ve sinir sıkışmasına bağlı olarak başparmak çevresindeki kaslarda erime olması gibi ilerlemiş durumlarda karpal tünel ameliyatı bir seçenek haline gelmektedir.
Karpal tünel sendromu ameliyatında, el bileğinin iç tarafında yaklaşık 3-4 santimetrelik bir kesi yapılmaktadır. Ardından karpal tünelin üst duvarını oluşturan bağ dokusu gevşetilerek tünel içinden geçen yapıların serbest hareket etmesi sağlanmaktadır.
Genellikle lokal anestezi ile yapılan bu işlem sonrasında hasta aynı gün evine gider. 10-15 gün sonra dikişler alınmaktadır. Dikişler alındıktan sonra yara yerinde sertlik oluşmaması için bölgeye masaj uygulaması yapılması ve bileğin eklem hareket açıklığını yeniden kazanması içinse egzersiz programı önerilir.
Hamilelikte Görülen Karpal Tünel Sendromu
Gebeliğin ilerleyen dönemlerinde (genellikle 6. aydan itibaren) vücutta el ve ayaklarda şişlik şeklinde kendini gösteren biriken fazla sıvı (ödem) el bileğindeki karpal tünel içinde baskı yaratarak tünel içinden geçen yapıları sıkıştırmaktadır. Karpal tünel içindeki median sinirin sıkışması; el ve parmaklarda uyuşma, karıncalanma ve ağrı gibi şikayetlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Doğum sonrasında vücutta ödemin azalmasıyla birlikte karpal tünel içindeki baskı da azalacağından genellikle yakınmalar geçmektedir. Nadiren ameliyat gerekebilir. Doğuma kadar olan süreçte şikayetleri azaltmak için bahsettiğimiz ameliyat dışı yöntemlerden istirahat etme, bileklik kullanımı, soğuk uygulama yapılması, uygun egzersizler ve bileği bükmeyi gerektiren hareketlerden uzak kalınması önerilmektedir. Karpal tünel sendromu birçok nedene bağlı ortaya çıkabileceği gibi farklı yakınmalara da neden olabilmektedir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
El Başparmak Kök Eklem Kireçlenmesi
Elin başparmak kök eklemi karpometakarpal (KMK) eklem olarak isimlendirilir. Elde KMK eklemi oluşturan trapez ve birinci metakarp kemiklerinin yüzeyi kıkırdak ile kaplıdır. Kıkırdak dokusunun görevi eklemin kolayca kayarak hareket etmesini sağlamaktır. Kireçlenme kıkırdakta aşınma, komşu kemikler ve yumuşak dokularda ile karakterize, eklem ağrısı ve hareket zorluğuna yol açan bir eklem hastalığıdır. Elde başparmağın hareket ve gücü hemen hemen her türlü aktivitede gereklidir; yazı yazarken, kavanoz kapağı açarken, düğme iliklerken gibi. Başparmak kök eklem kireçlenmesi durumunda elde oluşan ağrı ve tutma-kavrama zorluğu günlük işleri yapmaya engel olur.
– 40 yaş üstü kadınlarda
– Yaşlanma ile birlikte
– Başparmak ekleminin tekrarlayan hareketleri
– Ailede el başparmak kök eklem kireçlenmesi varlığı
– Başparmak ekleminin bağlarında gevşeklik
– Başparmak ekleminin bağlarında zedelenme öyküsü
– Başparmak kemiklerinin yanlış hizalanması
– Eskiden geçirilmiş başparmak kırık öyküsü
El başparmak kök eklem kireçlenmesi kimlerde görülür?
El başparmak kök eklem kireçlenmesi özellikle 40 yaşından sonra ve kadınlarda daha fazla görülür. Başparmak kök eklem kireçlenmesi sıklıkla her iki elde de gelişir. Hatta yakınmalar baskın olmayan elde daha da fazla görülebilmektedir. Bu durumun, kişinin yaptığı spesifik aktivitelerle ilgili olmadığı, temelinde genetik ya da anatomik nedenlerin bulunduğu düşünülmektedir. Eklem kireçlenmesi karşılıklı kemik uçlarındaki kıkırdağın aşınıp eklemde daralma, deformasyon sonucu başparmak kök eklem hareketleri sırasında sürtünme meydana gelir ve zamanla hareketleri de sınırlanır. Başparmak kök eklem kireçlenmesi; elde ağrı, hareket kısıtlılığı ve fonksiyonel zorluklara neden olur.
Başparmak kök eklem kireçlenmesinde belirtiler nelerdir?
Hastalar başparmak kök ekleminde ağrı, şişlik, tutukluk, şekil bozukluğu ve hareket kısıtlılığından yakınırlar. Genellikle KMK eklemde hassasiyet ve kıtırtı sesi olur. Başparmak kök eklem kireçlenmesi olanlarda 1. parmak bilek hizasında dışa doğru kemiksi sivrileşme meydana gelişerek, elde kareleşme görünümü oluşabilir.
Başparmak kök eklem kireçlenmesi yakınmalar ortaya çıkmadan önce röntgen görüntüsüyle de saptanabilir. Hasta çok az ağrı hissetse bile, kireçlenmenin nispeten ilerlemiş durumuyla karşılaşılabilir. Bu kısmen, ağrılı parmağının uyum sağlaması için kişinin aktivitelerini değiştirmesi ile açıklanabilir. Ancak bu durum, elin daha az kullanılması ve güç kaybıyla sonuçlanabilir.
Başparmak kök eklem kireçlenmesinde tanı
Muayenede hastanın başparmak ile işaret parmağı arasındaki gücü (çimdik kuvveti) ile eklem hareketleri ve çevresel bağ dokularının durumu değerlendirilir.
Kireçlenmenin eklem ve kemik yapıdaki etkisini görmek için röntgen çekilir. Başparmak kök eklem kireçlenmesinin ilerlemiş durumlarında eklem aralığında daralma ve şekil bozukluğu görülür. Ayrıca ultrason ile KMK eklem çevresi yumuşak dokuların durumu değerlendirilebilir.
Başparmak kök eklem kireçlenmesi nasıl tedavi edilir?
Başparmak kök eklem kireçlenmesine bağlı yakınmaların günlük aktiviteler ile artıp artmadığı, ağrı durumu ve hastanın beklentileri birlikte değerlendirilerek tedavi yöntemine karar verilir. Ek olarak, hastalığın doğal seyri de tedaviyi etkiler. Bazı hastalar bu durumla yaşayabileceklerini fakat geçici bir ağrı hafiflemesi istediklerini söylerken, bazı kişiler ise elini bu haliyle kullanamadıklarını ve radikal bir yaklaşım istediklerini söyleyebilirler.
Başparmak kök eklem kireçlenmesi tedavisinde amaç;
– Ağrı, tutukluk ve enflamasyonu azaltmak
– Eklem hareket açıklığını korumak
– Eklem üzerindeki stresi azaltmak
– Elin işlevini arttırmak
– Kireçlenmeyi arttırabilecek nedenleri önlemek
Başparmak kök eklem kireçlenmesinde ameliyatsız tedavi
Başparmak kök eklem kireçlenmesine bağlı yoğun ağrının olduğu dönmelerde, hastaların el bilek ve başparmağı destekleyen atel kullanarak eklemi kısmen dinlenmeye almalarında yarar vardır. Beraberinde çeşitli ağrı ve enflamasyon giderici (NSAID) ilaçlar alınabileceği gibi, eklem içi kortizon enjeksiyonu da uygulanabilir. Bu enjeksiyonla ağrı ve şişlik azalsa da, kalıcı sıklıkla birkaç ay süren bir rahatlama sağlamaktadır.
Daha uzun süreli etki için eklem içi ve çevresine, hastanın kendi kanından elde edilen TZP (trombositten zengin plazma) enjeksiyonu yapılabilir. Özellikle ultrason eşliğinde eklem içine ve çevresel yumuşak bağ ve yumuşak dokulara yapılan TZP enjeksiyonu klinik olarak yüz güldürücü sonuçlar vermektedir. Duruma göre fizik tedavi ve egzersiz programı önerilebilir.
Başparmak kök eklem kireçlenmesinde cerrahi tedavi
Başparmak kök eklem kireçlenmesinde uygulanan cerrahi dışı tedavi yöntemleri ile ağrının giderilemediği ve işlev kaybının arttığı durumlarda ameliyat önerilir. Cerrahi işlem sonucunda genellikle mükemmel bir ağrı hafiflemesi sağlanır, ancak fonksiyon ve güç derecesinde değişkenlik görülebilir. Eklemin durumuna en uygun cerrahi yöntem konusunda ortopedi doktoru ile birlikte karar verilebilir. Bu ameliyatlar hastanede yatmayı gerektirmeyen, günübirlik yapılan cerrahi işlemlerdir. Ameliyat sonrası uygulanan tekniğe göre değişen zamanda ve süre ile fizik tedavi ve rehabilitasyon programı önerilir.
Başparmak kök eklem kireçlenmesinde uygulanan çeşitli cerrahi teknikler vardır;
Artroskopik debridman: Eklem kireçlenmesi fazla ilerlememiş olgularda, kapalı ameliyatla eklem içine müdahale edilir. Eklemin içindeki kıkırdak parçaları temizlenir.
Rezeksiyon artroplasti: Parmak kök eklem tabanını oluşturan trapez kemiğinin kısmi ya da tüm olarak çıkarılmasıyla birlikte, başparmağın yanındaki tendonun yeniden yönlendirilmesi işlemidir.
Eklem füzyonu: Eklemi oluşturan iki kemik uç uca dondurulur. Bu ameliyat ile eklem ağrısı giderilir, ancak hareket kısıtlılığı oluşur.
İnterpozisyonel artroplasti: Eklem yüzeyindeki aşınmış kısımlar çıkarılıp, araya fasya-tendon veya greft gibi gibi yumuşak doku koyularak yapılır. Ağrıda azalma olurken, hareketlerde kısıtlama olmaması avantajıdır.
Eklem implant ve protezi: İmplantlarla yapılan eklem ameliyatları bu durum için henüz çok güvenilir değildir. Yeni teknik ve implantlar konusunda çalışmalar devam etmektedir.
Sonuç
Başparmak kök eklem kireçlenmesi özellikle 40 yaş üstü kadınlarda daha sık görülen ve elin kavrama, tutma, çimdikleme benzeri hareketlerinde ağrı ve kısıtlamaya neden olan bir durumdur. Baş parmak ateli ve ultrason eşliğinde yapılan enjeksiyonlardan fayda görülür. Başparmak kök eklem kireçlenmesinde uygulanan cerrahi yöntemler ile de başarılı sonuçlar alınmaktadır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Erişkinlerde Düztabanlık
Pes planus olarak da bilinen düz tabanlık toplumda sık görülen bir durumdur. Doğuştan tarsal koalisyon gibi, ayağın anormal kemik ve eklem yapısından kaynaklanabileceği gibi, bağlarda gevşeklik veya kaslarda güçsüzlük olması gibi yumuşak doku sorunlarından da kaynaklanabilir. Erişkinlerde düz tabanlık ise ya çocukluk döneminde olan ayak tabanının iç kavsinin olmaması durumunun iskelet gelişimi tamamlandıktan sonraki erişkinlik döneminde de devam etmesi veya sonradan gelişen bazı nedenler ile ayak iç kavsinin kaybolması durumudur.
Erişkin düztabanlık kimlerde görülür?
- Çocuklukta esnek düztaban olanlarda
- Tendon fonksiyon kaybı olan kişilerde
- Travma geçiren kişilerde
- İltihaplı eklem romatizması olanlarda
- Nörolojik hastalığı olan kişilerde
- Tarsal koalisyon varlığında
Erişkinlerde düztabanlık bulguları nelerdir?
Düztabanlıkta temel bulgu iç taraftaki uzunlamasına olan ayak kavsinin kaybolmasıdır. Fakat erişkin düztabanlıkta buna ağrı, şekil bozukluğu, şişlik ve fonksiyon kaybı da eşlik edebilir. Ayakta yük vermeyle ayak kavsinin kaybolması ve topuğun dışa doğru yönelmesi düztabanlığın tipik görünümüdür. Esnek düztabanı olan kişilerde görünüm olarak ayak kavsi yük verme pozisyonunda kaybolurken, ayağın şekli yük almadığı zamanda normaldir ve ayak kavsi mevcuttur. Esnek düztabana sahip kişilerin çoğunda ağrı ve fonksiyon kısıtlılığı bulguları olmamaktadır.
Erişkinlerde düztabanlık nedenleri nelerdir?
Sonradan meydana gelen tendon fonksiyon kaybı sonucu oluşan düztabanlık durumu erişkinlerde düztabanlığın önemli sebeplerindendir. Tibialis posterior tendon yetmezliği olan hastalarda ayağın iç ve arka kısmında bacağa vuran ağrı, ayak iç kısmında şişlik ve hassasiyet, erken yorulma ve ayakta fonksiyon kaybı görülebilir.
Tibialis posterior tendon yetmezliği travma sonucu gelişebileceği gibi iltihabi romatizmal eklem hastalıkları, eklem kireçlenmesi, nörolojik hastalıklar ve şeker hastalığı gibi durumlar da sebep olabilmektedir. Ayak ve ayak bileğini ilgilendiren kırık ve çıkıklar travmaya bağlı gelişen düztabanlık nedenidir. Bu hastalarda düztabanlık bulgularına ek olarak, diğer eklemlerde meydan gelen aşınma ve kireçlenmeye bağlı hareket kısıtlılığı, ağrı, şişlik, hassasiyet ve fonksiyon kaybı gibi bulgular da görülebilmektedir. Nörolojik hastalıklara bağlı gelişen düztabanlıkta ayak kaslarındaki zayıflığın rolü büyüktür. Bu tip nörolojik durumlara bağlı meydana gelen düztabanlıkta ayrıca kas spazmları veya kas güçsüzlükleri, ayakta nöropatik ağrı bulguları (yanma, elektriklenme, iğnelenme, karıncalanma) ve duyu kayıpları görülebilir.
Erişkinlerde düz tabanlık tanısı nasıl koyulur?
Düztabanlık tanısı fizik muayene ve radyolojik görüntüleme yöntemleri ile konulur. Ortopedi doktoru kişinin ayakta dururken ve muayene masasında otururken ayak dış görünümü arkadan, önden ve alttan inceler. Ayakta anormal yük dengesine bağlı nasır oluşumu gibi deri bulguları olup olmadığı kontrol edilir. Eklem hareket açıklıkları kontrol edilir. Özellikle tibialis posterior kasının güç ve dayanıklılığı değerlendirilir. Ayakta dururken topuğun ve ayak kavsinin pozisyonu değerlendirilir. Eğer parmak ucu kalkma ile veya başparmağın yukarı doğru kaldırılması ile ayak kavisi oluşuyorsa; esnek düztabanlık tanısı konulur. Parmak ucu ayakta durma veya başparmağın yukarı kaldırılması ile kavis oluşmuyorsa; sert düztabanlık düşünülmelidir.
Ayrıca hastanın ayak röntgen ve ultrason tetkikleri istenebilir. Ayrıca podografi denilen ayak taban görüntüsü ve dijital basınç analizi yapılır. Gerekirse bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme tetkikleri istenebilir.
Erişkinlerde düztabanlık sorunu ve tedavisi
Erişkin düztabanlıkta da tedavi seçenekleri çoğu ortopedik hastalıkta olduğu gibi öncelikle ameliyat dışı tedavi seçenekleri olup, eğer başarı sağlanamazsa cerrahi tedavi şeklindedir.
Erişkinlerde ayakta düztabanlık olmasına karşın herhangi bir yakınma yoksa tedaviye gerek yoktur. Ancak uygun ayakkabı kullanmaları ve fazla kilo almamaları önerilebilir. Şikayeti olan hastalarda ilk aşamada; aktivite modifikasyonları, kilo verme, egzersizler, tabanlıklar, buz uygulamaları, ilaç tedavileri ve fizik tedavi uygulanabilmektedir.
Erişkin düztabanlık sorununda, günümüz modern teknolojisi ile dijital ayak taban analizi yapılabilmektedir. Elde edilen veriler bilgisayardan yine dijital olarak otomatik tabanlık yapma makinası aktarılır. Böylece hastaya özel ve hastanın ayak yapısına en uygun tabanlık üretilebilmektedir.
Erişkinlerde düztabanlık tedavisi
Erişkinlerde düztabanlık yakınmaları yapılan tüm tedavilere rağmen devam ederse, cerrahi tedavi seçenekleri gözden geçirilmelidir. Erişkinlerde düztabanlığın sebebine ve şiddetine göre cerrahi tedavi uygulamaları; bağ ve tendonlara yapılan işlemler yani yumuşak doku ameliyatları ile kemik ve eklemlere yönelik işlemler yani kemik ameliyatları ve bunların kombinasyonu olacak şekilde değişebilmektedir.
Esnek düztabanı olup şikayeti olan hastalarda cerrahi dışı tedavi seçenekleri başarısız olursa cerrahi tedavide kemik ameliyatları gerekebilmektedir. Kemik ameliyatlarında topuk kemiğinin kesilip düzeltilmesi ile beraber tendon uzatma ameliyatları uygulanırken, arthroerezis yöntemi ile kemik kesisi yapmadan ekleme koyulan blok vidasıyla ayak şekil bozukluğunda düzelme sağlanabilmektedir.
Tendon yetmezliklerinde cerrahi tedavi seçenekleri yetmezliğin şiddetine göre iltihabi dokunun temizlenmesinden, tam yetmezlikte uygulanan tendon transferlerine kadar değişebilmektedir. Fakat geç olgularda ikincil gelişen kemik ve eklem şekil bozuklukları ve dejenerasyonları nedeniyle kemik ameliyatlarının uygulanması da gerekebilmektedir.
Erişkinlerde travma ve sonrasında gelişen, ileri eklem harabiyetine bağlı oluşan düztabanlıkta temel tedavi seçeneği artrodez yani eklemin hareketlerinin ameliyat ile kalıcı olarak dondurulmasıdır.
Sonuç
Diz tabanlık toplumda sık görülen bir durumdur. Esnek düztabanlık ve ağrı yakınması olanlarda kas ve tendonlara yönelik güçlendirme ve germe egzersizleri oldukça etkilidir. Özellikle esnek düz tabanlıkta cerrahi tedavi kararı vermeden önce, her hasta mutlaka egzersiz ve fizik tedavi programına alınmalı ve tabanlık kullanmalıdır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Aşil Tendon Kopması
Aşil tendonu, insan vücudundaki en büyük ve en güçlü tendondur. Tendonlar kası kemiğe bağlayan sert doku kordonlarıdır. Aşil tendonu topuğun arkasında bulunur ve topuk kemiğini baldır kasına bağlar. Bir kişinin yürümesine, koşmasına ve zıplamasına yardımcı olur. Aşil tendonu kopması genellikle tendonun topuk kemiğine yapışma yerinin üstünden olmaktadır. Sıklıkla 30-50’lu yaşlarda, bir spor aktivitesi sırasında meydana gelmektedir.
Aşil tendonu neden kopar?
Aşil tendonu çok güçlü olmasına rağmen bazen ağır spor faaliyetleri olmadan da bazı hastalıklar veya bazı ilaçların kullanımına bağlı kopma riski vardır. Kopma genellikle koşma, ani durma veya atlama gibi aşırı yüklenmeli aktiviteler sırasında meydana gelir. Bir süredir devam eden aşil tendinit sorunu olanlarda ise tendonun zayıflamasına bağlı olarak, yürüme veya hafif koşma gibi aktiviteler sırasında da tendon kopabilir.
Aşil tendon kopmasının belirtileri nelerdir?
Spor yaparken aşil tendonu kopan kişiler, olayın meydana gelişini genellikle şöyle tanımlar;
– O anda gelen tok bir ‘pop’ sesiyle birlikte arkadan bacağıma tekme attılar sandım ama dönüp baktığımda etrafımda kimse yoktu…
Aşil tendon yırtığı hasta yakınmaları
- Ayak bileğinin arkasında, yürümeyi zorlaştıran şiddetli ağrı
- Ayak bilek arkasında şişme ve morluk
- Belirgin hassasiyet
- Ayak parmakları ucunda yükselememe
- Yırtıktan sonra ayak bileğinin arkasında tendonun bittiği yerin üstünde oluşan boşluk.
Aşil tendon kopması nasıl teşhis edilir?
Genellikle aşil tendonu kopmasını teşhis etmek için tek başına fizik muayene yeterli olur. Eşlik edebilen Haglund veya diğer kemiksel anormalliklerin varlığının ortaya konması için ise röntgen çekimi yapılır. Aşil tendonundaki kopmanın ciddiyetini ve liflerin ayrılma derecesini belirlemek için ultrason ve manyetik rezonans görüntüleme tetkikleri yapılır.
Aşil tendon kopması nasıl tedavi edilir?
Aşil tendonun nispeten daha zayıf olan kan dolaşımından dolayı iyileşme süreci uzundur. Tam kopmuş aşil tendonu kısa sürede ve uygun şekilde tedavi edilmezse, tendonun fonksiyonları zayıflar. Yürüyüş gibi normal günlük aktiviteler, koşma ve diğer spor aktiviteler için gerekli bacak gücünü sağlayamaz. Aşil tendon yırtıklarında hastanın durumuna göre alçı tedavisi uygulanabilir veya ameliyat edilerek kopuk tendon uçları dikilip onarılarak, cerrahi olarak tedavisi uygulanabilir.
Alçı tedavisi
Ayak-ayak bileğine uygulanan alçı ile ayak bileği belli bir pozisyonda hareketsiz tutularak kopuk tendonun uçlarının birbirine yaklaşması sağlanır. Böylece zamanla tendonun yavaşça iyileşmesine olanak sağlanır. Aşil tendon kopmasının bu şekilde tedavisi için genellikle 8- 12 hafta süre alçı veya splint kullanılır.
Cerrahi tedavi
Aşil tendon kopmalarının cerrahi tedavisi, daha hızlı bir iyileşmeye sağlar ve alçı tedavisine göre çok daha sağlam tendon elde edilir. Ameliyatla ile ilgili riskler; bu bölgenin zayıf kan dolaşımından kaynaklanan ameliyat yarasının açılması ve enfeksiyondur.
Erken iyileşme ve erken geri dönüş istenen durumlarda özellikle sporculardaki Aşil tendon kopması tedavisinde; yeniden yırtılma olasılığı daha düşük ve daha güçlü bir tendon iyileşmesi sağlamak için cerrahi girişim tercih edilir.
Sonuç
Aşil tendon kopması; sporcularda, sürekli spor yapmayan kişilerde hafta sonu ani zorlanmalı bir sportif aktivite sırasında veya aşil tendinitine bağlı zayıflamış tendonu olan kişilerde görülebilir. Kopma teşhis edilir edilmez, güç kaybını ve yanlış iyileşmeyi önlemek için hemen tedaviye başlanmalıdır. Spora veya günlük hayata dönmeden önce bir fizik tedavi ve rehabilitasyon programı uygulanması önerilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Ayak Baş Parmak Çıkıntısı (Bunyon) Nedir ?
Bunyon (diğer adı ile halluks valgus), ayak başparmağının kenarında oluşan yumru şeklindeki çıkıntıya verilen isimdir. Ayak baş parmağında çıkıntının nedeni ön ayak ve başparmakta gelişen açısal bozukluktur. Bu şekil bozukluğu ve çıkıntı zamanla ilerlediğinde, kişilerde ağrı ve yürüme zorluğuna yol açar. Ayak baş parmak çıkıntısı olan bunyonlar genellikle ailesel geçişlidir. Bunyonlar kadınlarda daha fazla olmak üzere orta yaşlı veya daha yaşlı kişilerde görülse de, bazen ergenlik çağında bile gelişebilir. Ayak baş parmaktaki kemik çıkıntısı oluşumu çoğunlukla iki taraflıdır yani her iki ayakta da görülür.
Bunyon-ayak baş parmak kemik çıkıntısı gelişmesi için risk faktörleri nelerdir?
Aşağıdaki durumların varlığında ayağınızda baş parmak kemik çıkıntısı-bunyon olasılığı daha fazla olabilir:
- Ailede bunyon öyküsü
- Düz tabanlık gibi kalıtsal ayak yapısı sorunları
- Yapısal olarak aşırı gevşek bağ dokusu
- Ayak şekil bozukluklarına yol açan yaralanmalar
- Romatoid artrit, gut gibi iltihaplı romatizmal hastalıklar
- Çeşitli nöromusküler hastalıklar
Ayak baş parmak çıkıntısı-bunyon neden gelişir?
Ayaktaki kemikleri birbirine bağlayan bağlar yapısal olarak gevşek ise veya yaşla birlikte daha gevşek hale gelirse, ön ayak bölgesinde genişleme olur. Ayak başparmak eklemine uygulanan baskı ve bağ gevşekliğinin bir arada olması durumunda ise, ön ayak kemik açılarında kayma ve şekil bozukluğuna neden olur. Sonunda, ayak başparmak kök kemiğinin açısı kayar ve kemikli bir yumru oluşur. Zamanla bu durum ayak baş parmağının ikinci parmağa doğru bükülmesine neden olur.
Başparmak kemik çıkıntısı olan bunyonun oluşmasındaki temel nedenin ayak baş parmağı hizasındaki, birinci metatars ve kuneiform kemikleri arasındaki eklemi sabitleyen bağların gevşekliğidir. Bu gevşeklik sonucu kemiğin duruş açısının değişip kayması sonucu şekil bozukluğu ve bunyon gelişir. Uzun süre ayakta durmak ve tam oturmayan dar ayakkabılar bunyon ağrısını daha da kötüleştirebilir, ancak birebir ayakta baş parmak çıkıntısı oluşmasına neden olmazlar.
Bunyon belirtileri nelerdir ?
- Ayak başparmakta yumru, şekil bozukluğu
- Ayak başparmak kök ekleminde kırmızı, sert şişlik
- Normal ayakkabı giymekte zorluk
- Baş parmağı bükememe veya bükmeye çalışırken ağrı olması
- parmakta çekiç parmak oluşması
- Şekil bozukluğu olan alanlarda nasır gelişimi
- Ayak başparmağının uç kenarında uyuşma hissi.
Bunyon klinik seyri nasıldır?
Başpamak kemik çıkıntısı-bunyon olan bölgede ciltte kızarıklık, hassasiyet gelişir ve ayakkabı giyince artan ağrı başlar. Ayaktaki bu bölge atılan her adım sırasında hem yük taşıdığı, hem de büküldüğü için, yürümekle ağrı şiddetlenir. Birinci ve ikinci parmak köklerindeki tabanın nasır oluşabilir. Zamanla baş parmak ikinci parmağa doğru eğilebilir. Başparmaktan gelen basınç ile, ikinci parmak yukarı itilir ve çekiç parmak oluşabilir. Açısal bozukluk arttığında birinci parmak ucu üçüncü parmağa değmeye bile başlar. Bu durum diğer parmaklarda da çeşitli ağrılı sorunlara (metatarsalji, nöroma) yol açabilir. Ayakta başpamak kemik çıkıntısı-halluks valgus ilerlediğinde eklemde kireçlenme de gelişir.
Bunyonlar nasıl teşhis edilir?
Ayak muayenesi sırasında başparmak kemik çıkıntısı görülerek, halluks valgus tanısı konulabilir. Ortopedi uzmanı bunyonun eklem hareketine etkisini veya ayakta ağrı, gevşeklik, uyuşma gibi durumların olup olmadığını muayene ile belirlemeye çalışır.
Eklemlerin durumunu ve kemik açılarını belirlemek için bazı özel pozisyonlarda ayak röntgeni çekilmesi gerekir. Gerekirse farklı değerlendirmeler için ultrason(US), tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MR), elektromyografi (EMG) gibi tetkikler de istenebilir.
Bunyon-halluks valgusta cerrahi olmayan tedavi yöntemleri nelerdir?
Ağrı kesici ilaçlar: Ağrı, şişlik ve hassasiyetin yoğun olduğu dönemlerde, bölgesel soğuk uygulaması ile birlikte doktorun önerdiği ağrı kesici ilaçların kullanılması yakınmaları azaltır.
Fizik tedavi: Fizik tedavi cihazları ile tedavi ve egzersiz uygulamaları ağrıyı azaltıp, eklem hareketliliğini koruyabilir. Ayrıca ayaktaki kas güçlerini dengeleyerek açılanmanın hızla artmasının engellenmesine yardımcı olabilir.
Enjeksiyonlar: Kortizon enjeksiyonları baş parmak eklemdeki ağrıyı ve şişliği azaltabilir, ancak çok sık uygulanırsa, dokulara zarar verebilir. Rejeneratif ortopedi (yenileyici tıp) yöntemlerinden Proloterapi ve TZP (veya PRP olarak bilinen trombositten zengin plazma) gibi enjeksiyon yöntemlerinin ultrason eşliğinde uygulanması ile, hem ağrının azalmasına, hem de gevşek bağların sıkılaşmasına katkı sağlanabilir.
Bunyon pedleri ve bantlama: Çeşitli bunyon pedleri bölgeyi rahatlatabilir ve ağrıyı kısmen hafifletebilir.
Ayakkabı değişiklikleri: Geniş, derin burunlu, yumuşak ayakkabılar, ayak parmaklarındaki baskıyı azaltır.
Ortezler: Ayakkabıya yerleştirilen tabanlık gibi bazı ortezler, bunyon oluşumuna katkıda bulunabilecek açılanma sorunlarında yardımcı olabilir. Ayak başparmağı ile ikinci parmak arasına silikon destek yerleştirmek rahatlatıcı olabilir.
Bunyon-halluks valgusta cerrahi tedavi yöntemleri nelerdir?
Ayak başparmak kemik çıkıntısı-bunyon sorunu olanlarda uygulanan tedavi yöntemleri ile ağrı ve yürüme sıkıntısı gibi yakınmalar ortadan kalkarsa, hastalar takibe alınır. Ancak gerekli tedaviler denenmesine karşın, yakınmaları devam eden ve yürüme sıkıntısı yaşayanlarda veya takipler sırasında açısal bozuklukta artış saptanan hastalarda ameliyat uygulanması gerekir.
Hangi durumlarda bunyon ameliyatı yapılır?
Ameliyat dışı tedavi yöntemler ile iyileşmeyen bunyon ağrısı
- Ayakkabı değişikliklerine rağmen ağrının giderilememesi
- Ayak başparmağında ağrılı hareket kısıtlılığı
- Ayak başparmağında açısal bozuklukta artış olması
- Ayak başparmağının küçük ayak parmaklarına doğru eğilmesi
- Ayakta ikinci parmağı da etkilemeye başlayan, ayakta ek ağrılı durumlara neden olan şekil bozuklukları
Halluks valgus cerrahi tedavisinde uygulanan ameliyat teknikleri:
Bunyonları düzeltmek için bugüne kadar açıklanan birçok farklı cerrahi teknik vardır. Ortopedi uzmanı uygulanacak ameliyat tekniğini; hastanın yaşına, bunyon şekil bozukluğunun şiddetine, ayak kemik ve eklemlerindeki açılara, kireçlenme durumuna ve deneyimine göre belirler.
Cerrahi Teknikler:
- Tendon ve bağların onarımı
- Bunyonektomi
- Osteotomi
- Artrodez
- Rezeksiyon artroplastisi
Son dönemde geliştirilen yeni cerrahi teknikler, ayakta halluks valgus ve şekil bozukluğuna yol açan eklem sorununu 3 boyutlu yaklaşım ile ortadan kaldırdığından, ameliyat sonrası hasta memnuniyetini arttırmaktadırlar. Lapidus 3D cerrahisi ile şekil bozukluğu 3 boyutta da düzeltilerek, daha kalıcı bir çözüm sunulmaktadır.
Halluks valgus ameliyatı sonrası iyileşme dönemi
Ayakta baş parmak kemik çıkıntısı-bunyon ameliyatları genellikle günübirlik yapılan cerrahi işlemlerdir, yani ameliyat olan hastalar aynı gün evlerine dönerler. Ameliyatın başarısı, ameliyattan sonraki ilk birkaç hafta boyunca ortopedi doktorun talimatlarının evde ne kadar iyi uyguladığı ile de ilişkilidir. Başarılı bir iyileşme için parmağın pozisyonunu korumak çok önemli olduğundan, pansuman bakımı ile ilgili talimatların tam uygulanması gerekir.
Genellikle, dokuların iyileşmesine izin vermek için ameliyattan sonraki iki hafta boyunca bir atel veya bot ile ayak hareketleri kısıtlanır. Yere basmamak ve tam vücut ağırlığını vermemek için koltuk değneği kullanılması önerilebilir.
Ayak baş parmak kemik çıkıntısı-bunyon ameliyatı risk ve komplikasyonlar
Ayak ameliyatlarından sonra ağrı, şişlik, hareket zorluğu gibi yakınmalar sık görülen bir durumdur, zamanla azalır. Her ameliyat sonrası görülebilen enfeksiyon, sinir hasarı, damar trombozu, akciğere kan pıhtısı, kemikte kaynamama, ve nüks gibi istenmeyen durumların nadir de olsa gelişebilir. Ağrı ve deformasyonun devam etmesi durumunda revizyon cerrahisi denilen ek ameliyatların uygulanması gerekebilir.
Sonuç
Ayaklarda oluşan baş parmak kemik çıkıntısı-bunyon, toplumda sık görülen bir durumdur. Rahat ve uygun ayakkabı giyilmediğinde, bunyon kısa zamanda ilerleyip, kötüleşebilir.
Ameliyat dışı tedavilere karşın, ağrı yakınmanız geçmiyorsa cerrahi seçeneklerinizi anlamak için ortopedi doktoruna başvurmalısınız. Ayak başparmağındaki şekil bozukluğunu düzelten bir ameliyat ile, ağrı ve yürüme zorluğu ortadan kaldırılabilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Ayak Tırnak Batması
Tırnak batması, tırnağın iç veya dış köşesinin yumuşak doku içerine doğru büyümesi ile gelişen bir rahatsızlıktır. Genellikle ayak başparmağında görülür. Sıklıkla ergenlik dönemindeki yaşlarda daha yaygın görülmesine rağmen, her yaş grubunda sık görülen bir problemdir.
Tırnak batmasının nedenleri nelerdir?
Tırnak batmasının birçok nedeni olabilir:
- Tırnağın yanlış kesilmesi: Genellikle tırnağın köküne doğru kısa, derin ve yuvarlak şekilde yanlış kesilmesinden kaynaklanır.
- Uygun olmayan ayakkabılar
- Parmağa gelen darbe sonucu olan ezilmeler
- Tırnağın ve etrafını çevreleyen yumuşak dokuda var olan yapısal bozukluklar.
Tırnak batmasındaki enfeksiyon belirtileri nelerdir?
Tırnak etrafındaki yumuşak dokuda şişlik, sertlik ve hassasiyet hissedilir. Yumuşak doku tırnak üzerine doğru büyüdüğünde, bakteriler buradan yumuşak doku içine giriş yaparak iltihap oluşmasına neden olur. Mikrobik iltihaplanma olduğunda kızarıklık, şişlik, ısı artışı ve akıntı görülür.
Tırnak batmasında tedavi
Hafif olgularda ve erken dönemde, evde yapılacak bazı uygulamalar ile tedavi başlanabilir.
- Ayak parmakları ve parmak arasının kuru ve temiz tutulması
- Günde bir kez tırnağın batık olan köşesinin altına küçük parça pamuk yerleştirilmesi
- Antibiyotikli krem kullanılması
- Geniş ayakkabılar veya sandaletler giyilmesi
Bu uygulamalara rağmen belirtilerde düzelme olmuyorsa veya daha kötüye gidiyorsa, zaman kaybetmeden Ortopedi uzmanına başvurulması gerekir.
Tırnak batmasında cerrahi tedavi
Çoğu zaman tırnak batması ameliyatsız iyileşir. Tırnak batması enfeksiyonu durumunda ağızdan ve yerel antibiyotikli ilaçlar ve pansuman yapılır. Yapılan uygulamalar ve alınan önlemlere rağmen tırnak batması devam ediyorsa tırnağın batan kısmı (tüm tırnağın çeyreği kadar) tırnak kökü denilen tırnak yatağı ve etrafını çevreleyen yumuşak doku örtüsü ile birlikte kesilerek temizlenir. Bu işlem lokal anestezi ile yaklaşık 5-10 dakika sürer. Temizlenen alana dikiş atılarak erken iyileşmesi sağlanır ve daha estetik görüntü elde edilir.
Tırnak batması nasıl önlenebilir?
- Tırnaklar kesilmeden önce tırnakların yumuşaması için ayağın yıkanması veya duş veya banyodan sonra tırnakları kesilmesi önerilir
- Tırnak keserken köşeleri yuvarlamadan biraz uzun kalacak şekilde düz kesilmesi önerilir.
- Ayak yapınıza uygun ve ön tarafı fazla sıkmayan ayakkabılar tercih edilmelidir
- Ayak parmaklarının çevresinde çok gevşek veya çok sıkı olmamalıdır.
- Tırnak kenarlarını çarpma ve sürtmelerden korumak gerekir
- Şeker hastalığı varsa doktorunuzun ayak bakımınız konusundaki önerilerine tam uyulması gerekir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Omuz-Dirsek Cerrahisi
Omuz ve dirsek eklem sorunları günlük yaşamda ve sportif aktiviteler sırasındaki zorlanma ya da zedelenmelere bağlı olarak ortaya çıkabileceği gibi, düşme, darbe ve kaza sonucu yaralanmalara bağlı olarak da meydana gelebilir. Omuz ve dirsek ağrıları sonucu gelişen kolu hareket ettirme ve kullanma zorluğu, pek çok kişinin günlük yaşamını olumsuz etkileyen bir durumdur. Omuz ve dirsek eklemlerinin cerrahi tedavisinde işlemler artroskopik yani kapalı eklem ameliyatı şeklinde yapılabileceği gibi, duruma göre açık cerrahi olarak da uygulanabilir. Günümüzde omuz ve dirsek cerrahisindeki bağ, tendon, kapsül onarımları ve kıkırdak korumaya yönelik bazı girişimler artroskopik olarak yapılmaktadır. Eklem kireçlenmesinde uygulanan protez ameliyatları ve bazı kırıkların tedavisinde ise açık cerrahi yöntemler uygulanmaktadır.
- Omuz ve dirsek cerrahisinin uygulandığı durumlar;
- Omuz rotator manşet yırtıkları
- Tekrarlayan omuz çıkığı
- Tenisçi ve golfçü dirseği
- Bağ, tendon ve sinir zedelenmeleri
- Omuz ve dirsek eklem kıkırdak sorunları
- Omuz ve dirsek eklemlerinde kireçlenme
- Omuz, kol, dirsek kemik kırıkları
- Omuz ve dirsekte enfeksiyon, tümör
- Travma veya felç sonucu gelişen sorunlar
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Omuz Rotator Manşet Yırtığı
Omuzdaki rotator manşet nedir?
Rotator manşet (rotator cuff) olarak isimlendirilen kaslar, omuz başı kemiğini saran ve benzer fonksiyona sahip 4 adet kasa verilen ortak isimdir. Bunlar; supraspinatus, infraspinatus, teres minör ve subskapularis kaslarıdır. Rotator manşeti oluşturan bu kaslar, kürek kemiğinin üst ve arka kısmından köken alarak omuz başı kemiğini adeta bir manşet gibi sarar ve kirişleri (tendon) omuz başının dış ve iç yan tarafındaki kemik çıkıntılarına yapışır. Bu kasların temel görevi omuzun hareketleri sırasında omuz başı kemiğini eklemin ortasında dengeli tutmak ve sağlıklı bir eklem hareketi elde edilmesine yardımcı olmaktır.
Omuz rotator manşet yırtığı nedir?
Rotator manşet yırtıkları genellikle bu kasların
kirişlerinde ve kirişlerin omuz başı kemiğine yapışma noktalarında meydana gelir. Yaşın ilerlemesi ile birlikte bu kasların kirişlerinde yıpranmaya bağlı zayıflama olur. Bu durum ileri yaştaki hastalarda hafif zorlanmalar sonucu ile yırtık oluşmasına yol açar. Gençlerde ise rotator manşet yırtıkları genellikle kol üzerine düşme, kaza geçirme, spor yaparken zedelenme gibi bir travma sonrası meydana gelmektedir.
Omuz rotator manşet yırtığının belirtileri nelerdir?
Rotator manşet yırtıklarında en sık görülen şikayet omuz ağrısıdır. Ağrı genellikle omuzun ön ve yan tarafında hissedilir ve ağrı sıklıkla dirseğe kadar yayılır. Omuz ağrısının özellikle geceleri artması bu yırtıkların tipik bulgularından biridir. Diğer bulgular ise omuzda hareket kısıtlılığı ve kol hareketlerindeki güç kaybı hissidir. Rotator manşet yırtığı olan hastalar genellikle baş üstü aktivitelerde zorluk yaşarlar. Ayrıca ellerini arkaya beline doğru götürememekten şikayet ederler. Özellikle omuz rotator manşetinde tam kat ve büyük yırtığı olan hastalarda kolu kaldırmak ileri düzeyde zorlaşır ve kolda güçsüzlük hissederler.
Rotator manşet yırtığı tanısı nasıl koyulur?
Ortopedi doktor muayenesinde omuz hareketlerini ve rotator manşet kaslarının gücünü değerlendirir. Hastanın günlük yaşamda omuzunu kullanmak ile ilgili yaşadığı sıkıntıları belirler. Omuz eklemindeki sorunu saptamak için, öncelikle röntgen çekilir. Bunlarla birlikte duruma göre omuz eklem ultrasonografisi (US) ve manyetik rezonans görüntüleme (MR) gibi tetkikler istenebilir. Boyundan omuza yayılan ağrıları ayırt etmek için boyun bölgesi de değerlendirilerek ek tetkikler yapılabilir.
Rotator manşet yırtıklarında tedavi yöntemleri nelerdir?
Omuz rotator manşet yırtıkları genel olarak; kısmi ve tam kat yırtıklar şeklinde ikiye ayrılır. Kısmi rotator tendon yırtıklarında ilk aşamada soğuk uygulama, istirahat ve ağrı kesici ilaçlar ile tedaviye başlanır. Ardından fizik tedavi-egzersiz ve omuza rejeneratif enjeksiyon uygulamaları TZP(Trombositten zengin plazma), kök hücre yapılabilir. Ancak tüm bu tedavilerden fayda görmeyen kısmi rotator manşet yırtıklarında ameliyat önerilebilir.
Tam kat rotator manşet yırtıklarında genellikle cerrahi tedaviler dışında pek yanıt alınamaz ise de, kısa süreli olarak ameliyat dışı tedavilerin denenmesinde sakınca yoktur. Tam kat rotator manşet yırtıklarında; yırtığın büyümesi, tendonun geri kaçması ve kasta yağlı dejenerasyon riski olduğu için ameliyat dışı tedavi uygulanan hastalar bu açıdan daha yakından takip edilmelidir. Ameliyat dışı tedavilerden fayda görmeyen tam kat rotator tendon yırtıklarında, ek sorunların ortaya çıkmasına izin vermemek için cerrahi tedavi geciktirilmeden uygulanmalıdır.
Omuz rotator manşet yırtığı onarım ameliyatları nasıl uygulanmaktadır?
Günümüzde teknolojinin ve tıptaki tekniklerin ilerlemesine paralel olarak omuz rotator manşet yırtıklarının çok büyük bir kısmı kapalı (artroskopik) cerrahi yöntem ile onarılabilmektedir. Kapalı omuz ameliyatlarında genellikle genel anestezi altındaki hasta, özel bir ameliyathane masasında oturur pozisyondayken ameliyat edilir. Omuz eklem bölgesinde yaklaşık 1 cm çapında küçük kesiler açılır. Açılan bu deliklerden sokulan aletler ve özel bir kamera yardımı ile omuz ekleminin içine girilir. Omuzdaki bozukluklar kamera yardımı ile tespit edildikten sonra cerrahi işleme başlanır. Omuz rotator manşet yırtığına eşlik eden diğer sorunlar da genellikle aynı seansta tedavi edilebilir.
Omuzda rotator manşetteki yırtık alanı saptandıktan sonra, özel kanüllerin içinden arkasında ipler bulunan ve genellikle 5mm çapında olan vidalar yırtığın oluştuğu kemik çıkıntısına yerleştirilir. Bu vidaların arkasında bulunan ipler özel alet ve teknikler ile yırtık kirişten (tendon) geçirilir ve yırtık kiriş tekrar kemiğe tespit edilir.
Omuz artroskopisi ile yapılan kapalı eklem cerrahisi tekniğinde; ameliyat küçük kesilerden ve çevre kaslara fazla zarar verilmeden yapıldığı için, ameliyat sonrası hasta açık yöntemlere göre daha az ağrı hissederken, daha hızlı ve daha rahat bir rehabilitasyon dönemi geçirir.
Rotator manşet yırtık onarım ameliyatı sonrası iyileşme dönemi nasıldır?
Omuzda artroskopik yani kapalı rotator manşet yırtığı onarım ameliyatları sonrası, hastalar genel sağlık durumlarına göre aynı gün ya da ertesi gün hastaneden çıkarlar. Omuzda hareketi kısıtlayıp, onarılan tendonun iyileşmesini korumak için, genellikle 6 hafta süre ile yastıklı bir omuz askısı takılması gerekir. Hastalara omuz askısı kullanırken, kolda şişlik ve hareket kısıtlılığı oluşmasını önlemek için hemen dirsek ve el-el bilek egzersizleri yapmaya başlamaları önerilir. Ameliyat sonrası 10. günde hastanın dikişleri alınır ve serbest bir biçimde banyo yapmasına izin verilir.
Ameliyat yerindeki dikişler alındıktan sonra yırtığın büyüklüğüne, tipine ve onarım şekline göre ortopedi doktorunuz ve fizyoterapistiniz tarafından size önerilen hafif pasif egzersizlere başlayabilirsiniz. Kemik kalitesi kötü olan ve çok büyük yırtığı olan bazı hastalarda ise bu tip pasif egzersizlerin 6. haftaya kadar ertelenmesi gerekebilir.
Omuz kapalı rotator manşet yırtığı onarım ameliyatı sonrası 6. haftada, hastalar fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınırlar. Bu süreçte hastalar omuz eklem hareketini arttırmak ve kaslarını güçlendirmeye yönelik yardımlı ve aktif egzersizler için cesaretlendirilir.
Hastadan hastaya değişiklik göstermekle birlikte fizik tedavi-rehabilitasyon programları ortalama 1 ay devam eder. Fizik tedavi-rehabilitasyon programını tamamlayan hastalara ev programı düzenlenerek, kontrollere çağrılır.
Omuz kapalı rotator manşet yırtığı onarım ameliyatı sonrası hastalar 3. ayda hafif işler yapmaya ve araç kullanmaya başlayabilirler. Rotator tendon yırtık onarımlarından 6. ay geçtikten sonra kişilerin daha ağır işler yapmasına ve spora dönmesine izin verilir.
Ameliyat sonrası gelişebilecek komplikasyonlar nelerdir?
Her ameliyatta olduğu gibi artroskopik-kapalı rotator manşet yırtık onarım ameliyatları sonrası bazı istenmeyen durumlar gelişebilir. Göreceli olarak az oranda olsa da, bunlardan en sık görüleni hareket kısıtlılığıdır. Ameliyat sonrası hareket kısıtlılığı bazen 6. aya kadar devam edebilir. Kapalı rotator manşet yırtık onarım ameliyatlarından 6 aydan sonra halen belirgin hareket kısıtlılığı devam ediyorsa, yine kapalı ameliyat yöntemleri ile sertleşmiş eklem kapsülü gevşetilerek, hareket açıklığı tekrar sağlanabilir.
Nadiren de olsa görülebilecek diğer bir komplikasyon yırtığın nüksetmesi, yani tekrar yırtık oluşmasıdır. Tekrar yırtık oluşma riski özellikle çok büyük çaplı, geç ameliyat edilmiş ve doku kalitesi düşük olan rotator manşet sorunlarında daha fazladır. Tekrar yırtık oluşması durumunda hastanın yeniden ameliyat olması gerekebilir. Eğer doku tekrar cerrahi onarıma uygunsa, tendon yeniden yerine dikilir. Tendon doku kalitesi çok kötü duruma gelmiş ise bacaktan alınan bir kas zarı omuza nakledilerek onarım sağlanabilir.
Sonuç
Omuz rotator manşet yırtıklarında, artroskopik-kapalı onarım ameliyatları ile başarılı sonuçlar alınmaktadır. Bu yırtıklar uygun şekilde tedavi edilmediği zaman omuzda aşınmaya ve kireçlenmeye yol açarak, omuz protezi ameliyatına kadar giden durumlara neden olabilir. Omuz ağrısı, hareketlerde zorlanma ve hareket kısıtlılığı yakınması olan hastaların, geç kalmadan en kısa zamanda ortopedi doktoruna başvurması önemlidir. Uygulanacak tedaviler sonucunda, ağrısız ve rahat hareket eden bir omuz ile günlük yaşamınıza geri dönebilirsiniz.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Omuz Çıkığı
Omuz çıkığı nedir?
Omuz eklemi kürek kemiği, köprücük kemiği ve kol kemiğinin baş kısmının eklemleşmesi sonucu meydana gelen kompleks bir eklemdir. Omuzun kemik başı eklem kapsülü ile sarılmıştır ve çeşitli bağlar ve kaslar eklemin çıkmasını önler. Normalde baş kemiğinin eklem yüzü ile kürek kemiğinin eklem yüzü omuzun her açıdaki hareketinde birbiri ile uyumlu olacak şekilde temas halindedir. Omuzda bu eklem uyumunun bozulmasına, yanı baş ve kürek kemiği eklem yüzünün ilişkisinin ortadan kalkmasına omuz çıkığı adı verilir.
Omuz çıkığı neden oluşur ?
Omuz çıkıkları birçok farklı sebepten meydana gelebilir. Bunlardan en sık olanı travmadır. Omuz çıkığı genellikle açık olan kol üzerine düşme sonucu meydana gelir. Bu yaralanma tipi özellikle kayak, basketbol ve futbol gibi hızlı sporlar esnasında görülür.
Farklı spor dallarında da benzer düşmelerde ya da çarpışmalarda omuz çıkığı meydana gelebilmektedir.
Çoğu hastada omuzun yerinden çıkabilmesi için ciddi bir travma gerekse de bazı hastalarda omuz çıkığını kolaylaştıran faktörler bulunmaktadır. Özellikle yaygın bağ gevşekliği olan hastalarda omuz çıkığı daha sık görülmektedir. Yine daha önceden aynı omuzda çıkığı olan hastalarda ve fırlatma sporu gibi baş üstü aktiviteleri sık uygulayanlarda omuz çıkığı riski artmaktadır.
Omuz çıkığı esnasında eklemde ne tür hasarlar meydana gelebilir?
Omuz eklemi çıktığı anda eklem içinde ve çevresinde birçok yapı zarar görebilir. Özellikle ön taraftaki omuz bağları ve labrum adı verilen eklem dudağı zarar görebilir. Bunun dışında eklem kenarında kemik ayrılması ve omuz başı kemiğinde çökme meydana gelebilir.
Yine yaşlı hastalarda daha sık görülmek üzere rotator manşet kas tendonlarında yırtıklar meydana gelebilir. Görüldüğü gibi eklem çıkığı ciddi bir yaralanmadır ve eklem çevresi dokularda ve kemiklerde önemli düzeyde hasara sebep olabilir.
İlk kez omuzu çıkan birinde nasıl bir tedavi uygulanır?
Omuz çıkığının tedavisi acildir. Çıkığın en kısa zamanda profesyonel bir sağlık çalışanı tarafından yerine oturtulması gerekmektedir. Tıbbi olanakların uygun olduğu ortamlarda yani sağlık kuruluşlarında çıkığın yerine oturtulma işlemi hafif bir anestezi altında uygulanmalıdır. Çıkığın anestezi altında yerine oturtulması hasta için daha konforludur ve fazla zorlama gerekmediği için yerine oturtma işlemi esnasında dokular daha az zarar görür. Ancak tıbbi olanaklar uygun değilse ve tıbbi olanaklara ulaşmak için uzun süre gerekli ise (dağda, denizde vs.) omuz bu konuda eğitim almış kişiler tarafından yerine oturtulabilir.
Omuz yerine oturtulduktan sonra hastaya “Velpau Bandajı” adı verilen bir omuz askısı takılır.
Ortopedi doktorunun önerisine göre bu askı 1 ila 3 hafta süresince hasta tarafından kullanılır. Omuz çıkığı sonrası hastanın ağrıları devam ediyorsa, belirli bir süre geçmesine rağmen çıkma hissi oluyorsa ve hareket kaybı varsa hastaya MR çekilmesi gerekebilmektedir. Çünkü omuz çıkma esnasında kemik ve yumuşak dokular zarar görebilir.
Bazı cerrahi müdahaleler sonrası hasta hızlı bir şekilde aktif hayatına dönebilirken, bazı cerrahiler sonrası uygulanan işlemin koruma altına alınması için hatanın birkaç hafta omuz askısı kullanması ve sonrasında fizik tedaviye girmesi gerekebilmektedir.
İlk omuz çıkığı sonrası ameliyat nadiren gereklidir. Ancak hasta çok genç yaşta ve sporcu ise, omuzu yerinde tutan bağ ve eklem dudağında ciddi zara gelişmişse ve ciddi kemik çökmeleri ve kemik kaybı varsa omuzun tekrar çıkma riski yüksek olduğu için ilk çıkık sonrası ameliyat gerekebilmektedir. Yine ileri yaş hastalarda omuz çıkığı sonrası büyük çaplı rotator manşet yırtıkları meydana gelmişse ilk çıkık sonrası ameliyat gerekebilmektedir. Eğer yukarıda sayılan durumlar ortada yoksa ilk omuz çıkığı genellikle ameliyat dışı yöntemlerle tedavi edilir. Omuz yerine oturtulduktan sonra birkaç hafta omuz askısı kullanımı sonrası güçlendirme egzersizlerine ve gerekirse fizik tedaviye başlanır ve hastanın eski fonksiyonunu sağlaması beklenir. Ortalama 6 hafta sonrası hasta günlük tam aktiviteye, 3 ay sonra ise spor aktivitelerine başlayabilir.
Omuz çıkıklarının cerrahi tedavisi nasıl uygulanmaktadır?
İlk kez omuzu çıkanlarda tekrar çıkık oluşması için risk faktörü olan hastalarda ve tekrarlayan omuz çıkığı olan hastalarda cerrahi tedavi uygulanabilir. Cerrahi tedavide hasar görmüş dokular onarılır ya da çıkmayı önleyici yumuşak doku ya da kemik prosedürleri uygulanır. Omuz çıkığı cerrahisinde en sık uygulanan yöntem eklem dudağı yaralanması (Bankart) onarımıdır.
Artroskopik tekniklerin gelişmesi ile Bankart onarımı artık neredeyse tamamen kapalı yöntemle uygulanmaktadır. Bu yöntemde kapalı yöntemle eklem kenarına 3 mm lik vidalar yerleştirilerek eklem dudağı onarılır ve omuzun çıkması önlenmiş olur.
Yine baş kemiğinde çökme varsa bir kas tendonu çökme olan bölgeye transfer edilerek (Remplisagge) omuzun tekrar çıkması engellenebilir. Kapalı yöntem ile ameliyat sonrası tekrar çıkık oluşan hastalarda, eklem yüzeyinde yırtıkla birlikte ciddi kemik kaybı olan hastalarda daha kapsamlı açık cerrahi yöntemler uygulanabilmektedir. Bu yöntemlerden en sık uygulanan Latarjet ameliyatıdır. Latarjet ameliyatında omuz ön tarafında bulunan bir kemik parça ona tutunan tendonlarla birlikte omuz ekleminin ön kısmına transfer edilerek vidalar ile sabitlenir. Daha fazla yumuşak doku ve kemik hasarı bulunan hastalarda kadavradan kemik transferi ve kompleks yumuşak doku cerrahileri uygulanabilmektedir.
Omuz çıkık cerrahisi sonrası iyileşme süreci nasıldır?
Ameliyat sonrası iyileşme süreci tamamen uygulanan cerrahi yöntem ve hastanın omuzundaki sorunun büyüklüğüne bağlıdır. Ancak genel olarak kapalı ameliyatlar sonrası daha az ağrı oluşur. Omuz çıkık cerrahisi sonrası genellikle birkaç hafta omuz askısı kullanılması gerekmektedir. Ameliyat sonrası erken ve geç dönemde farklı egzersizler başlanır. Belirli bir süreç sonrası fizik tedavi başlanması gerekebilir. Genel olarak konuşmak gerekirse omuz çıkık cerrahisi sonrası 4-6 hafta omuz askısı kullanılan dönem, 6 ve 10. Haftalar arası fizik tedavi dönemi, 3. ay normal kısıtlamasız günlük yaşama dönüş, 6. ay ise spor aktivitelerine dönüş olarak özetlenebilir.
Sonuç
Omuz çıkığı acil olarak profesyonel sağlık ekipleri tarafından tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Bazı durumlarda ilk çıkık sonrası ve tekrarlayan çıkıklar sonrası cerrahi müdahale gerekebilmektedir. Cerrahi tedaviler ile başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Ameliyat sonrası belirli bir süre askı kullanılması ve fizik tedavi ve rehabilitasyon programı uygulanması gerekir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Omuz Superior Kapsül Rekonstrüksiyon Ameliyatı
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı nedir?
Son yıllarda geliştirilen superior kapsül rekonstrüksiyonu (SCR) ameliyatı, omuz ekleminin onarılamayacak düzeydeki rotator manşet yırtıklarının tedavisi için geliştirilmiş, hastayı omuz protezi ameliyatından korumayı amaçlayan, biyolojik temelli, hastaların kendi dokularının kullanılması prensibine dayalı, ileri kapalı ameliyat tekniklerinin kullanıldığı bir ameliyattır.
Rotator cuff ya da rotator manşet olarak isimlendirilen kaslar omuz başı kemiğini saran ve benzer fonksiyona sahip 4 adet kasa verilen ortak isimdir. Bu kaslar kürek kemiğinin ön üst ve arka kısmından köken alarak omuz başı kemiğini bir manşet gibi sararak omuz başı kemiğinin yan ve iç tarafındaki kemik çıkıntılarına yapışır. Bu kasların temel görevi omuz ekleminin hareketi esnasında omuz başı kemiğini eklem ortasında aktif olarak dengeleyip sağlıklı bir eklem hareketinin elde edilmesine yardımcı olmaktır.
Bu kaslarda büyük yırtıklar meydana geldiği zaman omuz fonksiyonlarında bozulmaya ve ağrıya sebep olur. Ağrı genellikle omuzun ön ve yan tarafında hissedilir ve ağrı sıklıkla dirseğe kadar yayılır. Omuz ağrısının özellikle gece artması bu yırtıkların tipik bulgularından biridir. Diğer bulgular ise omuz çevresinde hareket kısıtlılığı ve güç kaybıdır. Bu hastalar genellikle baş üstü aktivitelerde zorluk yaşarlar. Hastalar çoğu zaman elini arkaya götürememekten şikâyet ederler. Tam kat ve büyük yırtığı olan hastalarda kolu kaldırmak ileri düzeyde güçleşir ve hastalar güç kaybı hissederler.
Omuzdaki rotator manşet yırtıkları, erken dönemde cerrahi olarak onarılmaz ise yırtık büyüyebilir ve kas geri çekilerek kemikten uzaklaşır. Bu kaslar normal olarak fonksiyon gösteremediği için kas içerisinde yağlanma meydana gelir ve kas kasılma özelliğini tamamen kaybeder. Bu şekilde yağlı dejenerasyon gelişen ve ileri düzeyde geri kaçan kasların, cerrahi olarak onarılması olanaksızdır ya da onarılsa dahi çok gergin bir onarım elde edileceği için tekrar yırtık gelişme olasılığı çok yüksektir.
Omuz superior kapsül rekonstrüksiyonu, işte bu tip tedavide geç kalınmış, geri kaçmış ve kaslarda yağlanmanın eşlik ettiği, yani omuz bölgesindeki onarılamayacak düzeydeki rotator manşet yırtıklarının tedavisine olanak sağlayan, son yıllarda geliştirilmiş, ileri kapalı ameliyat tekniklerinin kullanıldığı bir cerrahi işlemdir.
Omuz superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı hangi hastalar için uygundur?
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı, büyük çaplı, üzerinden zaman geçmiş ve ihmal edilmiş, yırtık tendon uçlarının ileri düzeyde geriye kaçtığı yani “onarılamaz” olarak nitelendirilen rotator manşet yırtığı olan hastalar için uygundur. Ancak yırtığın tedavi edilmemesine bağlı omuz ekleminde ileri düzeyde aşınma meydana gelmişse SCR ameliyatı bu hastalar için uygun olmayacaktır.
Bu durumda eklemde aşınma meydana gelen hastalarda tek seçenek ters omuz protezi ameliyatıdır. Özetlemek gerekirse superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı, omuz ekleminde henüz aşınma oluşmamış, ancak onarılamayacak düzeyde rotator manşet yırtığı olan hastalar için uygun bir cerrahi tedavi yöntemidir.
Omuz superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı nasıl uygulanmaktadır?
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı genel anestezi altında, tek seansta ancak iki aşamalı olarak uygulanmaktadır. İlk aşamada hastanın uyluk yan tarafından yaklaşık 15cmlik bir cilt kesisi yapılır. Bacağın uyluk dış kısmında bulunan kasın zarı geniş olarak çıkarılır. Burada alınan doku kasın kendisi değil, dış taraftaki zar kısmıdır. Dolayısı ile bu doku alındıktan sonra kas fonksiyonlarında herhangi bir bozukluğa sebep olmamaktadır. Alınan kas zarı aylar içinde dolgu dokusu olarak aynı bölgeyi doldurmaktadır.
Ameliyatın 2. aşamasında omuzun kapalı cerrahi işlemine geçilir. Omuz çevresinde yaklaşık 1cm’lik küçük kesiler açılarak kamera ucu yardımı ile ekleme girilir. Eklemin durumu ve yırtık kamera yardımı ile değerlendirildikten sonra eklemin üst kısmı ile baş kemiği dış kısmı özel aletler yardımı ile hazırlanır. Bu bölgelere özel küçük çaplı vidalar yerleştirilir. Bu vidaların arkasına bağlı özel olarak dizayn edilmiş güçlendirilmiş ipler bulunmaktadır. Bu ipler daha önceden alınan ve hazırlanan kas zarından geçirilir.
“Asansör Tekniği” olarak adlandırılan özel bir yöntemle alınan kas zarı kapalı olarak eklem içerisine gönderilir. İpler kamera görüntüsü altında düğümlendikten sonra kas zarı eklem kemiği ve baş kemiği arasına yerleştirilip sabitlenmiş olur. Yerleştirilen bu kas zarın baş kemiğinin üzerini örterek bir nevi rotator manşet görevi görür ve eklem hareketleri sırasında baş kemiğini eklem ortasında tutarak anormal hareketleri ve kemiklerin birbirine sürtünmesini önler. Bu sayede hastanın ağrısı azalır ve omuz fonksiyonları düzelir.
Omuzun superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı sonrası iyileşme dönemi nasıldır?
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı sonrası hastalar ameliyatın olduğu gün gözlem amaçlı hastanede tutulur ve herhangi bir komplikasyon gelişmezse ameliyatın ertesi günü taburcu olabilirler.
Hastalar ameliyattan sonra 6 hafta boyunca yastıklı bir omuz askısı kullanmalıdır. Bu süre zarfında ameliyattan sonraki 15. gün hastanın dikişleri alınır ve yaranın ıslatılmasına yani serbest bir biçimde banyo yapmasına izin verilir.
4.hafta diğer kolun yardımı ile olan hareketlere, 6. haftadan itibaren ise serbest hareketlere izin verilir. Altıncı haftanın sonunda fizik tedavi ve rehabilitasyon programına başlanır. Hastanın 3. ay sonunda hafif spor aktivitelere ve 6. ay sonunda ise zorlayıcı aktivitelere başlamasına izin verilir.
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı hastaya nasıl bir avantaj sağlar?
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı, yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı gibi omuz eklemi için kurtarıcı bir ameliyattır. Yani bu cerrahi işlem eklem koruyucu cerrahi kapsamına girmektedir. Bacaktan alınıp omuza transfer edilen kas zarı omuzdaki kemikler arası sürtünmeyi engelleyerek eklem aşınmasını durdurur. Eklem aşınması ilerlemediği için hastaya omuz protezi uygulanması gerekmez. Ayrıca ameliyat sonrası omuz hareketleri esnasında eklemin baş kemiği eklem ortasında daha dengeli durduğu için, omuz hareketlerinde açılma ve güçlenme görülür. Hastanın özellikle gece olan ağrılarında belirgin azalma meydana gelir.
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatının olası riskleri nelerdir?
Superior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatlarından sonra gelişebilecek genel komplikasyonlar, diğer genel eklem cerrahilerinde görülen komplikasyonlara benzerdir. Ancak bu yöntemde görülen genel komplikasyon oranı düşüktür. Bu yönteme has komplikasyonlardan biri ise omuza transfer edilen kas zarının yıpranmaya bağlı olarak tekrar yırtılmasıdır. Ancak ileri kapalı omuz ameliyatı teknikleri uygulanarak bu risk çok aza indirilebilmiştir. İkinci sık karşılaşılan problem ise, bacakta kas zarı alınan bölgede sıvı birikimi olmasıdır. Bu sorun da basit müdahaleler ile kısa sürede tedavi edilebilmektedir.
Sonuç
Süperior kapsül rekonstrüksiyon ameliyatı, bacaktan omuza kapalı yöntemle kas nakli uygulanması prensipine dayanan, ihmal edilmiş-onarılamayacak düzeydeki rotator manşet yırtıkları için tasarlanmış, etkinliği farklı çalışmalarda kanıtlanmış komplikasyon oranı düşük, başarı oranı yüksek, ileri kapalı ameliyat tekniklerinin kullanıldığı eklem koruyucu bir cerrahi yöntemdir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kalça Koruyucu Cerrahi
Kalça ağrısı, hareket ve yürüme güçlüğü kişilerin yaşamlarını olumsuz etkileyen bir eklem sorunudur. Kalça ekleminin doğuştan veya sonradan olan bozukluk ve hastalıkları uygun şekilde tedavi edilmediğinde eklemde kireçlenme gelişir. Kalça eklem kireçlenmesi kalıcı bir durum olup, kişinin fonksiyonları ancak kalça protez ameliyatı ile iyileştirilebilir.
Kalça koruyucu cerrahide amaç; kalça eklem yapısının korunması, erken saptanan bazı yaygın kalça sorunlarının giderilmesi için kapalı-artroskopik veya minimal açık girişimsel cerrahi yöntemler ile tedavi sağlanmasıdır. Böylece çoğu hastada kalça protezine yol açan eklem kireçlenmesi gelişimi geciktirilir veya önlenebilir. Kalça koruyucu cerrahi genellikle genç yetişkinlerde, eklemde henüz bir hasar yokken uygulanmakla birlikte, herhangi bir yaş sınırı yoktur.
- Kalça koruyucu cerrahinin sıklıkla uygulandığı durumlar;
- Gelişimsel kalça çıkığı
- Kalça sıkışma sendromu
- Labrum yırtıkları
- Kıkırdak hasarları
- Perthes hastalığı
- Kaymış femur epifizi
- Kalça başının avasküler nekrozu
- Travma sonrası kalça sorunları
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kalça Artroskopisi
Kalça eklem yapısı
Kalça, uyluk kemiği (femur) ile leğen kemiğini (pelvis) birleştiren eklemdir. Uyluk kemiğinin başı (femur başı) top gibi yuvarlaktır. Femur başı leğen kemiğinin oluşturduğu yuvaya (asetabulum) yerleşerek, kalça eklemini meydana getirir. Kalça eklemini oluşturan femur başı ve yuva düzgün yüzeyli, kaygan kıkırdak tabakası ile kaplıdır. Bu kıkırdak dokusu iki kemiğin bir birbiri üzerinde rahatça kaymasını ve hareket etmesini sağlar.
Kalça eklem yuvası olan asetabulumun çevresinde kalın kıkırdaksı bir halka şeklindeki yapıya labrum denir. Labrum kalçada yuvanın derinliği arttırırken, aynı zamanda femur başını bir conta gibi sararak kalça ekleminin sabitliğini sağlar. Kalçada bulunan çok sayıda bağ ve kas dokusu da eklemin sabitliğini destekler.
Kalça artroskopisi nedir?
Kalça artroskopisi ortopedi doktorunun eklemin kemik, bağ ve kıkırdak yapısını değerlendirmesine ve cerrahi olarak girişim yapmasına izin veren bir kapalı ameliyat tekniğidir. Kalça artroskopisi eklemdeki sorunları erken dönemde saptayıp, müdahale edilmesini sağlayan ve böylelikle kalçanın hızla kireçlenmesi engelleyen, eklem koruyucu bir cerrahidir. Kalça artroskopisi diğer eklem artroskopilerinden daha farklı ve zor bir tekniktir. Bu nedenle hem özel ekipman gerektirir, hem de başarılı cerrahi tedavi için ameliyatı yapan uzmanın bu konuda ileri eğitim almış ve deneyimli olmasını gerektirir.
Kalçanın artroskopik cerrahi ameliyat sırasında, kalça eklem içine küçük bir delikten bir kamera yerleştirilerek eklem içinin görüntüsü ekrana aktarılır. Başka küçük deliklerden de eklem içine sokulan özel cerrahi aletlerin yardımı ile ortopedi doktoru işlemi ekrandan izleyerek gerçekleştirir.
Artroskopik cerrahi sırasında eklem içi yapılar çok yakın ve büyütülmüş olarak görülür. Böylece hastalıklı dokular çok daha iyi saptanır ve tedavi edilebilirler. Kalça artroskopik cerrahisi çevre dokulara zarar vermeden ve yaralamadan direkt eklem içine girilmesine ve sadece hasta olan dokulara müdahale edilmesine olanak sağlar. Artroskopik cerrahide eklem hareketlerini sağlayan iyileşmesi zor ve ağrılı kas, kapsül gibi yumuşak dokulara hiç dokunulmamaktadır. Bu özellikle kalçada çok daha önemlidir. Böylece ameliyat sonrası eklem hareketleri ağrısız ve rahattır. Bu durum erken ve hızlandırılmış rehabilitasyon olanağı sağlar. Aktif yaşama ve spora daha erken dönüş olanağı sağlar. Açık cerrahiye göre daha küçük kesiler yapıldığı için enfeksiyon riski de daha düşüktür. Kalça eklem artroskopisi hastanede yatmayı gerektirmeyen günübirlik yapılan bir ameliyattır.
Kalça artroskopisi hangi durumlarda uygulanır?
- Kalça eklemi kaynaklı olduğu kanıtlanmış fakat klinik ve radyolojik olarak nedeni aydınlatılamayan sorunların tanı ve tedavisinde
- Kalça eklem içine düşmüş olan kıkırdak parçaların, eklem içinde oluşmuş dokuların, kalça protezlerinde eklem aralığındaki kemik-çimento parçalarının çıkarılması
- Kalça eklem kireçlenmesinin erken döneminde
- Kalça sıkışma sendromu
- Asetabular labrum yırtıkları
- Kısmi kıkırdak hasarları
- İliopsoas tendon bozuklukları ve bursiti
- İliotibial bant gevşetme
- Gluteus minimus tendon onarımı
- Dirençli sinovit olguları
- Kalça eklem enfeksiyonu
Kimlere kalça artroskopisi yapılamaz?
Kalça artroskopi ameliyatını başarıyla uygulayabilmek için, kalça röntgen görüntüsünde eklem aralığının seçilebilir durumda açık olması gerekmektedir. Eğer bir eklem aralığı tespit edilemiyorsa, kireçlenme çok fazla ilerlemiş demektir. Bu durumda serbest kireç ve kıkırdak parçalarını dışarı çıkararak hastanın ağrılardan kurtulmasını sağlamak pek mümkün değildir. Çok aşırı kilolu şişman hastalarda da kalça artroskopisi uygulanamamaktadır.
Kalça artroskopisi nasıl uygulanır?
Kalça vücudun en derin eklemidir. Top-yuva biçimi de eklem içine girmeyi zorlaştırır.
Aynı zamanda femur başı asetabular yuvanın içerisinde oldukça derinde bulunur, bu nedenle artroskop ile ona ulaşmak, diz ya da omuz eklemine göre daha zordur. Bu problem yeni cerrahi aletlerin geliştirilmesi sayesinde çözülebilmiştir. Bu nedenle kalçanın artroskopik ameliyatları diğer eklem artroskopilerinden farklı olarak; ileri ameliyathane koşulları, “traksiyon masası” ve “skopi” kullanılmadan yapılamaz.
öncelikli olarak traksiyon masasına alınarak operasyon yapılacak bacağa kontrollü çekme uygulanarak kalça eklemi 1 cm kadar aralanır. Skopi denilen ekrana anında röntgen görüntüsü veren cihaz eşliğinde, kalça eklemine yapılan 1cm’lik bir kesiden kamera sistemi yerleştirilir. Açılan diğer bir veya iki delikten de eklem içine cerrahi aletler ile girilerek ameliyat gerçekleştirilir.
Kalça artroskopisi sırasında öncelikle eklem içi yapıların direk görülerek değerlendirmesi yapılır. Röntgen, tomografi ya da MR-manyetik rezonans görüntülemede bile saptanamayan son derece küçük yapılar, bir televizyon ekranına yansıtılarak net olarak izlenir. Cerrah artroskopik olarak kalça içi yapıları değerlendirerek ağrıya neden olan sorunu saptadıktan sonra cerrahi tedavi işlemine başlar.
Kalça artroskopisi sırasında saptanan bozukluğa ve derecesine göre ortopedi cerrahının tedavide uygulayabileceği çeşitli cerrahi yöntemler vardır. Örneğin; kalça ekleminin yuva kısmı olan asetabulumun kenarını çevreleyen labrumda yıpranmış bir yırtık varsa, hasarlı bölüm çıkarılır ve böylece sadece sağlam, zedelenmemiş labrum dokusu kalır. Eğer labrumdaki yırtık labrumda aşınmaya yol açmamış, düzgün kenarlı ise labrumdan parça kesilip çıkarılmadan onarım yapılabilir. Kalça sıkışma sendromu saptanan olgularda, normal olmayan kemik yapıları törpülenerek yeniden şekillendirme işlemi uygulanır. Kalça ağrısının nedeni eklem içine düşmüş olan kıkırdak tortularıysa, bunlar çıkarılarak kalça ekleminin içi temizlenir. Kalça eklem kıkırdağındaki küçük hasarlar temizlenip gerekli işlemler yapılabilir. Sinovyal zarın tekrarlayan dirençli sinovitlerde veya eklem içi enfeksiyon varlığında, eklem içinde saptanan yapışıklıklar, kalınlıklar temizlenir, eklem içi yıkanır ve biyopsi alınabilir.
Kalça artroskopisi sonrası iyileşme dönemi
Kalça artroskopi ameliyatları sonrasında genellikle hastalar sadece bir veya iki gün hastanede kalırlar. Uygulanan cerrahi işleme başlı olarak hastaların bir süre değnekleri veya bilezikli baston ile yürümeleri gerekebilir. Fizyoterapist tarafından hastanın durumuna uygun olarak verilen egzersizlerin evde de düzenli olarak yapılması önemlidir
Kalça artroskopisi sonrası oluşabilecek komplikasyonlar: anestezi ile ilgili komplikasyonlar, enfeksiyon, kanama ve şişlik, tromboflebit, eklem içinde küçük alet kırılması, sinir hasarı, ağrı veya hissizlik olarak sayılabilir. Artroskopik cerrahi yöntemleri ile açık cerrahi yöntemleri karşılaştırıldığında bu komplikasyon oranları daha düşüktür.
Kalça artroskopisi gibi minimal cerrahi yöntemlerde yapılan daha küçük kesiler sayesinde, daha az kan kaybı ve daha az dokuya hasar verilerek, eklemde ağrıya neden olan sorunun erken saptanması ve tedavi edilmesi mümkün olmaktadır. Eklem koruyucu bir ameliyat olan kalça eklem cerrahisi sonrasında, iyileşme döneminde hastalar daha az ağrı yaşarlar ve daha kolay hareket edebilirler. Hastaların çoğu kısa bir süre sonunda tekrar günlük yaşamlarına geri dönerler.
Sonuç
Kalça artroskopisindeki gelişmeler bu eklemde ileri dönemde kireçlenmeye varmadan erken dönemde kapalı ameliyatla sorunu gidermekte büyük başarı sağlamıştır. Kalça sıkışma sendromu ve labrum yırtıkları gibi durumlar kalça artroskopisi ile tedavi edilebilmektedir. Kalça artroskopisi diğer artroskopilere göre teknik olarak daha zordur. Kalça artroskopisi konusunda eğitim almış, deneyimli ortopedi uzmanları tarafından yapıldığında, elde edilen klinik sonuçlar ve hasta memnuniyeti daha iyi olmaktadır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kalça Sıkışma Hastalığı
Kalça eklem yapısı
Kalça eklemi uyluk kemiği (femur) ile leğen (pelvis) kemiğini birleştiren bir eklemdir. Uyluk kemiğinin başı (femur başı) top gibi yuvarlaktır. Femur başı leğen kemiğinin oluşturduğu yuvaya (asetabulum) yerleşerek kalça eklemini oluşturur. Uyluk kemiği olan femur başı ve boynu kalça eklem kapsülünün içinde bulunur. Kalça ekleminin birbirine değen Femur başı ve yuva düzgün yüzeyli kıkırdak tabakası ile kaplıdır. Bu kıkırdak doku iki kemiğin birbiri üzerinde pürüzsüz bir şekilde kaymasını sağlar.
Kalçada eklem yuvasının çevresinde labrum adı verilen kalın kıkırdaksı bir halka bulunur. Labrum hem asetabular yuvanın derinliği arttırarak hem de femur başını adeta bir conta gibi sararak, kalça ekleminin sabitliğini destekler. Kalça eklemini çevreleyen eklem kapsülü ve güçlü pek çok bağ da eklemi destekleyerek korur.
Kalça sıkışma hastalığı nedir?
Kalça femur başı olan top kısmının, hareket ederken yuvaya (asetabulum) erken veya uyumsuz teması sonucunda, eklem kenarında sıkışma meydana gelir. Bu durumda; genellikle kasık bölgesinde veya dış yanda olmak üzere kalçada ağrı oluşmaya başlar. Ağrı başlangıçta uzun yürüyüşler veya sportif aktiviteler sırasında belirginken, zamanla gündelik hayatta da hissedilmeye başlar. Özellikle uzun süre oturunca veya çömelince artan ağrı, tutukluk ve hareket zorluğu gibi yakınmalara neden olur. Zaman içinde tekrarlayan bu uygunsuz temas ve sıkışma eklem kıkırdağında hasara yol açarak eklemde kireçlenmeye neden olur. Kalça eklem kireçlenmesi oluştuğunda ise hastaların bu süregen ağrı, hareket kısıtlılığı ve yürüme zorluğundan kurtulması için kalça protezi ameliyatı olmaları gerekir.
Kalça sıkışma hastalığı nasıl oluşur?
Kalça eklemi hareketi sırasında femur baş-boyun bileşkesi ile asetabular yuvanın birbiri ile aşırı teması nedeni ile, aradaki kıkırdak ve labrum dokusunun sıkışması sonucu oluşan bir hastalıktır. Kalça sıkışma hastalığı üç tipte görülebilir;
- Cam tipi: Kalça ekleminde femur başı ve boynun ile birleştiği yerdeki kemikteki hörgüç benzeri çıkıntı nedeni ile meydana gelir.
- Pincer tipi: Kalça ekleminin asetabular yuvasının daha derin olup, femur başı üzerindeki örtüm alanının arttığı durumlarda görülür. Bu tipte; asetabulumun dış yan kenarındaki çatısından saçak gibi uzanan bir çıkıntı oluşmuştur.
- Cam ve Pincer tiplerinin birlikte olduğu olgular.
Pincer tipindeki kalça sıkışma hastalığında hareketler sırasında femur, asetabular yuvanın çatısındaki çıkıntıya çarpması sonuncunda kıkırdakta zedelenme meydana gelir. Cam tipinde ise femur baş-boyun bileşke yerindeki tümsek de labruma sürterek, labrumda hasar ve yırtığa neden olur. Bu her iki durumda da tekrarlayan sürtünme ve sıkışma sonucunda oluşan labrum yırtığı ve kıkırdak hasarı, ileride kalça ekleminde kireçlenme ile sonuçlanır. Kalça eklemindeki bu çıkıntı ve tümsek şeklindeki şekil bozuklukları ergenlik döneminde oluşmaya başlar, ancak nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir.
Kalça sıkışma hastalığındaki hasta yakınmaları nelerdir?
Hastaların ilk yakınmaları kasık bölgesinde bazı hareketlerle veya zorlamalar sonrası ortaya çıkan ani ağrılardır. Kalça ağrısı uzun süreli oturma veya yürüme sonrasında meydana gelebilir. Ağrı genellikle kasıkta ve kalçanın dış yan tarafında hissedilir, ayrıca uyluk ön tarafından dize doğru da yayılabilir. Bazı hastalarda ağrı ile birlikte kasıkta bir takılma veya klik hissi olabilir. Başlangıçtaki ağrılı dönemin ardından, bir süre tamamen ağrısız bir dönem de olabilir. Önceleri ağrı spor veya ağır işler sonrasında artarken, Bu dönemde kalça sıkışma hastalığı tedavi edilmezse, eklemdeki hasar artar.
Ağrısız geçen süre azalır ve hastalar sürekli olan kasık, kalça, bacak ağrısından yakınmaya başlarlar. Bu durum kalça ekleminde kireçlenme ile sonuçlanır. Kalça kireçlenmesinde eklem hareketleri kısıtlanır, yürümekte zorluk ve topallama meydana gelir. Ağrı yalnız hareketler sırasında değil, dinlenirken ve gece yatarken de ortaya çıkabilir. Bu duruma gelen hastalara ise ancak kalça protezi ameliyatı ile yardımcı olunabilir.
Kalça sıkışma hastalığı nasıl teşhis edilir?
Kalça eklemi sıkışma hastalığı ile ilgili bilgi birikimi ve deneyim son on yıl içinde çok artmıştır. Eskiden kalça röntgenindeki cam ve pincer ile uyumlu görünümler dikkate çekmezdi. Bu konu ile uğraşmayan uzmanların gözünden de hala kaçabilmektedir.
Ne yazık ki bu durum hastaların erken dönemde tedavi edilememelerinden dolayı eklemde kireçlenme ile sonuçlanmaktadır. Aslında kalça sıkışma hastalığı olan hastalara bel fıtığı, kasık fıtığı, diz menisküs problemi gibi tanılar ile tedavi uygulandığı için tanı ile tedavi arasında geçen süre uzayabilmektedir.
Kalça konusunda deneyimli bir ortopedi doktoru genellikle hastanın öyküsünü dinleyip, muayenesini yapınca kalça sıkışma hastalığından şüphelenir. Çekilen kalça röntgenlerinde cam ve pincer tipi şekil bozuklukları saptanabilir. Manyetik rezonans görüntüleme (MR) ile kıkırdak ve labrum değerlendirirken ayrıca femur başı avasküler nekrozu gibi hastalıklar için ayırıcı tanı yapılabilir. Kalça eklem ultrasonu ile kalçadaki sıkışma dinamik olarak değerlendirilebilir. Aynı zamanda ultrason ile özellikle labrum dış yan bölgesindeki yırtık ve paralabral kistler saptanabilir ve gerekirse tanısal amaçlı enjeksiyon da yapılabilir. Bazen kalça sıkışma hastalığının erken döneminde MR da belirgin bir bulgu saptanamayabilir. Bu durumda kalça sıkışma hastalığı tanısında en değerli verileri; detaylı muayene ve röntgen değerlendirmesi sağlar.
Kalça sıkışma hastalığında tedavi
Kalça sıkışma hastalığının tedavisinde ilk olarak kalçadaki sıkışmayı azaltmak için bazı önlemlerin alınması gerekir. Bunlar; yere çömelmemek, alçak koltuğa oturmamak, kalçayı içe dışa doğru çevirmemek veya gövdeye doğru aşırı bükmekten kaçınmak, zorlayıcı sportif aktivitelerden uzaklaşmak ve kilo vermektir. Ağrılı dönemde istirahat, çeşitli ağrı kesici ve enflamasyon azaltıcı bazı ilaçlar kullanılabilir. Sonrasında fizik tedavi ve egzersiz programı önerilir. Hafif olgularda kalça eklemine ve labruma ultrason eşliğinde, TZP veya PRP olarak bilinen trombositten zengin plazma enjeksiyonu uygulanabilir. Alınan önlem ve yapılan tedavilere yanıt vermeyen olgularda, veya labrumda belirgin yırtık veya kıkırdak hasarı saptanan olgularda kalça artroskopisi ile kapalı cerrahi tedavi uygulanır.
Kalça artroskopisi nedir?
Kalça artroskopi yönteminin cerrahi teknik zorlukları olmasına ve ortopedi doktorunun bu konuda özel eğitimini gerektirmesine rağmen, bu hastalığın tanı ve tedavisinde bir çığır açmıştır. Küçük kesilerden sokulan ince aletler ile kapalı olarak gerçekleştirilen kalça artroskopi ameliyatı, eski açık cerrahi yöntemlerinde uygulanan büyük kesi ve kemiğin bir bölümünün kesilerek femur başının yuvadan çıkarılması gibi, sağlıklı dokulara zarar veren bir yöntem değildir. Bu nedenle kalça artroskopisi hasta için çok daha konforlu ve iyileşme süresi daha kısa olan bir ameliyattır.
Günümüzde kalça artroskopisinin en sık uygulandığı durumlar; kalça sıkışma hastalığı, labrum yırtığı veya her ikisinin bir arada olduğu durumlardır. Kalça artroskopi ameliyatında sıkışan dokular temizlenir, kemik çıkıntılar törpülenir ve hasarlı dokular onarılır. Kalça artroskopisi kalça ekleminde sorunların ilerleyip kireçlenmeye neden olmasına ve protez ameliyatına gidişi azaltan, eklem koruyucu bir cerrahi yöntemdir.
Kalça artroskopisi sonrası iyileşme dönemi
Genellikle hastalar ameliyat olduktan sonra aynı gün evlerine gidebilirler. Ameliyat sonrası yapılan işleme ve ortopedi doktorunun önerisine göre, hastaların bir süre koltuk değneği kullanması gerekebilir. Ayrıca hastalar evde düzenli olarak kendilerine önerilen egzersizleri yapmalıdırlar. Kas güçsüzlüğü veya hareket zorluğu olan hastalar ise fizik tedavi ve rehabilitasyon programına alınırlar. Çoğu hasta kısa bir süre sonunda günlük yaşamlarına dönerler. Aktif spora dönüş ise hastanın durumuna2-4 ay kadar sürebilir. Kalça sıkışma hastalığında uygulanan artroskopik cerrahi işlemin başarısında, tanı ve cerrahi tedavi arasında geçen süre önemli bir belirleyicidir.
Kalça artroskopisinde komplikasyonlar
Kalça artroskopisinde nadiren de olsa bazı riskler görülebilir. Bunlar; anestezi ile ilgili genel komplikasyonlar, eklemde enfeksiyon, kanama ve şişlik, tromboflebit, damar ve sinir hasarı, eklem içi küçük alet ucu kırılması, ağrı veya hissizlik olarak sayılabilir. Açık kalça ameliyatları ile karşılaştırıldığında, kalça artroskopi ameliyatında bu komplikasyonların oluşma riski daha düşüktür.
Sonuç
Kalça ekleminde genç yaşlarda fark edilmeyen küçük yapısal farklılıklar, özellikle tekrarlayan ağır iş veya zorlu sportif aktivitelerdeki yüklenmeye bağlı olarak kalça sıkışma hastalığına yol açabilir. Erken dönemde koruyucu önlemler alınmalı ve kalça artroskopisi ile gereken cerrahi işlem yapılması önemlidir. Aksi taktirde tekrarlayan sıkışma ve aşınma kalça kıkırdak dokusunda hasara yol açarak, eklem kireçlenmesi ile sonuçlanabilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Boy Uzatma Cerrahisi
Boy uzatma ameliyatı kol ve bacaklardaki kemiklerin uzatılması ve işlevselliği arttırma amacıyla ortopedi uzmanları tarafından yapılan bir cerrahi operasyondur. Bacak boyu eşitsizlikleri, başarısız tedavi sonucu kötü kaynamış kemik kırıkları, doğuştan gelen kusurlar ve gelişim bozuklukları gibi nedenlerle oluşan defektlerin dışında, estetik amaçlı da yapılabilir.
Boy uzaması büyüme ve gelişme sürecinde doğal olarak yıllar içerisinde gerçekleşir. Ancak genetik faktörler, hormonal nedenler veya kronik hastalıklar boy kısalığına neden olabilir. Kısa boy veya orantısız uzuv bir hastalık olarak görülmese de, kişinin kendini rahatsız hissetmesine, hayatı üzerinde radikal etkiler yaratacak sosyal, psikolojik ve fonksiyonel dezavantajlara neden olabilir. Günümüzde uygulanan cerrahi yöntemler sayesinde bu sorunların önüne geçilmektedir.
- Boy uzatma cerrahisi kimlere uygulanır?
- Kemik yapısına göre 4-5 yaşından itibaren yapılabilir
- Cücelik tedavisine erken yaşlarda başlanır
- Genel olarak 20-45 yaş aralığı en uygun dönemdir
Boy uzatma kimlere uygulanır
“Boy uzatma ameliyatları kemik yapısına göre 4-5 yaşından itibaren yapılabilir. Özellikle cücelik tedavisine erken yaşlarda başlanır. Yaş ilerledikçe yeni kemik dokusunun oluşması ve iyileşme süreci zorlaşacağından 20-45 yaş aralığı en uygun süreçtir. Uzatma operasyonu ile 10-15 cm boy uzatma mümkündür ancak boy uzunluğunun fazla artmasıyla oluşabilecek bacak-gövde orantısının bozulması gibi sorunlar göz önüne alınmalıdır. “
Boy Uzatmada Kullanılan Teknikler
Dışarıdan uygulanan eksternal fiksatörler yerine artık daha çok vücudun içine yerleştirilen ve dışarıdan kumanda edilebilen internal fiksatörler kullanılmaktadır. Ayrıca her iki yöntemin kombine edildiği teknikler de mevcuttur.
Özel olarak geliştirilen çiviler ile yapılan internal yöntemler, dış stabilizasyon gerektirmez ve bu nedenle uzatma işlemi sırasında daha fazla hareketlilik ve işlevsellik sunar.
- Eksternal (Harici) Yöntem
Eksternal (harici) yöntemde vücudun dışında kalan ortopedik uzatma cihazları kullanılır. TSF (Taylor Spatial Frame), Ilizarov cihazı gibi eksternal sabitleyiciler mevcuttur.
- İnternal (Dahili) Yöntem
Kemiğin içine yerleştirilen ve dışardan kontrol edilen ortopedik uzatma cihazlarına internal (dahili) cihazlar denir; Precice® gibi. Bu yöntemde vücudun dışında kalan bir kısım olmadığından hareket kısıtlılığı oluşturmaz.
- Precice 2 Nedir, Nasıl Çalışır?
Precise 2, iç içe geçen metal çubuk şeklinde ortopedik uzatma çivisidir. Kemik kanalına küçük bir kesi yoluyla sokulur. Ameliyat sonrasında hastaya uzaktan kontrol edilebilen özel bir kumanda verilir. Bu kumanda bacağın karşısına yerleştirildiğinde, içinde bulunan mıknatıslar Precise® içerisindeki manyetik motorun yavaş yavaş uzamasını sağlar. Böylece çivi uzatıldıkça kemik de uzar.
Precise® çivi farklı uzunluk ve çaplarda olabilir, ancak hastanın kemik yapısı uygun olmalıdır.
Kemik çapının, çivinin kemik kanalının içine sığabilmesi için yeterli genişlikte olması gerekir.
Kemik çapı dışında kemik uzunluğunun da uygulanacak çivi için yeterli olması beklenir.
En kısa Precise® çivi uzunluğu kaval ve uyluk kemiği için yaklaşık 160-170 mm’dir.
Bu nedenle röntgen çekimleriyle ölçümler yapılarak karar verilir.
Precise® doğru ve kontrol edilebilirdir. Hızlı iyileşmeye yardımcı olmak için programlanabilir.
3. Kombine Yöntem
İnternal ve eksternal tekniğin birlikte kullanılmasıdır. Kemik dışından bir sabitleyici ile birlikte kemik içi çivi kullanılır.
Bu tekniğin dezavantajı iki implantın birden kullanılması nedeniyle enfeksiyon riskinin daha fazla olmasıdır.
Ayrıca, önce çiviyi yerleştirip eksternal sabitleyiciyi uygulamak, ikinci olarak eksternal sabitleyiciyi çıkarmak ve çiviyi kilitlemek, son olarak çiviyi çıkarmak için üç operasyon gerekir.
Boy Uzatma Nasıl Yapılır?
Estetik amaç dahil her cerrahi girişim kararı önemli bir adımdır. Bu nedenle hastanın uygulanacak cerrahi teknikler, genel prosedür, ameliyat öncesi ve sonrası süreçler hakkında bilgi sahibi olması gerekir.
Ameliyat yaklaşık 1,5-3 saat sürer. Uzatma, vücudun kendi kendine yeni kemik dokusu oluşturma kapasitesiyle sağlanır. Kemik dokusuyla birlikte kemiği çevreleyen yumuşak dokular, bağlar, kan damarları ve sinirler bu oluşuma uyum sağlar. Bu nedenle vücudun başka bir bölgesinden kemik doku alınması ya da yumuşak dokunun ayrı işlemlerle uzatılması gerekmez.
Genel olarak süreç, uzatılması planlanan kemiğin cerrahi işlemle kesilmesi ve kesilen kemiğin iki yarısının farklı yöntemler ile yavaş yavaş birbirinden ayrılması şeklinde gerçekleşir. İstenen uzunluğa ulaşıldıktan sonra, kemik tekrar vücut ağırlığını taşıyabilinceye kadar kendini örer, kemik dokusunu oluşturur ve uzama sağlanmış olur.
İlk olarak uzatma işlemi yapılacak kemik kesilir, bu işleme osteotomi adı verilir. Bacak eksternal ya da internal fiksasyon yani sabitleme yöntemleri ile sabitlenir. Eksternal fiksasyon bacağın dış kısmından sabitlenen genelde halka şeklinde aparatlar ile yapılırken, internal fiksasyon yönteminde kemiğin iç kısmına yerleştirilen çivi benzeri materyaller bulunur.
Bundan sonraki tedavi süreci iki aşamada gerçekleşir;
- Distraksiyon Fazı:
Kesim işlemi ile ikiye ayrılan kemik bölgesi (osteotomi bölgesi) eksen boyunca yavaş yavaş ve sürekli olarak birbirinden ayrılarak uzaklaştırılır (distraksiyon osteogenezi). Yöntemde kullanılan materyalin dışarıdan kontrolü ile aralıklarla olmak üzere günde toplam 1 mm uzatılma sağlanır. Kemik uçları arasında ortaya çıkan boşlukta, vücudun kendi kemik dokusundan yeni kemik oluşumu gerçekleşir. Bu aşamanın başlarında, genelde hastalar koltuk değneği yardımıyla yürümeye başlar.
- Konsolidasyon Fazı:
İkinci aşama konsolidasyon olarak adlandırılan iyileşme ve sağlamlaşma aşamasıdır. İstenilen uzunluk sağlandığında oluşan boşlukta kemik dokusu sertleşir. Kemik dokusuyla birlikte onu çevreleyen yumuşak doku da aynı dereceye kadar uzar. Bu aşamada artık hasta uygulama yapılan uzuva yavaş yavaş daha fazla ağırlık vermeye ve koltuk değneği olmadan yürümeye başlar.
Bilimsel Perspektif
Kemik uzamasının geç aşamasında; interlökinler salınır ve lokal hematomdaki trombositlerden salınan büyüme faktörleri ile etki ederek mezenkimal kök hücrelerin osteoblastlara ve diğer farklılaşmış mezenkimal hücrelere çekilmesine, çoğalmasına ve farklılaşmasına yol açar. Bunlar da matriks, kollajen lifleri ve büyüme faktörleri üretir.
Sağlam bir fiksasyon sağlandığında, distraksiyon intramembranöz kemik oluşumunu tetikler. Distraksiyon fazı ilerledikçe distraksiyon boşluğu, ortada mineralsiz kemiğe sahip, kemiği periferik olarak yeniden şekillendiren ve mineralize eden farklı bölgeler geliştirir. Konsolidasyon sırasında, olgun kortikal ve süngerimsi kemik oluştukça, rejenerasyondaki yüksek anabolik büyüme faktörleri konsantrasyonu zamanla azalır.
Sistemik hastalıklar, konjenital kemik eksiklikleri, ilaçlar ve madde kullanımı, yenilenen kemik kalitesini ve miktarını genellikle olumsuz yönde etkileyebilmektedir.
Boy Uzatma Ameliyatı Komplikasyonları
Her cerrahi operasyon gibi boy uzatma ameliyatlarının da olası komplikasyonları söz konusudur.
Enfeksiyon, kullanılan aparatların pim ve tel bölgelerinde, kesi bölgelerinde veya kemikte ortaya çıkabilir.
Hasta takibi ve kişinin kendi dikkatiyle erken tespit ve önlemler bu riskin önüne geçilebilir.
Cerrahinin uygulandığı bölgede ödem oluşumu gözlenebilir. Ancak bu genellikle geçici bir durumdur. Uygulama bölgelerinde izler olabilir. Çoğu yara izi genellikle zamanla kaybolur ve herhangi bir soruna neden olmaz. Ameliyat esnasında aparatlar kemiğe yerleştirilirken sinir ve kan damarlarından olabildiğince kaçınılır, ancak hasar riski söz konusudur. Yine de bu durum oldukça az rastlanan bir komplikasyondur. Olası bir sinir zedelenmesinde geçici veya kalıcı his ya da hareket kaybı oluşabilir. Yeni bir cerrahi müdahale iyileşmeye yardımcı olur. Yaralı kan damarları, yaralanmanın ne kadar şiddetli olduğuna bağlı olarak, kan kaybına neden olabilir. Büyük bir kan damarının hasar görmesi çok nadir durumlardır, onarılması için ameliyat gerekir.
Bacağın bir damarındaki kan pıhtısına derin ven trombozu (DVT) denir. Bu pıhtılar ameliyattan sonraki ilk birkaç gün içinde ortaya çıkabilir. Pıhtı kopar ve akciğerlere giderse, solunum ile ilgili ciddi sorunlara neden olabilir. Hastaların % 1’inden azında DVT görülür. Uzatma ameliyatlarından sonra hareket edilmesi DVT riskini azaltabilir. Bölgesel ağrı sendromu, ameliyattan sonra sinirlerin aşırı reaktif hale gelmesiyle ortaya çıkar. Yaygın semptomlar ağrı, şişme, sertlik ve dokunmaya duyarlılığı içerir. Tedavi genellikle ağrı kesici ilaç ve fizyoterapi ile yapılır.
Ameliyat sonrası iyileşme süreci
Yerleştirilen aparatın kontrolü ile kemiğin kesilen uçlarının birbirinden ayrılması şeklinde gerçekleşen uzatma işlemi operasyondan 1hafta-10 gün sonra başlatılır. Böylece, osteotomi bölgesinde kemiğin her iki ucu arasında kan damarları ve yumuşak dokunun olgunlaşmasına, operasyon yaralarının iyileşmesine olanak sağlanır. Bu aşamada hastanın bir yürüteç kullanarak yürümesine izin verilir.
Kontroller ve röntgen çekimleriyle yeni kemik oluşumu ve gidişat takip edilir.
Ortalama 7-8 cm uzatmalarda yeni oluşan kemiğin tam iyileşmesi ve sağlamlaşması için yaklaşık 4 ay gerekebilir. Bu aşamada, hasta yürüteçten ayrılmalı ve sadece bir değnek veya hiçbir şey kullanmadan yürümeye başlamalıdır. Artık hasta pratik hayatına aktif şekilde dönmeye başlar.
Bu süreçte kemik ve çevre dokunun yeni oluşuma uyum sağlaması ve hareket yeteneğinin geliştirilmesi için fizyoterapi uygulamaları ve takip önemlidir.
Her 2 cm uzama için yaklaşık 1 ay iyileşme süreci gerektiğini söylemek mümkündür.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Contact
- 3111 West Allegheny Avenue Pennsylvania 19132
-
1-982-782-5297
1-982-125-6378 - support@consultio.com