Nöroloji
Nöroloji hastalıkları, nöroloji biliminin ilgilendiği hastalıklara verilen genel bir isimdir. Nöroloji hastalıkları tanıya göre belirlenir.
Nöroloji hastalıklarının belirtileri hastalığın teşhisi ile farklılık gösterebilir. Bazı nörolojik hastalıklar benzer belirtileri gösterebilir fakat bir uzman tarafından detaylı muayene edildiğinde mevcut hastalığı belirlenir ve teşhisi konulur.
Her hasta kendine özeldir bu yüzden aynı hastalık olsa dahi farklı belirtilerle hastalık kendisini gösterebilir. Kişinin nörolojik hastalıklarda kendi kendine bir teşhis koyması mümkün değildir bir nöroloji uzmanı tarafından bunun teşhis konulabilir.
Nörolojik hastalıkların tedavisinde konulan teşhise göre bir plan yapılmaktadır. Tedavi planında ilaçlı tedavinin yanı sıra mevcut durumu destekleyecek ve iyileşmeyi sağlayacak ya da kötüleşmesini geciktirecek ek tedaviler uygulanmaktadır.
Nörolojik hastalıkların tedavisinde kişiye uygun bir tedavi planı belirlenmelidir ve hastanın tedaviyi bırakması durumunda maalesef mevcut durum değişebilir. Bu yüzden hasta ve doktor ilişkisi çok önemlidir. Belirlenen tedavinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için hasta, hastanın ailesi ve doktor iletişiminin sağlıklı sürdürülmesi gerekmektedir.
Nörolojik hastalıklar nöroloji biliminin kapsamındadır
Nörolojinin İlgilendiği Hastalıklar ;
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Alzheimer (Alzaymır) Nedir? Belirtileri ve Tedavisi
Alzheimer, yaygın olarak ortaya çıkan, beyin hücrelerinin yok olmasına neden olan ilerleyici bir nörolojik rahatsızlıktır. Düşünce, hafıza ve davranış fonksiyonlarının giderek azalmasına sebep olur ve belirtiler yaş ilerledikçe yavaş yavaş kendini gösterir. Başlangıç evresinde sadece basit unutkanlıklarla kendini belli eden hastalık, ileri evrelere ulaştığında ise kişiyi bakıma muhtaç duruma getirebilir. Her unutkanlık Alzheimer değildir ve kesin bir tedavi yöntemi de bulunmamaktadır.
Alzheimer Nedir?
Alzheimer hastalığı her ne kadar yaşa bağlı ve yaşlılık hastalığı gibi görünse de aslında herkes de görülebilen bir hastalık çeşididir. Bilişsel yeteneklerin yıkımına yol açan bir beyin hastalığıdır. İlk zamanlarda sadece ufak tefek durumları unutmayla başlayarak daha sonra daha büyük durumları hatırlamamaya kadar ilerleyen bir süreçtir. Her insan zaman zaman bazı şeyleri unutabilir, ama bu durum geçicidir. Alzheimer hastalığı olan kişilerde ise bu durum kalıcı olabilmektedir. Birey hastalığı ilerledikçe yaşamını kendi başına ilerletemez ancak bir kişinin yardımı ile devam ettirebilir.
Çoğu kişide Alzheimer belirtileri yavaş ilerler. Belirtiler başlarda fark edilemeyebilir. Bazen sadece aile üyeleri geriye dönüp baktığında, belirtilerin ne zaman başlamış olduğunu fark edebilir. Erken tanıda önemli ölçüde tedavi edilebilir. Hastalığının tedavisi için uzman tarafından ilaç tedavisi uygulanabilir. Bu durum hastalığın ilerlemesini geciktirir ve aynı zamanda beyinde uyumu sağlar ve hastanın birine bağımlı olma ihtimalini az da olsa yavaşlatabilir.
Alzheimer Belirtileri Nelerdir?
Öncelikle, Alzheimer belirtileri kısa süreli ufak tefek şeyleri unutmakla başlar daha sonra bu durum ilerler ve kalıcı olan bilgilerin (isimler, adres, özel günler) unutulmasıyla devam eder. Son evrede günlük yaşamın gerekliliklerini tek başına yerine getiremez hale gelir, başka birine, bir yardımcıya bağımlı hale gelir. Alzheimer’ın yaygın olarak görülen belirtilerinden bazıları şunlardır;
Bozuk Hafıza ve Düşünce: Kişi hatırlamakta ve yeni şeyler öğrenmekte zorluk çeker. Hastalığın ileri aşamalarında uzun süreli hafıza kaybı oluşur, yani kişi doğum yeri, mesleği veya aile üyelerinin isimleri gibi kişisel bilgileri anımsayamaz.
Yön Duygusu Yitimi ve Kafa Karışıklığı: Alzheimer hastaları kendi başlarına dışarı çıktıklarında kaybolabilir ve nerede olduklarını veya oraya nasıl geldiklerini hatırlamayabilirler. Daha önceden bildikleri yerleri ve olayları anımsamayabilirler. Tanıdık yüzleri, günün hangi saatinde olduklarını veya hangi yılda olduklarını bile hatırlamayabilirler.
Eşya Kaybetmek: Gözlük, işitme cihazı veya anahtar gibi her gün kullanılan eşyaları koydukları yerleri unuturlar. Ayrıca eşyalarını garip yerlere koyabilirler, örneğin gözlüklerini buzdolabına koymak gibi.
Soyut Düşünme: Bu tür hastalara banka hesabını dengelemek gibi belirli görevleri eskisine nazaran daha zor gelmeye başlayabilir. Örneğin, sayıların anlamını ve onlarla ne yapmaları gerektiğini unutabilirler.
Rutin İşleri Yapmakta Zorlanma: Yeme, giyinme, kendine çekidüzen verme gibi rutin günlük işleri yapmakta zorlanmaya başlar. Günlük işleri de planlayamazlar.
Alzheimer belirtileri bireyin kendisi tarafından anlaşılamayabilir. Bu durum bireyin yakınları tarafından fark edilmelidir. Bu durumun gerekliliklerinin kabullenilmesi ve uzman gözetiminde yardım alınması gerekmektedir. Ayrıca, hastalığın ilk aşamalarında, hastalığın belirtilerinin saptanması zor olabilir. Kişi hafıza, yargılama ve düşünme problemleri yaşar, bu da kişinin çalışmasını ve günlük hayata katılımını zorlaştırır. Sinir hücrelerinin ölümü yıllar içinde yavaş yavaş gerçekleşir.
Alzheimer Türleri Nelerdir?
Alzheimer türleri, bu hastalığının kendi içerisinde ayrıldığı türlerdir. Bu türler, erken, geç ve ailesel olarak üç bölümden oluşmaktadır;
Erken başlayan Alzheimer: Erken başlayan Alzheimer türü, bu hastalığın nadir bir formudur ve 65 yaşından önce başlar. Erken yaşlandıklarından Down sendromu olanlar erken başlayan Alzheimer riski altındadır. Genellikle Down sendromlularda kırklı yaşların sonunda ellili yaşların başında ilk semptomlar görülür. Alzheimer hastası olan daha genç kişilerde beyin anormallikleri görünür.
Erken başlayan Alzheimer, kromozom 14’deki genetik hatayla ilişkili görünür, geç başlayan Alzheimer’ın bununla ilişkisi yoktur. Miyoklonus bir kas veya bir grup kasın seğirmesi veya spazmı erken başlayan Alzheimer hastalarında daha yaygın görülür.
Geç başlayan Alzheimer: Alzheimer hastalarının %90’a yakınında görülür, 65 yaşından sonra başlar. 85 yaşını geçmiş insanların yaklaşık yarısında görülür, kalıtımsal olabilir de olmayabilir de. Geç başlayan demansa sporadik Alzheimer hastalığı da denir.
Ailesel Alzheimer Hastalığı: Alzheimer’ın tamamen genetik olan bir formudur. En azından ailenin iki jenerasyonunda vardır. Çok nadir görülen bu tür Alzheimer hastalarının %1’inde görülür. Çok erken başlar (kırklı yaşlarda) ve açıkça genetik olduğu görülür.
Alzheimer Tanısı Nasıl Konulur?
Genelde unutkanlık ve yaşlılığa bağlı bir durum olarak görüldüğü için bireylerin aklına ilk etapta alzheimer gelmemektedir. Bu yüzden bu hastalığı tanımlamak ancak ileri evrelerde mümkün olabilir. Unutkanlık zamanla ilerler ve bu etapta artık bu hastalığı tespit etmek daha kolay olur. Alzheimer tedavisi için hastanın uzun zaman gözlemlenmesi ve hastalığın doğru tanılanması gerekmektedir. Tanıdan sonra hastaya bu hastalığın seyrini yavaşlatmak ve bazı şiddetli belirtilerini ortadan kaldırmak için ilaç tedavisi uygulanabilir.
Alzheimer Nasıl Tedavi Edilir?
Alzheimer tedavisi, hafıza kaybı, davranış değişiklikleri, uyku problemleri ve diğer Alzheimer belirtilerinin tedavisinde farklı türde ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar hastalığı durdurmaz, fakat semptomları birkaç ay hatta yıl yavaşlatabilir. Tüm bu ilaçların yaşlılarda göze çarpan yan etkileri vardır. 2 sınıftan 4 ilaç özellikle bu hastalığın tedavisi için onaylanmıştır. Kolinesteraz inhibitörleri bilişsel belirtiler için kullanılır. Öğrenme, hafıza ve dikkat için önem taşıyan asetilkolin denilen beyindeki kimyasal ileticinin bozulmasını önler. Hangi ilacın kimde daha iyi işe yarayacağını söylemek güçtür.
Alzheimer her ne kadar geç tespit edilse de tedavi edilebilir. Erken tespit edildiği durumlarda tedavi olumlu sonuçlar verirken geç tanılandığı zamanda da tedavide başarılı olunabilir. Alzheimer hastalarına tedavi için ilaç kullanımı önerilmektedir. Ancak bilinmelidir ki tedavide tamamen iyileşme görülmeyebilir. Yalnızca belirtilerin seyri yavaşlatılır. Hastanın günlük aktivitelerini yavaş yavaş ve kendi başına yerine getirmesi sağlanır.
Hastalar doktorlarıyla beraber hangisinin iyi geldiğini seçmelidir. Halüsinasyonlar, ajitasyon ve uyku problemleri gibi hastalıkla ilişkili davranışsal ve psikiyatrik semptomların tedavisini de kapsayan Alzheimer terapisi çok azdır. Yine de bazı ilaçlar ilave olarak verilebilir.
Hastalığın belirtilerinin yavaşlatılması ve birkaçının ortadan kaldırılması için hastaya uygulanan tedavidir. Her unutkanlığın Alzheimer olmadığını bilmek gerekir ve kesin bir tedavi yöntemi de bulunmamaktadır.
Alzheimer hastası ne kadar yaşar?
Alzheimer hastalığının belirtileri hastalığın süresi, hızı değişiklik gösterebilir ve kişi zamanla kötüye gidebilir. Ortalama olarak, Alzheimer hastası teşhisten itibaren dört ila sekiz yıl hayatta kalır, fakat diğer etkenlere bağlı olarak 20 yıl kadar da yaşamını sürdürebilir.
Alzheimer hastalığı nasıl başlar?
Hastalığın en önemli ve ilk belirtisi unutkanlıktır. Alzheimer hastası olan kişi yakın geçmişteki bilgi, kişi ve olayları hatırlamakta güçlük çeker. Zaman geçtikte kişi daha fazla unutmaya başlar.
Alzheimer hastalığı nasıl geçer?
Alzheimer hastalığının net bir tedavisi bulunmamaktadır. Fakat ilaç ve semptomatik tedavi ve davranışsal tedavi yöntemleriyle Alzheimer hastasının giyinme, yemek, diş, banyo, hijyen, yakınlarını tanıma günlük ihtiyaçlarını oluşan problemlerin azalmasına katkı sağlamaktadır.
Alzheimer son evresinde ne olur?
Alzheimer hastalığının son evresinde kişi, bakıma ihtiyaç duymaktadır. Çevresine karşı ilgisini kaybeder. İletişim kurma konusunda güçlük yaşar ve fiziksel eylemlerini artık yalnız başına yapamaz.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Baş Ağrısına Ne İyi Gelir?
Baş ağrısı, bazen stres kaynaklı baş ağrıları yaşanabileceği gibi şiddetli baş ağrıları ile kişinin günlük hayatı neredeyse durma noktasına gelebilir. Baş ağrıları zaman zaman psikolojik kökenli olabileceği gibi nörolojik rahatsızlıkların da belirtilerinden olabilir. Fakat bu durumun hastalık olarak nitelendirildiği ve kendi içinde çeşitleri olan bir rahatsızlık olduğu unutulmamalıdır.
Baş ağrısının evde doğal ve basit yöntemler olarak nitelendirdiğimiz yöntemlerle hafifletilmesi ve geçirilebilir. Ancak ağrı çok şiddetlenir ise mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır. Baş ağrısına iyi gelen pratik yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz;
Su tüketimi: Bol miktarda suyun tüketimi ağrıyı hafifletmeye ve geçirmeye yardımcı olur. Susuz kalmış bir vücut baş ağrısına neden olabilir. Bu yüzden ağrı yaşandığında ağrı kesici ilaçlardan önce su tüketilmelidir. Unutulmamalıdır ki günlük içilecek ortalama iki litre suyun beden sağlığını koruyucu etkisi vardır. Duş almak da vücudu rahatlatır ve alınacak duşun baş ağrısını hafifletici ve geçirici özelliği bulunmaktadır.
Soğuk kompres: Ağrının geçmesi için soğuk kompres uygulamak faydalı olabilmektedir. Islak bir bez ya da buz torbası başa konulduğunda baş ağrısı geçebilmektedir.
Oksijen almak: Temiz hava almak bulunulan ortamı iyi havalandırmak baş oksijen alımını sağladığı için baş ağrısına iyi gelir. Baş ağrıdığında açık havaya çıkmak çok yararlı olacaktır. Eğer mümkünse yürüyüş yapılması da önerilebilir.
Alkol ve sigaradan uzak durmak: Sigara kullanımı başta ağrı yapabilir bu yüzden sigara kullanmamak baş ağrısına iyi gelecektir. Alkol özellikle ertesi gün çok fazla başta ağrı yapar. Alkol alınmadığı takdirde ağrı yaşanmamış olur. Baş ağrıdığında alkol alınması ağrıları geçirir efsanesi de gerçeklik içermemektedir.
Kafein tüketimi: Bir fincan Türk kahvesi ağrıyı hafifletecektir. Fakat her şey de olduğu gibi kafeinde de aşırıya kaçılmamalıdır. Yoğun kokular ağrıyı tetikleyici olabilir. Parfüm ürünlerinden uzak durulması önerilir. Onun dışında nane ve limon kokusu ağrıyı hafifletir, başı açar. Aynı zamanda içilen suyun içerisine de eklenebilir.
Ayrıca; akupunkturun ağrı kesici olduğu bilinir. Vücutta bulunan bazı özel noktalara yapılacak basınç ve masajla başta oluşan ağrı azalır. Bu noktalar iki kaş arası ve iki gözün ortasındaki noktalardır. Enseye, şakaklara ve alın kısmına yapılacak olan masaj ile hafif veya şiddetli baş ağrılarını hafifletmek ve geçirmek mümkün olabilir. Baş ağrısı migren türünde bir ağrıysa bireyin karanlık ve sessiz bir odada uyuması önerilir. Çünkü migren esnasında birey çok hassaslaşır ve karanlık, sessiz bir ortamın migreni hafifletici etkisi vardır.
Baş Ağrısı Çeşitleri Nelerdir?
Baş ağrıları altta yatan farklı bir sağlık sorunu sebebiyle oluşmaz ve direkt ağrı tablosuyla meydana geliyorsa, bu primer baş ağrısı olarak adlandırılır. Yaygın olarak gözlemlenen tipler ise; migren, gerilim tipi ve küme baş ağrısı çeşitleridir. Birçok türde baş ağrısı vardır;
Gerilim tipi baş ağrısı: Öğleden sonraları sık görülür ve başlangıçta ağrı kesicilere yanıt vermesine karşın sonraları yanıtsız hale gelebilir. Uzun sure ağrı kesici alan hastalarda, ağrı kesicilere bağlı mide ve börek hastalıkları görülebilir. Bu nedenle bu tip ağrılar, ağrı kesicilerden çok özgül tedavi yaklaşımları ile tedavi edilmesi önerilir. Bu tedavi yaklaşımları gerilim ve kaygıyı azaltacak ilaçlar, rahatlama egzersizleri ve psikoterapilerden birini içerebilir.
Küme tipi baş ağrısı: Genelde göz arkasında şiddetli bir ağrı şeklinde kendini gösterir. Ağrı genelde günler süren ataklar halinde gelir yani belli zamanlarda kümelenme eğilimindedir. Beraberinde gözde kızarma ve yaşarma görülebilir.
Migren: Migren de toplumda oldukça sık görülen bir hastalıktır. Genelde tek taraflı ve zonklayıcı ağrıya neden olur. Birlikte bulantı ve kusma görülebilir. Migren ağrısı çok şiddetli olabilir ve bu nedenle kişinin okul ve iş performansında ciddi düşmelere neden olur. Migrenin tedavisinde triptan denilen özel ağrı kesiciler kullanılabilir. Ancak kişide sık ataklar görülüyorsa, bu ataklara bağlı iş, okul ve aile hayatında sorunlar ortaya çıkıyorsa özel migren ilaçlarından faydalanılabilir. Bu ilaçlar beta-blokör denilen tansiyon ilaçları ve epilepsi ilaçları denilen anti-epileptiklerdir.
Gök Gürültüsü Baş Ağrısı: Birden meydana gelen, aniden ve ciddi seyreden ağrı tipidir. Herhangi bir uyarıcı bulgu olmaksızın sinsi bir şekilde kendini gösterir ve yaklaşık 5 dakika boyunca sürer. Özellikle beyindeki kan damarları ile ilgilidir ve en kısa sürede tedavi edilmesi gereken sorunlara bağlı olarak oluşur.
Yüksek tansiyon baş ağrısı: Tansiyonla eşlik eden şiddetli ağrıdır ve mutlaka kontrol altında tutulmalıdır. Tansiyona bağlı baş ağrısı genelde ense kısmında ağırlıklı ağrı görülür. Tansiyonun yükselmesi ile ilişkilidir.
Baş Ağrısı Nedenleri Nelerdir?
Ağrının nedenleri şekline göre değişiklik gösterir. Örneğin; primer tipi baş ağrılarında, genetikliği yatkın bireylerde, çevresel etkenler beyinde bir aktivasyon oluştururlar. Bu aktivasyon, beyin damarlarında genişlik yapar ve kimyasal maddeler açığa çıkar. Bunlar sinirleri uyarır ağrı oluşur.
Sekonder tip baş ağrısının altında ise çeşitli sebepler görülebilir. Örneğin; iltihaplanmalar kan damarlarındaki yıpranmalar, tümörler, yüksek tansiyon sebeplerden yalnızca birkaçını oluşturur. Bu yüzden bu tip ağrılarının nedeninin belirlenmesi oldukça önemlidir. Bunun ile birlikte kadınlarda adet esnasında baş ağrısı da gözlemlenebilir. Bunun dışında ise stres de önemli seviyede etkiler.
Baş Ağrısı Tedavisi
Nörolojik bir problemdir nöroloji uzmanı tarafından bir tedavi planı yapılır. Bugün baş ağrısında etkinliği kanıtlanmış birçok ilaç tedavisi bulunmaktadır. Bunun yanında başın doğru akımla elektriksel uyarımınım migrende etkin bir tedavi olduğu son yıllarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılmıştır. Yapılan çalışmalarda kişiye kendi bedenini kontrol etme yöntemleri öğretilerek baş ağrısında iyi oranda tedavi edilebilmektedir.
Bu nedenle bilimsel yeni kanıtlanmış yeni tedavi yöntemleri kullanılmaktadır. Klasik tedaviler yanında beyin uyarımı ve biyogeribildirim gibi son çıkan ve güncel tedavi yöntemleri uygulanmaktadır. Tedavisinde nöroloji, psikiyatri hekimleri ve psikologlarla birlikte çalışmak gerekmektedir. Multidisipliner bir tedavi yöntemi hastaya uygulanmalıdır. Çünkü bu ağrılara ve çeşitlerine birçok psikolojik rahatsızlık ve stresin neden olabileceği gibi, ruhsal sorunlarda baş ağrısına ve buna bağlı baş ağrısı çeşitlerine neden olmaktadır.
Düzenli egzersiz ve düzenli beslenme çok önemlidir. Düzenli egzersiz ve düzenli beslenme baş ağrısı çeşitlerinin tedavisinde sıklıkla önerilmektedir. Kişinin baş ağrısından ve buna bağlı yaşadıkları baş ağrısı çeşitlerinden kurtulmak için yaşamlarını buna göre düzenlemeleri gerekmektedir.
Tedavide; beyin cerrahisi, diyetisyen, fizyoterapi gibi bölümlerle de baş ağrınızın tipine göre fikir alışverişi yapılmaktadır. Örneğin baş ağrınız bir sinir sıkışmasına bağlıysa beyin cerrahisi ekibi bu sinire basit bir müdahale ile ağrıyı ortadan kaldırabilir. Bazı hastalarımızın baş ağrısına özellikle yedikleri içtikleri gıdalar neden olabilmektedir. Özellikle migren hastalarının ağrıları; alkol, çikolata, işlenmiş gıdalar ve peynirle tetiklenebilir. Diyetteki bu gibi durumların bulunup diyetten çıkarılması da önemli miktarda ağrı azalmasına neden olabilir. Bunun yanındabilhassa kas iskelet sistemli kökenli ağrılarda, örneğin boyunda “kireçlenme” kaynaklı baş ağrılarında fizik tedavi uygulanabilir.
Baş Ağrısına Ne İyi Gelir?
Baş ağrısının evde doğal ve basit yöntemler olarak nitelendirdiğimiz yöntemlerle hafifletilmesi ve geçirilebilir. Ancak ağrı çok şiddetlenir ise mutlaka bir uzmana başvurulmalıdır. Baş ağrısına iyi gelen pratik yöntemleri şu şekilde sıralayabiliriz;
Su tüketimi: Bol miktarda suyun tüketimi ağrıyı hafifletmeye ve geçirmeye yardımcı olur. Susuz kalmış bir vücut baş ağrısına neden olabilir. Bu yüzden ağrı yaşandığında ağrı kesici ilaçlardan önce su tüketilmelidir. Unutulmamalıdır ki günlük içilecek ortalama iki litre suyun beden sağlığını koruyucu etkisi vardır. Duş almak da vücudu rahatlatır ve alınacak duşun baş ağrısını hafifletici ve geçirici özelliği bulunmaktadır.
Soğuk kompres: Ağrının geçmesi için soğuk kompres uygulamak faydalı olabilmektedir. Islak bir bez ya da buz torbası başa konulduğunda baş ağrısı geçebilmektedir.
Oksijen almak: Temiz hava almak bulunulan ortamı iyi havalandırmak baş oksijen alımını sağladığı için baş ağrısına iyi gelir. Baş ağrıdığında açık havaya çıkmak çok yararlı olacaktır. Eğer mümkünse yürüyüş yapılması da önerilebilir.
Alkol ve sigaradan uzak durmak: Sigara kullanımı başta ağrı yapabilir bu yüzden sigara kullanmamak baş ağrısına iyi gelecektir. Alkol özellikle ertesi gün çok fazla başta ağrı yapar. Alkol alınmadığı takdirde ağrı yaşanmamış olur. Baş ağrıdığında alkol alınması ağrıları geçirir efsanesi de gerçeklik içermemektedir.
Kafein tüketimi: Bir fincan Türk kahvesi ağrıyı hafifletecektir. Fakat her şey de olduğu gibi kafeinde de aşırıya kaçılmamalıdır. Yoğun kokular ağrıyı tetikleyici olabilir. Parfüm ürünlerinden uzak durulması önerilir. Onun dışında nane ve limon kokusu ağrıyı hafifletir, başı açar. Aynı zamanda içilen suyun içerisine de eklenebilir.
Ayrıca; akupunkturun ağrı kesici olduğu bilinir. Vücutta bulunan bazı özel noktalara yapılacak basınç ve masajla başta oluşan ağrı azalır. Bu noktalar iki kaş arası ve iki gözün ortasındaki noktalardır. Enseye, şakaklara ve alın kısmına yapılacak olan masaj ile hafif veya şiddetli baş ağrılarını hafifletmek ve geçirmek mümkün olabilir. Baş ağrısı migren türünde bir ağrıysa bireyin karanlık ve sessiz bir odada uyuması önerilir. Çünkü migren esnasında birey çok hassaslaşır ve karanlık, sessiz bir ortamın migreni hafifletici etkisi vardır.
Baş ağrısı için ağrı kesici kullanmak zararlı mı?
Ağrı kesiciler genelde masum ilaçlar olarak kabul edilir. Ama böbrek, mide gibi organlar üzerinde geri dönüşsüz hasarlar bırakabilirler. Baş ağrısı tedavisinde ilaç direk çözüm değildir. Bu nedenle uzun süreli ve düzenli ağrı kesici kullanımından kaçınmak gerekir. Özellikle baş ağrınız için haftada birden fazla ağrı kesici alma ihtiyacı hissediyorsanız bir nöroloji doktoru ile görüşmeniz gerekir.
Çocuğumun başı ağrıdığında ne yapmalıyım?
Çocuklarda baş ağrıları titizlikle ve hızla incelenerek altta yatan tehlikeli durumlar varsa saptanmalıdır. Çok bilinmemesine karşın migren çocuklarda da sık görülen bir hastalıktır ve tedavi edilmezse ciddi okul ve davranış problemlerine neden olur. Çocuklardaki baş ağrıları da erişkindeki gibi ciddiyetle ele alınmalıdır ve tedavi edilmelidir. Ekin bir tedavi için çocuk, nörolojik ve ruh sağlığı açısından değerlendirilmelidir.
Baş ağrım var telaşlanmalı mıyım?
Şu özelliklerden bir ya da birkaçını taşıyan ağrınız varsa hemen nöroloji doktoruna gidin: Özellikle yeni başlayan ve daha önceden yaşamadığınız tipte baş ağrısı, Hayatınızda hiç yaşamadığınız kadar şiddetli baş ağrısı yaşıyorsanız, Gece ağrıyla uykudan uyanma, bulantı, kusma. Bu durumda sizden beyin filmi istenmelidir. Baş ağrısı nadir de olsa beyin tümörleri veya kanamalarının habercisi olabilir. Bu durumda hızla beyin görüntülemesi (MR veya tomografi ) yapılarak sonuca gidilmelidir
Migrenin kesin tedavisi olmadığı ve migren hastalarının ömür boyu ağrı çektiği doğru mu?
Migren hem gençlik hem orta yaş hem de yaşlılık döneminde görülebilen bir rahatsızlıktır. Ancak bazı insanlar yaşamın belirli dönemlerinde daha çok baş ağrısından yakınabilmektedir. Örneğin migren atakları genelde 20’li ve 50’li yaşlarda daha sıktır. Bu nedenle migren yaşam boyu bir hastalık olarak kabul edilebilir ancak şiddeti yaşa bağlı değişiklik gösterir. Migreni tamamen ortadan kaldıracak ve tek seansta uygulanacak bir tedavi bulunmamaktadır. Ancak migren için elimizde birçok önleyici tedavi bulunmakta ve bu tedaviler düzenli uygulandığında kişinin hemen hemen ağrısız bir yaşam sürmesi sağlanabilmektedir. Bu nedenle migren hastaların bilmesi gereken en önemli gerçek ağrıyla yaşamanın kader olmadığıdır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Demans Nedir? Belirtiler ve Tedavisi
Dünya Sağlık Örgütüne göre 50 milyondan fazla kişinin demans hastalığına yakalandığı tahmin edilmektedir. Ayrıca, dünya çapında yedinci önde gelen ölüm sebepleri arasında yerini almıştır. Özellikle yaşlı kişilerde görülen bu hastalık, engellilik ve bağımlılığın önemli sebeplerinden biridir. Özellikle, alzheimer hastalığı en sık görülen demans türüdür. Hafızayı, düşünmeyi ve sosyal becerileri olumsuz etkilemektedir ve belirtileri erken görebilmek tedavi için oldukça önemlidir.
Demans Nedir?
Demans hastalıkları, çoğu kez yaşa bağlı olarak gerçekleşen durumlardır. Buna Alzheimer eklenebilir. Alzheimer bu durumun yüzde altmışlık kısmını kapsamaktadır. Demans olarak ifade edilen hastalıklardan bazıları şöyledir;
- Damar tıkanıklığına bağlı olarak gelişen vasküler demans
- Nörolojik hastalıklardan Parkinson hastalığına bağlı gelişen demans
- Tümörler
- Hidrosefali
- Çeşitli vitamin eksikliklerine bağlı gelişen demans
- Çeşitli kan hastalıkları anemi vb.
- Alzheimer hastalığı
- Hormon hastalıklarına bağlı gelişen demans
Demans Belirtileri Nelerdir?
Demans rahatsızlığının en belirgin semptomları hafızaya yeni kaydedilen bilgilerin unutulmasıdır. Bunun dışında bir insanın, demans hastası olarak görülmesi için aşağıdaki işlevlerden en az ikisinde bozulma meydana gelmelidir;
- Bellek
- İletişim ve dil
- Odaklanma ve dikkat etme yeteneği
- Muhakeme ve yargı
- Görsel algı
Kendinizde veya çevrenizde hafıza problemleri veya yukarıda belirtilen düşünme becerilerinde bir bozukluk yaşanıyorsa, bunun sebebinin ne olduğunu öğrenmek için en kısa zamanda bir uzmana başvurmak gerekebilir.
Demans Evreleri Nelerdir?
Demans evreleri, kişinin yıl içerisinde hastalığının seyrini gösteren düzeylerdir. Demans evreleri kapsamlı ve detaylı olarak incelenebilir. Demans hastalığı yıllar içerisinde değişik olarak ilerler. Hastalara göre değişir. Hastalığın ilerlemesinde 2 çeşit ölçek kullanılır. Bunlar kapsamlı olarak üç ölçekli ve daha detay olarak New York Üniversitesi’nden Dr. Barry Reisberg tarafından geliştirilen Yedi Evrelik Reisberg Ölçeğini kullanarak tanımlanır. Bu evreleri şu şekilde sıralayabiliriz;
- Evre Bilişsel Bozukluk Yoktur: Kişinin hafızasında ve davranışlarında herhangi bir anormal durum görülmez. Çevresi tarafından fark edilmez. Herhangi bir hasar söz konusu olduğunda kişi bunu önemsemeyebilir.
- Evre Çok Hafif Bilişsel Bozukluk: Bilişsel değişiklik az hissedilir. Güncel olaylar unutulabilir. Kişisel eşyaları farklı yerlerde unutma olayları sıklaşır. Bu evrede unutkanlıkla ilgili sorunlar yaşlılık belirtisi olarak algılanır ve doğal bir sonuç olarak düşünülür.
- Evre Hafif Bilişsel Bozukluk: Bilişsel değişiklik orta düzeyde hissedilir. Önceki evrelerde doğal sonuç olarak düşünülen olaylar kişinin yaşamını olumsuz olarak etkilemeye başlar. Kişinin çevresi tarafından değişiklikler fark edilmeye başlar. Kişi bu sorunları önemsemez ve gizlemeye başlar. Hastalığı erken evrede teşhis etmek zordur.
- Evre Orta Derece Bilişsel Bozukluk: Alzheimer başlangıcı olarak kabul edilir. Kişi hesaplamalarla ilgili sorun yaşar. Rutin işlerde aksamalar başlar ve çevresindekileri tanımaya devam eder. Teşhis konsa bile hasta bu durumu kabullenmeyebilir. Olduğunun aksine huysuzluk ve sinirlilik durumu artar. Hasta içine kapanmaya başlar.
- Evre Orta Derece Şiddetli Bilişsel Bozukluk: Demans evreleri arasında orta-şiddetli düzey olarak kabul edilir. Kişi kişisel sorun çözme yetisini kaybetmeye başlar. Olay örgülerini birbirine karıştırır. Ciddi anlamda unutkanlıklar başlar. Unutkanlıklara bağlı olarak karşısındakini suçlama eğilimindedir.
- Evre Şiddetli Bilişsel Bozukluk: Demans evreleri arasında şiddetli düzey olarak kabul edilir. Yaptıkları davranışların farkına varamazlar. Yakınlarının isimlerini hatırlamazlar ama simaları tanıdık gelir. Kişi temel ihtiyaçlarını yerine getirmede zorlanır ve yardım almaya gereksinim duyar. Kişi olmamış bir olayı olmuş gibi hatırlama, sanrı görme gibi psikolojik sıkıntılarla karşılaşmaya başlar.
- Çok Şiddetli Bilişsel Bozukluk: Demans evreleri arasında çok şiddetli düzey olarak kabul edilir. Hasta motor becerilerini yitirir. Yardım almadan temel ihtiyaçlarını yerine getiremez. Hastalık çok ilerlediği için kişi oturmayı, yemek yemeyi unutur ve yatağa bağlı hale gelir. Tuvalet ihtiyacını karşılayamaz ve altına kaçırma durumu sıklaşır.
Demans Nasıl Tedavi Edilir?
İlerleyici demans çeşitlerinin birçoğunun tedavisi yoktur. Belirtileri yönetmenin bir takım yolları vardır. Dolayısıyla demans tedavisi hastadaki belirtilerin kontrol altında tutulması ve hastanın yaşam kalitesinin yükselmesini sağlamaktır. Hastalığa eşlik eden depresyon, halüsinasyon, uyku bozukluğu gibi problemler hastada mevcut ise bu problemlere yönelik ilaçlar da tedaviye eklenebilir, kolinesteraz inhibitörleri ve memantin gibi ilaçlar kullanılabilir. Demans hastalarının sağlıklı bir hayat devam edebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılması gerekebilir. Örneğin; ev içerisinde hastanın düşmesine sebep olabilecek eşyalar ortadan kaldırılabilir. Bazı durumlarda kesici aletlerin de güvenlik nedeniyle hastanın ulaşamayacağı yerlere koyulması gerekebilir.
Demans nedir?
Demans; hafızayı, düşünmeyi ve sosyal becerileri olumsuz yönde etkileyen bir grup belirtileri olarak adlandırılır. Demans tek bir hastalık değildir. Aksine birçok türü mevcuttur. En sık görülen türü ise Alzheimer demansı bütün demansların yaklaşık %60 ila %80’inden sorumlu olarak ortaya çıkar.
Alzheimer ve demans aynı şey mi?
Pek çok insan Alzheimer Hastalığı ve Demans terimlerinin aynı anlama geldiğini düşünebilir. Fakat nörobilim alanında bulgu ve tedavi ile ilgili son gelişmeler bu durumun netleşmesini sağlamıştır. Alzheimer ve demans aynı şey değildir. Alzheimer, demansın bir çeşididir.
Demans atağı nedir?
Demans; öğrenme, bellek, oryantasyon, dil fonksiyonları ve kişilik gibi mental işlevlerin bozulması ile uyumludur ve sosyal ve iş yaşamını olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Hastalık yavaş yavaş başlar ve ilerleyici özelliğe sahiptir.
Demans hastalığı nasıl anlaşılır?
Demans teşhisi için pek çok fazla bilişsel mecrada etkilenme yaşanması gerekir. Bilişsel alanlardaki bozukluk günlük yaşam aktivitelerini olumsuz hale getirir. İş yaşamının olumsuz etkilenmesi, günlük cihazların kullanımı, aktiviteler, ev işleri ya da kişisel bakım gibi durumlarda ciddi bir bozulma gözlemleniyorsa demans tanısı düşünülebilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Epilepsi Nedir? Nöbeti, Çeşitleri ve Tedavisi
Nörolojik bir hastalık olan epilepsi, halk arasında sara hastalığı olarak da bilinir. Epileptik nöbetler ile ortaya çıkan bu hastalıkta, nöbetler yaşanır. Bir epilepsi hastasının nöbetinde çeşitli bulgular olur. Örneğin yere düşme, tüm bedenin titremesi, kasılması, bilincini kaybı görülebilir. Dışarıdan anlaşılması zor olan bu duruma, beyindeki sinir hücrelerinde geçici olarak meydana gelen anormal aktivite neden olur.
Epilepsi hastalığı oldukça sık rastlanan bir hastalıktır. Öyle ki, hastalığın görülme sıklığı genel toplumda %0,5 ile %1 olarak belirtilir. Halk arasında sara hastalığı olarak bilinmektedir. Hastalık nöbetlerle kendimi gösterir. Bu nöbetlere neden olan şeye ise, bir nevi elektrik kaçağı diyebiliriz.
Beyindeki sinir hücrelerinde dengeli olan elektrik akımında normal dışı hareketler meydana gelir. Bu durum da kişide şuur kaybı, bedenini kontrol edememe gibi durumlar yaratır. Temel özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz;
- Epilepsi en sık görülen dördüncü nörolojik hastalıktır.
- Epilepsi görülme sıkılığında, kadın ya da erkek arasında fark yoktur ve her yaştan insanı etkiler.
- Epilepsi yerine nöbet, sara gibi isimler kullanıldığı da olur.
- Epilepsi öngörülemeyen nöbetlerle karakterizedir ve diğer sağlık sorunlarına neden olabilir.
- Epilepsi, kişiden kişiye değişen çok çeşitli nöbet tipleri ve tedavi yanıtı olan bir spektrum hastalığıdır.
- Epilepsi ile ilgili yanlış anlaşılmalar, genellikle nöbetlerden daha kötü olan zorluklara neden olur.
Epilepsi Çeşitleri Nelerdir?
Epilepsi sendromları, bir dizi özellik ile tanımlanır. Bu özellikler, kişinin fark edeceği problemler olan semptomları içerebilir. Ayrıca, doktorun muayene sırasında veya laboratuvar testleriyle bulabileceği işaretler de epilepsi çeşidini tanımlamaya yardımcı olur. Epilepsi çeşitleri şu özelliklere göre tanımlanır;
- Nöbet tipi veya tipleri
- Nöbetlerin başladığı yaş
- Nöbet nedenleri
- Nöbetlerin kalıtımsal olup olmadığı
- Beynin dâhil olduğu kısımlar
- Nöbetleri tetikleyen faktörler
- Ne kadar şiddetli ve nöbet sıklığı
- Günün zamanına göre nöbet paterni
- EEG’de (elektroensefalogram) nöbetler sırasında ve arasında görülen belirli desenler
- Beyin görüntüleme bulguları, örneğin, MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme) veya BT (Bilgisayarlı Tomografi) taraması
- Genetik bilgi
- Nöbetlere ek olarak diğer bozukluklar
- İyileşme veya kötüye gitme ihtimalleri, şeklindedir.
Bu özelliklere göre tanımlanan epilepsi çeşitleri ise şöyledir;
İyi Huylu Rolandik Epilepsi: Çocukluk çağı epilepsi türlerinden biridir. Ağızdan salya gelmesi, uykudan uyanıp konuşamama, dudağın bir yana doğru eğilme gibi belirtilerle ortaya çıkar. Genellikle ergenlik dönemine geçildiğinde hastalık da atlatılır.
İyi Huylu Oksipital Lob Epilepsisi: Çocukluk çağı epilepsileri arasında yer alan bu epilepsi türünde, görsel bozukluk yaşanma ve uzun süre bir odaklanıp kalma gibi belirtiler görülür.
Temporal Lob Epilepsisi: Yetişkinlerde görülen epilepsi türlerinden biri olan bu epilepsi de bilinç kayıpları ve tuhaf davranışlar en belirgin özelliklerdir.
Çocukluk Çağı Absans Epilepsisi: İlkokul çağında sıklıkla görülen bu epilepsi türünün en belirgin özelliği 5 saniye ile 1 dakika sürebilen dalgınlıklardır.
Juvenil Myoklonik Epilepsi: Ergenlik döneminde görülen bir epilepsi türüdür. Sabahları ani irkilmeler, elindekini düşürme gibi belirtiler öne çıkmaktadır.
Frontal Lob Epilepsisi: Beyindeki frontal lob bölgesinde oluştuğu için bu adı almıştır. Nöbetler ani şekilde ortaya çıkar.
İyi Huylu Ailesel Bebeklik Çağı Epilepsisi: Yeni doğan bebeklerde görülen genellikle genetik nedenli epilepsi türüdür.
Işığa Duyarlılık Gösteren Fotokonvulsif Epilepsi: Nadir görülen bir epilepsi türüdür. Bu epilepside ışığa aşırı duyarlılık söz konusudur.
İnfantil Spazm: 1 yaş öncesi bebeklik döneminde görülür. Vücudun öne ve arkaya kasılması en belirgin özelliktir.
Epilepsi Nedenleri Nelerdir?
Epilepsinin birçok farklı nedeni olabilir. Bazı durumlarda hastalığın nedeni tam olarak belirlenemeyebilir. Genel olarak epilepsi nedenleri şöyledir;
- Hipokampal skleroz
- Santral sinir sistemi enfeksiyonları
- Beyin tümörleri
- İmmun aracılı inflamasyonlar
- Beyin damarlarında gelişimsel bozukluklar
- Beyin damarlarında gelişimsel bozukluklar
- Genetik yatkınlık ve kalıtımsal hastalıklardır.
Epilepsilerin bazıları beynin belli bölgesinde bozulma sonucu bu bölgeden yayılan bir elektriksel aktivite sonucu oluşur. Bu duruma beyin tümörleri ve travmalar sonucunda ortaya çıkan epilepsiler örnek olarak verilebilir. Bazı epilepsi tiplerinde de tek bir bölgede hasar yoktur. Epilepsi nöbeti beynin tamamında birden başlar. Çocuklukta başlayan epilepsiler genelde bu tiptedir. Epilepsi çeşitleri de kişiden kişiye farklılık göstermektedir bu durumu epilepsinin nedenlerini ve sebeplerine de etki etmektedir. Çünkü her epilepsi kişide aynı belirtileri göstermemektedir.
Epilepsi Belirtileri Nelerdir?
Epilepsi beyin sistemini etkilediğinden beynin yönettiği birçok fonksiyonu bozabilir. Nöbet belirtileri farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Epilepsi belirtileri arasında şunlar bulunur;
- Geçici olarak zihinde karışıklık ve davranış tutarsızlıkları
- Konuşmada ortaya çıkan bozukluklar
- Kısa zamanlı bilinç kayıpları
- Psikolojik sorunlar yaşanması
- İstemsiz titremeler
- Kontrol edilemeyen kol ve bacak hareketleri
- Aniden düşme
Epilepsi nöbeti sırasında en sık gördüğümüz belirti şuur kaybıdır. Epilepsi nöbetinde, şuur kaybına ağızda kayma, başta dönme, kol ve ellerde otomatik hareketler eşlik eder. Büyük nöbet dediğimiz daha ciddi nöbetlerde yere düşme ve vücutta şiddetli kasılmalar görülür. Böyle durumlarda dil veya dudağı ısırma, idrar kaçırma da eşlik edebilir. Çocuklukta görülen bazı nöbetlerde kasılma olmaksızın sadece göz dalması görülebilir.
En sık bulgusu şuur kaybı, düşme ve vücutta kasılmadır. Nöbetler gündüz veya gece uykusunda gelebilir. Genel olarak ne zaman epilepsi belirtisi olduğu anlaşılmaz.
Ne zaman geleceği bilinmez ancak bazı hastalar nöbetlerin geleceğini hissedebilir. Bazı hastalarda düşme ve kasılma olmadan sadece dalma şeklinde epilepsi nöbeti de görülebilir. Epilepsi çok farklı bulgularla kendini gösterebilir. Bu bulgular kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Bu durumda yapılacak olan şey bir uzmanla tedaviyi yürütmektir.
Epilepsi Tanısı Nasıl Konur?
Epilepsi tanısının konabilmesi için, hastanın atakları nasıl yaşadığının öğrenilmesi gerekir. Bu nedenle ataklar sırasında neler yaşandığı ayrıntılı olarak tespit edilmelidir.
Bununla birlikte nöbet şüphesi varsa Elektroensefalografi (EEG) ile elektrik dalgalarının kaydedilmesi sağlanır. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) ve Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BT) tanı için kullanılan diğer tetkiklerdir.
Epilepsinin türünün anlaşılması için nöbetlerin nasıl ve ne sıklıkla geçirildiğinin anlaşılması gerekir. Günümüzde cep telefonları bu duruma yardımcı olabilir. Nöbet anının kameraya alınması, nöbetin nasıl olduğunu doktorun görmesini sağlayabilir.
Epilepsi Tedavisi Nasıl Yapılır?
Epilepsi doğru tedavi yöntemleriyle kontrol altına alınabilen bir hastalıktır. Günümüzde çok gelişmiş tedavi yöntemleri bulunuyor. Epilepsi tedavisi nasıl yapılır, sorusu hastanın yaşadığı epilepsi nöbetlerine bağlı olarak farklı cevaplanabilir. Ancak genel olarak epilepsi tedavi yöntemlerini şöyle sıralayabiliriz;
- İlaçla tedavisi
- Cerrahi tedavi
- Diyet tedavisi
- Nörostimülasyon cihazları uygulamaları
- Tamamlayıcı sağlık yaklaşımları
- Klinik denemeler, şeklindedir.
Farklı nöbet tiplerine göre farklı ilaç tedavisi uygulanır. Tek ilaç en üst doz yaklaşımı ilaçla tedavinin temel aldığı yaklaşımdır. Ketonojik diyet yüksek yağ, düşük protein ve düşük karbonhidrat içeren, hastaların iyileşmesinde etkili olan bir diyettir.
Epilepsi hastalığının tedavisinin en önemli adımı epilepsi tanısının konulmasıdır. Tanısı konulduktan sonra epilepsinin hangi epilepsi çeşitleri içerisinde yer aldığı tespit edilir. Epilepsi çeşitleri tespit edildikten sonra epilepsi çeşitlerine göre epilepsi tedaviyi edilmeye çalışılır. Epilepsi çeşitleri içerisinde yer alan epilepsi türünün tedavisinde en önemli tedavi şekillerinden birisi de ketojenik diyettir. Bunun dışında epilepsi çeşitleri içerisinde uygun doz ve uygun ilaç kullanılması gerekmektedir. Diğer tedavi seçeneği ise uygun epilepsi çeşitlerine ve uygun hastaya yapılabilen epilepsi cerrahisidir.
Epilepsi Nöbeti Sırasında Ne Yapılmalıdır?
Günlük hayatta epilepsi hastaları her yerde her an nöbet geçirebilirler. Epilepsi nöbeti sırasında ne yapılmalıdır, konusunda bilgi sahibi olmak oldukça önemlidir. Nöbet geçiren birini gördüğünüzde yapmanız gerekenler şunlardır;
- Her şeyden önce sakin olmak gerekiyor. Sonra ilk iş hastanın kendisine zarar vermeyeceği bir pozisyona getirilmesidir.
- Zorla hastanın istemsiz hareketleri durdurulmaya çalışılmamalıdır.
- Hastanın çenesini kapatmaya ya da dilini dışarı çıkartmaya çalışmamalıdır.
- Hastanın üzerinde sıkan rahatsız eden kıyafetler varsa çıkartılmalı ya da gevşetilmelidir.
- Hastaya su içirmemelidir. Çünkü bu hastanın boğulmasına neden olabilir.
- Hastayı daraltacak yakınlıkta kalabalık oluşturulmamalıdır.
- Bunun geçici olduğunu bilmeli ve hastayı rahat bırakarak gözlenmelidir.
Epilepsi Hastaları Nelere Dikkat Etmelidir?
Epilepsi hastalarının durumlarıyla ilgili bilinçli olmaları çok önemlidir. Bu hastalıkla mücadele etmenin en önemli adımı hastalığı, nöbetleri tanımaktır. Epilepsi hastaları nelere dikkat etmelidir sorusunu şöyle yanıtlayabiliriz;
- Tedaviniz için verilen ilaçları düzenli olarak tam saatinde alın.
- Düşme ihtimalinize karşı sert zeminlerden uzak durun.
- Üzerinizde epilepsi hastası olduğunuzu belirten bir kart taşıyın.
- Banyo yaparken kapıyı kilitlemeyin.
- Aşırı ışıktan kaçının.
- Uykusuz kalmayın. Çok yorulmayın.
- Ani düşmelerde kafa darbesi almamak için önlem alın.
- Nöbetleriniz devam ediyorsa araç kullanmayın ve araç kullanmadan önce mutlaka doktora sakıncası olup olmadığını sorun.
Epilepsinin tamamen iyileşmesi her hastada mümkün olmamakla birlikte hastaların büyük çoğunluğunda tedavi ile nöbetler kontrol altına alınabilir. Ancak hasta sürekli doktor kontrolünde olmalı ve hastalığın seyri dikkatli şekilde izlenmelidir.
Epilepsi nöbeti sırasında hastanın dışında çevresinde olan kişilerin ilk müdahalesi çok önemlidir. Kişiye zarar verecek şeyler yapmaktan kaçınılmalıdır.
Epilepsi Nöbeti
Epilepsi nöbeti beyin bir bölgesinden veya tamamından aynı anda başlayan anormal elektriksel aktivite sonucu oluşur. Bu aktivite sonrası beyin fonksiyonları kısmen veya tamamen bir süreliğine bozulur. Nöbetler genelde birkaç dakika sürer ancak 5 dakikadan uzun sürerse ambulans çağırılarak acil hastaneye gidilmelidir. Hastalar nöbet sonrasında uyansalar da tam olarak kendilerine gelmeleri uzun sürebilir.
- Düzenli uyumaları
- Alkollü içeceklerden uzak durmaları
- Uzun süreli ve yakında televizyon izlememeleri
- Denize girdiklerinde deniz suyu diz boyunu geçmemeli
- Çay, kola ve kahve gibi kafeinli içecekleri sık tüketmemeleri
- Epilepsi nöbeti bitene kadar motorlu taşıtları kullanmamaları
- İlaçları düzenli bir şekilde kullanmaları
- Stresten uzak durmaları gerekmektedir.
Epilepsi hastalığı için ne zaman uzmana başvurulmalıdır?
Herhangi bir epilepsi nöbeti geçirilmesi durumunda hemen nöroloji uzmanına başvurmak gerekir. Epilepsi nöbeti sırasında hastaya müdahale edilmeden etrafında epilepsi nöbeti sırasında kişiye zarar verebilecek şeyler uzaklaştırılmalıdır.
Epilepsi ilaçları hangileridir?
Birçok epilepsi ilacı bulunmaktadır. Epilepsi ve epilepsi nöbeti için en sık kullanılan ilaçlar valproik asit, karbamazepin, fenitoin, levetirasetam, lamotrijin ve topiramat etken maddelerini içerenlerdir. Bu ilaçlar beyindeki anormal elektriksel boşalımları durdurarak nöbetleri baskılar.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Beyin Krizi (felç/inme) Nedir?
İnme; Beyni besleyen atardamarlarda tıkanıklık olması sonucu vücudun bilişsel işlevlerini yerine getirememesi durumudur.
İnme Nasıl Oluşur?
İnme beyinde meydana gelen damarlarındaki problemlere bağlı beyinde ortaya çıkan fonksiyon bozukluklarını tanımlar. Damarsal hastalıklar ülkemizde ölüm nedenleri arasında birinci sırada gelmektedir. Beyin damarlarındaki hastalıklar ise kalp damarlarındaki tıkanıklıklardan hemen sonra ikinci en sık ölüm nedeni olarak karşımıza çıkar. Ölüme neden olmasının yanı sıra inmeler aynı zamanda ciddi engellilik, iş göremezlik ve bakım ihtiyacı nedenleri arasındadır.
Özellikle inmelerden sonra meydana gelen felçler, yani vücudun bir uzvunun güçsüzleşmesi, oldukça sık görülen ve kişinin iş yapabilme kapasitesini önemli ölçüde etkileyen bir durumdur.
İnmenin Türleri Nelerdir?
İnmelerin bazı alt tipleri bulunmaktadır;
Bunlar tıkanıklıklar ve kanamalar olarak isimlendirilir.
Tıkanıklık tipinde; Beyindeki bir damarın içi çeşitli nedenlerle tıkanarak beyin dolaşımı bozulur.
Kanamalarda ise; Bir damardan beyin dokusu içine kan sızıntısı olur.
İnmenin Belirtileri Nelerdir?
Nedeni ne olursa olsun inmelerin belirtileri birbirine benzer.
Bunlar;
- Güçsüzlük yani felç
- Konuşma bozukluğu yani afazi
- Görme ve diğer algılama bozukluğu
- Denge ve yürüme bozuklukları
- Bazı inmeler sonrasında ise özellikle bilişsel işlevler bozularak bunama durumu oluşabilir.
İnme Nasıl Tedavi Edilir?
İnmenin (Felçlerin) tedavisi bugün için, kalp krizlerinde olduğu gibi artık “acil”dir. Bundan dolayı, artık felçlere “beyin atağı, beyin krizi” denmektedir.
Yeni geliştirilen tedavi yöntemleriyle artık, beyin damar tıkanıklığına neden olan pıhtı çözülmeye çalışılmakta ve beyin damar tıkanıklığına bağlı gelişen beyine kan akımı azalması ve doku hasarı önlenmeye çalışılmaktadır.
Bu yeni tedavi yöntemi, sadece ilk 3 saat içerisinde uygulanabilmektedir. Dolayısıyla, artık felçli hastalar, kalp krizleri gibi acil servislere hızla ulaştırılmalı ve beyin görüntüleme teknikleriyle, damar tıkanıklığına mı beyin kanamasına mı bağlı felç olduğu ortaya konulmalıdır.
Eğer damar tıkanıklığına bağlı inme (felç) ise ve hasta da ilk 3 saat içinde bu tedaviye uygun hale getirilebilmiş ise pıhtı çözücü tedavi uygulanabilmektedir. Dolayısıyla bu pıhtı çözücü tedaviyle artık “zaman beyindir” deyimi ortaya çıkmıştır. Kaybedilen her saniye beyinde geri dönüşümsüz hasarlar bırakmaktadır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Kas hastalıkları
genetik sebeplerin dışında biyolojik nedenlere de bağlı da gelişebilmektedir. Nedeni tam olarak bilinmemektedir.
Kas hastalığı nedir?
Kas Hastalıkları ( Myopati ) Kas hastalıkları (myopati), kas liflerinin hastalığına bağlı olan çoğu zaman kaslarda güçsüzlük, incelme bazen ağrı ya da krampların görüldüğü hastalıklardır. Miyotonik Distrofi: Myotonik distrofi erişkin yaşta en sık görülen kalıtsal kas hastalığıdır.
En çok bilinen ve en yaygın kas hastalığı hangisidir? En yaygın kas hastalığı; genetik olanlarda en sık olarak Duchenne Müsküler Distrofi, genetik olmayanlarda da Miyastenia Gravis ve İnflamatuar Miyozitlerdir.
Kas hastalığının önlenmesi mümkün müdür?
Kas hastalıklarının genetik olanlarının önlenmesi şuan tıbben mümkün olmamakla birlikte sadece ilaçlarla hastalığın hızını yani seyrini yavaşlatmak mümkündür. Genetik olmayan kas hastalıklarında ise iyileşme daha mümkün olmaktadır.
Kas hastalığının tedavisi mümkün müdür?
Genetik olmayan kas hastalıklarının tedavisi mümkündür. Genetik ( kalıtımsal ) olan kas hastalıkları genellikle çocuklarda ergenlerde ve erişkin hastalarda nadiren de olsa yaşlı bireylerde de görülmektedir. Çocuk ve ergenlerde yürüme bozukluğu olduğunda ilk olarak kalıtımsal bir hastalık olduğunun düşünülmesi gerekmektedir.
Kas hastalıklarının tedavide hangi yöntemler kullanılmaktadır?
Tedavide; basit ilaçlar, Kortizon, IVIG veya kan değişimi uygulanabilir. Ayrıca bazı hastalarda uzun sürebilen koruyucu tedavi de verilmektedir. Bu tedaviler, hastanın hangi tür kas hastası olduğu teşhis edildikten sonra verilmektedir. Çünkü bazı kas hastalıkları vücuttaki eksik olan maddelerle ilgili olabilmektedir. Bu eksik madde vücutta tamamlandığında hastalık tedavi edilmekte ve yaşam süresi uzatılabilmektedir.
Kas hastalıklarında nasıl tanı nasıl konulur?
Tanıda muayene, kan tahlilleri ve EMG dediğimiz tetkiklerin yapılması gereklidir.
Kas Hastalığında belirtiler nedir?
Kas Hastalığı kuvvetimizi sağlayan organlarla ilgilidir. Bu organlar; omurilik, omurilikten çıkan sinirler ve bu sinirlerin beslediği kaslardır. Esas olarak kasın hastalığı olabildiği gibi, bu kasları kontrol eden sinirlerin omurilikteki başlangıç noktaları veya kasla karşılaşma noktaları da olabilmektedir. Hastalığın kaynaklandığı yerleşime göre de bulgular değişiklik gösterebilir. Hepsinde ortak olan bulgu kuvvetsizliktir. Genellikle kas hastalıkları kendisini yürüme güçlüğü olarak belli eder. Bazı durumlarda göz kapağında düşüklük, göz hareketlerinde sınırlanma gibi belirtilerde bunlara eklenmektedir. Seyrek olarak da olsa kalp ve solunum kaslarını da etkilemektedir. Bu yüzden takip edilmesi ve bu durumlar oluşmadan ya da ilerlemeden önlem alınması gerekmektedir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
MS (Multiple Skleroz) Nedir?
MS (Multiple Skleroz) nedir, Bağışıklık ya da bedenimizin savunma sisteminin sinir sistemini (beyin, omurilik) zedelemesi ve onu yabancı kabul ederek saldırması ile ortaya çıkan bir hastalıktır.
Normalde sinir sitemimiz, bağışıklık sisteminden uzakta, adeta saklı bir ortamdadır. Ancak, sebebini tam olarak anlayamadığımız nedenlerle, baştan ve kontrolden çıkan bağışıklık sistemimiz, kendi sinir sistemine saldırmakta ve hasarlar oluşturmaktadır. Hasarların yerleşimine göre şikâyet ve bulgular da değişken olmaktadır. MS bağışıklık sistemi hastalığı olduğundan, MS tanılı kişilerde, diğer bağışıklık sistemi hastalıkları da sık izlenebilir.
Tablo. MS ile birlikteliği sık olan diğer hastalıklar
- Tiroit/guatr
- SLE
- M. Gravis
- D. Mellitus/Şeker hastalığı
- Ankilozan spondilit
- Enflematuar barsak hastalığı
- Skleroderma
- Behçet hastalığı
MS Belirtileri Nelerdir?
- Hastalığın en sık başlangıç belirtisi duyusal-hisle ilgili şikâyetlerdir. Genellikle, elimi ayağımı hissetmiyorum değil de uyuşma-karıncalanma-keçelenme tarzında olur. Duyusal belirtiler, anlık izlenen belirtiler olarak hastaların %50-70’inde ortaya çıkar.
Duyusal belirtiler:
- Uyuşma
- Karıncalanma
- İğnelenme
- His azalması
- Gerilme
- Uyuşturulmuşluk hissi
- Kum üzerinde yürüme hissi
- Kaşınma
- Yanma
- Elektriklenme
- Yüze ani vuran elektrik çarpması
- Boyundan sırta ve ayaklara ani elektrik çarpması şeklinde olabilir.
- Duyusal şikâyetlerin ardından en sık, güç (motor) kayıpları ile kendini gösterir. Kuvvet ya da güç sorunları ile ilgili belirtiler, başlangıçta hastaların %32-40’ında görülmesine karşın, yıllar içerisinde %60 hasta değişik ağırlıklarda güç kayıplarına maruz kalır. Bu doğrudan bir uzuvda kuvvet kaybı şeklinde olabileceği gibi, “ağırlaşma”, “sertleşme”, “direnç gösterme” veya “ağrı” şeklinde de olabilir. Bu tür belirtiler sıklıkla bacaklarda başlar.
- Üçüncü sırada ise, görme kayıpları ya da bozuklukları ile (optik nörit = görme siniri iltihabı) kendini ortaya koyar. Bu hastaların %15-20’ünde başlangıç belirtisidir. Genelde tek taraflı görmede zayıflama şeklinde başlar. Bulanık görmeye, ışık rahatsızlığı ve göz hareketleri ile olan göz ağrısı eşlik eder. Bu duruma renk görme kaybı da sıklıkla eklenir. Siyah-beyaz görme oluşabilir. Görme sinirinin etkilenmesi, göz küresinin hemen arkasındaki görme siniri başlangıcı iltihabı şeklinde (papillitis) olabileceği gibi, sinirin gözden çıktıktan sonra daha uzak kısımlarını da etkileyebilir (retrobulber nöritis). Bu etkilenmelere rağmen körlük nadirdir.
Görme siniri tek başına, ilk başlangıç belirtisi olarak tutulabileceği gibi geç dönemlerde, MS tanısı olan kişilerde de etkilenebilir. İlk olarak görme siniri etkilendiğinde ya da hastalık belirtisini ilk görme siniri etkilenmesi ile gösterdiğinde, bazı durumlarda, MS gelişimi riski yükselir: 20-40 yaş arası ve kadında ortaya çıkması, omur ilik sıvısında oligoklonal bant denen testin pozitif sonuç vermesi, tekrarlayıcı olması ve eMaR görüntülemede beyinde plakların izlenmesi durumunda MS gelişim riski yüksektir (%36). Buna karşın, normal beyin MR ve oligoklonal bant testinin negatif çıkması durumunda bu risk %6’nın arlındadır.
Özellikle genç bir kişide akla MS getirebilecek belirtiler şöyle sıralanabilir:
- Tek taraflı görme kaybı
- Tam olmayan omurilik zedelenmesi
- Yüzde ani-şiddetli elektrik çarpar ağrı
- Nedeni belirsiz aşırı yorgunluk
- Sıcağa duyarlı, sıcakta artan nörolojik şikayetler
MS Atağı Nedir?
MS ortaya çıkış şikâyetlerinin ayrı zamanlarda, önceden tahmin edilemeyen şekilde ortaya çıkmasına atak denir. Klinik bulgulardan bir ya da bir kaçının en az 24 saat süreyle ortaya çıkması ve bunların arasında en az 1 ay süreyle devam etmesidir. Saat, gün, hafta ve aylarca ataklar sürebilir. Genellikle ardından düzelme dönemi ortaya çıkar. Hastaya ve hastalığın tipine göre ataklar değişmekle birlikte, atakların ne zaman ve ne sıklıkla ortaya çıkacağı önceden kesinlikle tahmin edilemez.
Geçici/Ani Belirtiler
Genelde atak olarak adlandırılmayan, kısa süreli, ani ortaya çıkan ve kaybolan, benzer şekillerde tekrarlayan belirtilerdir. 30 saniye ile 2 dakika arasında sürerler.
- Yüze vuran ani ağrı
- Kaslarda ani kasılmalar
- Ani konuşma bozukluğu
- Ani kaşınma atağı
- Tek yüzde kasılma
- Kas tonusunun azalması
- Ani ifade ve konuşma bozukluğu
- El-ayakta ani kasılmalar
MS Ataklarını Ne Tetikler?
1) Viral enfeksiyonlar
2) Hem fiziksel hem de psikolojik stres MS’de kötüleşmelere neden olabilir. Ancak, yüksek stres altında MS atakları azalabilir. Körfez savaşı sırasında, sürekli SCUD füzesi tehlikesi altında olan İsrail’de alevlenme ve ataklar, bu dönemde belirgin azalmıştır.
3) Cerrahi ya da anestezi
4) Beden ısısı artışı. Doğrudan atak yapmasa da geçici (yalancı) kötüleşmeler yapabilir. Sıcak banyo esnasında bedendeki uyuşma-karıncalanma ve güçsüzlükler ya da görme bulanıklığında artma olabilir.
5) Trafik kazaları: Atak yaptığını gösteren kanıtlar çok güçlü değildir.
6) Gebelik esnasında atak sayısı azalmasına karşın, doğum sonrasında atak riski, hormonsal değişimler, stres, yeni doğan bakımının yorucu olması nedeni ile artabilir. Ancak gebelikle ilişkili ataklar olsa bile, bunlar uzun vadeli olumsuz birikim yaratmazlar. Bazı verilere göre, gebelik olumlu ilerlemeye dahi neden olabilir.
MS Başlangıç Yaşı Kaçtır?
Pek çok çalışmada MS’in başlangıç yaşı 29-32’dir. Kadınlarda, en sık ortaya çıktığı yaş erkeklere göre 5 yıl daha erkendir. Birincil ilerleyen tipte ise başlangıç yaşı 35-39 yaş ile biraz daha ileridir. Hastaların %5’inde ise başlangıç yaşı 8 yaşın altında ve 70 yaş üzerindedir.
MS – Enfeksiyon İlişkisi Nedir?
Bir çok virüs enfeksiyonunun MS’e neden olduğu öne sürülmesine karşın, doğrudan bir enfeksiyon ardından ortaya çıkar diye bir kesinlik yoktur. Uzun yıllardır bu tartışma var ve devam da edecek görünmektedir. Enfeksiyon taramalar, otopsi sonuçlar ve diğer araştırmalar birbiri ile çelişkisi sonuçlar vermektedir. Virüslerin bağışıklık sistemini baştan çıkarıp, yanlış hedefe saldırıya neden oldukları kabul edilir. Virüsler içerisinde, kuduz, uçuk virüsü olan herpes simpleks, Epstein Barr virüsü sayılabilir. Son zamanlarda, insan herpes virüs-6, Epstein Barr virüsü ve Chlamidya pnömonia MS’e neden olabilecek olası tetikleyiciler olarak ilgi çeker olmuştur. Ancak, MS ile ilgili mikrop enfeksiyonu etkisi konusunda son söz henüz söylenmemiştir.
MS Genetik Geçişli Bir Hastalık Mıdır?
Tek yumurta ikizlerinde belirgin olarak yüksek oranda MS ortaya çıkması genetik etkinin en açık kanıtıdır. Tek (aynı) yumurta ikizlerinin 100’ünün 24 eş ikizde MS ortaya çıkarken, farklı yumurtalardan doğan ikizlerin ise %2,4’ünde MS tespit edilmiştir. Bu şu anlama gelir, tek yumurta ikizlerinde MS, 10 kat daha yüksek sıklıkta ortaya çıkar. Hiçbir yakınması olmayan ikiz kardeşlerde yapılan beyin görüntülemelerinde (eMaR) ya da diğer inceleme yöntemlerinde, MS’de ortaya çıkabilecek bozukluklar tespit edilebilir. Genel olarak bakıldığında, MS hastalarının birinci derece akrabalarının birinde MS tespit edilmesi ya da ortaya çıkma olasılığı %20’dir. Ancak, MS sadece genetik bir hastalık değildir. Genetik etki ve çevresel nedenlerin etkileşimi ile ortaya çıkar.
MS Tanısı Nasıl Konur?
Tanı, birçok hastalıkta olduğu gibi nörolojik öykü, muayene bulguları ve tetkikler sonucunda konulur. Kesin tanı için geçmişte değişik tanısal ölçütler geliştirilmiştir ve bu ölçütler kısmen zaman içerisinde elde edilen yeni bilgiler ile değiştirilmektedir. Yeni tanı ölçütleri 2005 yılında tekrar düzenlenmiştir. Bu ölçütlere göre kesin MS, muhtemel MS tanısı konur ya da tanı dışlanır. Ortak fikir belirti ve bulguların zaman ve alan açısından yayılımını esas alır. Hastalığın başlangıç aşamalarında tanı ölçütlerini karşılamayan hastalar kafa karıştırıcı olmuştur. Bazı durumlarda klinik belirtileri olan bir atak olur ama eMaR görüntülemede yaygın plaklar tespit edilir. Bu durum doğrudan MS adını almasa da klinik izole hastalık tablosu olarak adlandırılır.
Genellikle sık yapılan bir yanlış, eMaR görüntülemede bazen rastlantısal tespit edilen parlak alanların gereğinden fazla MS’e eşdeğer kabul edilmesidir. Klinik belirtilerin de MS ile uyumlu olması gerekir. Bu görüntüler sık baş ağrısı yaşayanlarda (migrende), ileri yaşlarda, damar cidarını etkileyen bazı hastalıklarda (Sjögren sendromu, sarkoidoz, sistemik lupus eritromatozus, poliarteritis nodoza, Behçet hastalığı) sıklıkla izlenir.
MS tanısı konduktan sonra KIRMIZI BAYRAK ya da IŞIK durumu varsa tanıyı tekrar gözden geçirmek gerekir. Bu durumda MS dışında diğer hastalıklar da araştırılmalıdır: 1. ailede nörolojik hastalık varsa, 2. beyinde değil de sınırlı olarak omurilik alt kısımlarında plak görüntüsü varsa, 3. eşlik eden devamlı sırt ağrısı varsa, 4. sadece belli bölge ile ilişkili bulgular varsa, 5.hastalığın 60 yaş üzerinde ya da 15 yaş altında başlaması ve 6. ilerleyici hastalık olması. Bunlar varsa MS tanısı kabul edilmeden diğer hastalıklar da aranmalıdır.
MS’in Nedeni Nedir?
Bugünkü bilgilerimize göre MS’a kesin neden olabilecek bir sebep ortaya konulamamıştır. Yapılan değişik araştırmalarda, hastalığa neden olabilecek çok çeşitli nedenler (daha önce geçirilmiş virüs enfeksiyonları, çevreden kaynaklanan bazı zehirli maddeler, beslenme alışkanlıkları, coğrafi faktörler, vücudun savunma sisteminde bozukluk…) ileriye sürülmüşse de hiç birisi kesin neden olarak ortaya konulamamıştır. Bugün kabul edilen, hastalığa temelde genetik/ailevi bir eğilimin olduğu, çevre koşullarının ve diğer nedenlerin bu genetik üzerine eklenmesi ile hastalığın kendini gösterdiği şeklindedir.
MS Nasıl Tedavi Edilir?
MS hastalığı; atak tedavisi, koruyucu tedaviler, sorunlara özgü tedaviler ve tamamlayıcı tedavi olarak özetlenebilir.
Atak tedavisi; ilaç tedavisidir.
Koruyucu tedavi; Belli tipte MS tanısı almış hastaların, ataklarının sıklığını, şiddetini ya da atak olduğunda bıraktığı hasarları/sekelleri/izleri azaltmak için kullanılan tedavilerdir.
Sorunlara özgü tedaviler; MS hastalığının başlangıcında ya da seyrinde değişik, herhangi bir hastalık olmadan da görülebilecek ya da MS’in doğrudan sonucu olan sorunlara yönelik tedaviler vardır. Bunlar arasında, depresyon, yorgunluk, unutkanlık, uykusuzluk, kas sertleşmesi, idrar sorunları, cinsel problemlerle ve diğer ortaya çıkan her sorunun kendine ait tedavisini içerir.
Tamamlayıcı tedaviler; Bu tedavi diyet, bitkisel tedaviler, günlük yaşam düzeninde değişiklikler, egzersizler (yoga, gevşeme egzersizleri) olarak belirtilebilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Parkinson Hastalığı Nedir? Belirtileri ve Tedavisi
Halk arasında ‘titreme’ rahatsızlığı olarak da adlandırılan Parkinson, beyin hücrelerinin zarar görmesiyle hayat standartlarını önemli bir biçimde etkileyen ilerleyici bir sinir sistemi rahatsızlığıdır. Başlangıcı hareket sistemi aksaklığı belirtileri ile orantılıdır ve Parkinson erken tedavi edilebilir bir hastalıktır. Genellikle 60’lı yaşlarda görülen bu hastalık, daha erken yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde ortalama yaşam süresinin uzamasıyla birlikte giderek yaygınlaştığı gözlemlenir.
Parkinson Hastalığı Nedir?
Parkinson; İlerleyen yaşlarda beynin dopamin salgılayan hücrelerinin azalması ve hasarıyla ortaya çıkan, hareket bozukluklarına ve istem dışı hareketlere yol açan hastalığın adıdır. Parkinson hastalığı beyin hücrelerinde kayıp ile ilerleyen, kadınlara oranla erkeklerde daha fazla görülen, yavaş seyreden bir hareket bozukluğudur. Bu hastalık yönetilebilen bir hastalıktır. İleri yaşlarda meydana gelen rahatsızlık, en fazla 40 ile 70 yaş aralığında ortaya çıkmaktadır. Bu hastalık, 65 yaş ve üzerinde toplumda görülme oranı %1’ seviyelerindedir.
Parkinson Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Parkinson, ağır ilerleyen nörodejeneratif bir rahatsızlıktır. Başlangıcı hareket sistemi aksaklığı belirtileri ile orantılıdır. Bu belirtiler şu şekildedir;
- El titremesi
- Baş parmakta başlayan titreme
- Kollarını sallayamama
- Yataktan kalkamama
- Yürürken ağır ağır ilerleme
- Yaşlılarda ortaya çıkan düşmeler
- Hareket zayıflığı ve denge bozukluğu
Zaman geçtikçe öne doğru eğilme gibi nedenlerle kendini göstermektedir. Ayrıca, hareketleri kısıtlayan bir hastalıktır. Hastalığın ağır seyri ilk başlarda genellikle normal yaşlanma süreci, depresyon veya eklem rahatsızlıkları ile bağlantılı olmasına sebep olur.
Parkinson Hastalığı Nedenleri Nelerdir?
Parkinson hastalığının nedenlerinden en önemlisi yaşlılıktır ve 65 yaşından sonra ortaya çıkmaktadır. Ancak her yaşlı kişide bu hastalığa rastlanmamaktadır. Yapılan araştırmalarda erkekler de görülme oranı daha fazladır ve beynin hareket faktörlerinde çeşitli nedenlerle ortaya çıktığı gözlemlenmiştir.
Köyde, kırsalda kesimde yaşayanların ve sigara kullananların yapılan araştırmalara göre bu hastalığa yakalanma riski daha yüksektir ancak kahve tüketimi fazla olan bireylerde ise bu risk biraz daha azalabilmektedir.
Parkinson Hastalığı Nasıl Tedavi Edilir?
Parkinson, hastaların tam olarak bilemedikleri ve ifade edemedikleri bir hastalıktır. Yaşadıkları durumlardan yola çıkarak açıklamaya çalışırlar. Parkinson’da erken teşhis çok önemlidir. Yaşam kalitesini olumlu etkilemektedir. Parkinson tedavi edilebilir bir hastalıktır. Değişik tedavi yöntemlerimiz ve değişik ilaç seçeneklerimiz vardır. Hastalarımızın yaşına, diğer hastalıklarına göre ayarlıyoruz. Bazı hastalarımız için beyin pili takılması çok olumlu sonuçlar vermektedir ve her tedavi kişiye özeldir.
Parkinson hastalığı ne demek?
Parkinson hastalığı, beyinde bulunan nöronların hareket bozukluğu sonucu meydana gelen kronik ve devam eden işlev bozukluğuna sebep olan bir rahatsızlıktır.
Parkinson hastalığının ilk belirtileri nelerdir?
Başlangıcı hareket sistemi problemleri belirtileri ile bağlıdır. Mimiklerin azalması, konuşmanın sıradan hale gelmesi ve bozulması, gövdenin hafif öne eğik durmaya başlaması, titreme, ağrı gibi belirtiler gözlemlenmektedir.
Parkinson hastaları nasıl beslenmelidir?
Parkinson hastaları beslenmelerine çok dikkat etmelidir. Kabızlık en büyük şikayettir. Vücut fonksiyonları yavaşladığı için bağırsaklar da yavaşlıyor. Lifli gıdalar tüketilmelidir. Günlük yoğurt tüketimi, taze bakla tüketimi, bisiklet sürmek, egzersiz yapmak gerekmektedir. Bu durumlar, Parkinson hastalığını tek başına tedavi etmez sadece tedaviyi destekler.
Parkinson hastalığı öldürür mü?
Parkinson hastalığı ağır ilerleyen bir rahatsızlıktır. Belirtileri kendini gösterdiğinde hastalık daha da ağırlaşır. Parkinson hastalığı beyni olumsuz etkileyen bir hastalık olduğu için ölümcül olabilir. Bu yüzden hastalığa ölümcül bir hastalık denilebilir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Bağımlılık Nedir ?
Bağımlılığın davranışsal, sosyal, biyolojik ve genetik nedenleri vardır; ancak hiçbir neden bağımlılığı tek başına açıklamaya yeterli değildir. Madde kullanımının bağımlılığa dönüşmesinde birçok etken olmasına rağmen, temelde biyolojik bir süreçtir. Kişinin ruhsal özellikleri, genetik yatkınlık, çevresel faktörler, maddeye ulaşılabilirlik, aile yapısı, toplumsal çevre ve kültürel özellikler kişinin madde kullanmaya başlaması ve bağımlılığa dönüşmesinde en önemli etkenlerdir.
Bağımlılık; Bir maddenin yaşamı, sağlığı olumsuz etkilemesine ve kullanmaya başladıktan sonra kişinin kendisini durduramamasına neden olmaktadır. Bu duruma bağımlılık denir.
Bağımlılık bir beyin hastalığı olup, mutlaka tedavi edilmesi gerekmektedir.
Bağımlılık tedavisinde uzman bir ekip ve multidisipliner bakış açısıyla birlikte kişiye özel bir tedavi planı yapılmalıdır.
Bağımlılık unutulmamalıdır ki bir kişinin kaderi değildir ve tedavi edilebilmektedir.
BAĞIMLILIK, NEDENLERİ NELERDİR?
Bağımlılığın davranışsal, sosyal, biyolojik ve genetik nedenleri vardır; ancak hiçbir neden bağımlılığı tek başına açıklamaya yeterli değildir. Madde kullanımının bağımlılığa dönüşmesinde birçok etken olmasına rağmen, temelde biyolojik bir süreçtir. Kişinin ruhsal özellikleri, genetik yatkınlık, çevresel faktörler, maddeye ulaşılabilirlik, aile yapısı, toplumsal çevre ve kültürel özellikler kişinin madde kullanmaya başlaması ve bağımlılığa dönüşmesinde en önemli etkenlerdir.
BAĞIMLILIK NASIL GELİŞİR?
Bağımlılığa giden yolda kişiler çeşitli aşamalardan geçerler.
- Deneme
- Sosyal kullanım
- Kötüye kullanım
- Bağımlılık (Kullanım bozukluğu)
Kişi, maddeye karşı başlangıçta var olan merakından deneme kullanımı ve devamında gelişen süreçte basit olarak gördüğü madde kullanımını denetleyebileceğini, istediği zaman bırakabileceğini düşünür. Ancak bir süre sonra kullanım kontrolden çıkarak kişi, tasarladığı ve tahmin ettiğinden daha fazla madde kullanmaya başlar.
Maddeyi bırakmak veya kontrollü şekilde kullanmak için sık sık tekrarlanan bir caba içerisine girilse de olumlu sonuç alınamaz. Kullanılan maddenin temini, madde kullanmaya ayrılan süre ve bağımlılıktan kurtulmak ve etkilerinden kurtulmak için uzun bir zaman harcanarak günlük işlerin aksatılması, aileye vakit ayrılmaması ve ailenin ihmal edilmesi sonucu ortaya çıkmakta sürekli bir çatışma ve tartışma halinin varlığı ortaya çıkmaktadır.
Bağımlılık gelişme riski kullanılan madde cinsine, maddenin saflığına, kullanılan kişinin fiziksel ve ruhsal yapısına göre değişiklikler göstermektedir.
Bağımlılığın başlamasıyla birlikte kısır bir döngüye girilir ve tek çare hastalığın tedavi edilmesidir
BAĞIMLILIĞIN BAŞLAMA YAŞI KAÇTIR?
Bağımlılığın başlangıç yaşı ile İlgili birçok ülkede birçok istatistiksel yöntem kullanılarak yapılan çalışmalar vardır. Türkiye’de 2003 yılında farklı coğrafi bölgelerden seçilen 6 ilde öğrenime devam eden 16 yaş gençler arasında madde kullanım profili ve sıklığını araştırmayı hedefleyen ESPAD çalışması sonuçları, bağımlılık yaşının düştüğüne işaret etmektedir.
BAĞIMLILIĞIN BİYOLOJİK YÖNÜ NEDİR?
İlaç cevabında gözlenen bireysel farklılıkların en önemli nedenlerinden biri polimorfizmlerdir.
Bağımlılığın gelişmesinde beynin ödül merkezi olarak bilinen ventral tegmental alan, beynin muhakeme, karar verme, dürtü denetimi gibi birçok fonksiyonlarından sorumlu frontal korteks, duyguların yönetiminden sorumlu amigdala, öğrenme ile ilişkili Nucleus Accumbens ve Striatum gibi birçok beyin bölgesinin sorumlu olduğu bilinmektedir. Bağımlılığın her bir aşamasında beynin farklı bölgelerinde değişiklikler meydana gelmektedir.Bu nedenle bağımlılığın gelişimi çok karmaşık bir süreçtir.
Normalde sanat, yemek yeme gibi bize zevk veren uyaranlar beynin ödül merkezinde dopaminin artmasına neden olur. Madde kullanımı da ödül merkezinden yüksek miktarda dopamin salgılanmasına neden olur. Salgılanan bu dopamin kişinin haz almasına neden olur.
Normal şartlar altında bireyin birçok amacı vardır ve bunların arasından bazılarını seçmesi gerekiyor. Amaçların ortaya çıkması, bunlara değer biçme ve eylemin seçimi frontal korteks ile ilişkilidir. Bağımlılığın önemli yönlerinden birisi de, bu amaçların seçiminin madde ile ilişkili olanlarla sınırlı kalmasıdır çoğu zaman. Madde alımının tetiklediği dopamin salınımı zaman içerisinde frontal kortkesi etkileyerek yanlış karar alınmasına, seçilen eylemlerin madde kullanımı ile sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda dopamin Nucleus Accumbens ve Striatum gibi beynin öğrenme ile ilgili bölgelerini de etkileyerek öğrenme yetisinin bozulmasına neden olur. Madde bağımlılığı gelişen kişilerin aynı zamanda yeni bilgiyi öğrenme, kaydetme ve hatırlama yetilerinde de bozukluk gelişmektedir. Tekrarlayıcı ve aşırı dopamin salınımı doğal ödüllendirici olarak bilinen ve normal şartlarda kişiye keyif veren yemek yeme ve sanattan-müzikten keyif almasına da engel olmaktadır.
BAĞIMLILIK GENETİK MİDİR?
Yapılan bilimsel araştırmalar bazı kişilerin bağımlılığa yatkın olduğunu göstermektedir. Bu nasıl olur? Herhangi bir nedenden dolayı anormal gene sahip olan bireyler anormal protein üretir, bu da anormal enzim ve anormal reseptör oluşmasına neden olur. Oluşan anormal enzim ve reseptörler beynin zevk ve ödül yolaklarının nörotransmitterlerinde (merkezi sinir sistemi hücreleri arasındaki taşıyıcılar) düzensizliğe neden olur. Bunun neticesinde de madde kullanımı konusunda kontrol kaybı açısından bir zemin oluşur.
Dolayısı ile genetik yatkınlığı olan bireyin madde kullanımı sadece kimyasal düzensizliğe yol açmakla yetinmeyip, bağımlılığa giden süreci ateşler. Fakat günümüz teknolojisi ve imkânları kimin genetik olarak yatkın olup olmadığını kesin söylemeye yeterli değildir. Bu nedenle alkol/madde kullanımı beraberinde birçok riski taşır.
BAĞIMLILIK YAPAN MADDELER NELERDİR?
Sonunda ödül olan her şey bağımlılık yapabilir. Eğer bunu sadece maddeye indirgememiz gerekirse, yeni maddeden ziyade, yeni ulaşılabilir madde dememiz daha doğru olur. Bugüne kadar tanımlanmış maddeleri kabaca sıralamak gerekirse bunlar tütün, alkol, ecstasy, esrar, eroin, kokain, bonzai, içe çekilen maddeler (bali, uhu, benzin, boya sökücüler, eter, halotan v.s.), LSD, GHB, bazı mantar türleri, ketamin, anabolik steroidler, metamfetamindir. Son yıllarda esrarın kimyasal türevleri olan ve rutin toksikoloji tetkikleri ile henüz tespit edilemeyen, maddeler de kullanılmaya başlanmıştır.
Fakat günümüzde gittikçe artan bir bağımlılık türü de internet bağımlılığıdır. Özellikle ergen ve genç yetişkinler arasında oldukça yaygın görülmeye başlanmıştır. Bahis ve kumar eskiden beri var olan bağımlılık çeşitleri iken, buna çevrimiçi bahis oynama da eklenmiştir. Buna ek olarak bilgisayar oyunları, internet bağımlılığı, sanal alışveriş bağımlılığı da tedavi edilmesi gereken bağımlılık türlerini oluşturmaktadır.
BAĞIMLILIĞIN PSİKOLOJİK YÖNÜ NEDİR
Bağımlılığın sebebi ve sürdürülmesini açıklamaya çalışan birçok psikolojik açıklama mevcuttur
BAĞIMLI OLAN KİŞİYE NASIL DAVRANMALI?
Alkol ya da madde bağımlılığı kişi için olduğu kadar yakınları içinde oldukça zor bir hastalıktır. Kişinin aile, iş ve sosyal hayatı gibi pek çok alanda sorun yaşamasına sebep olduğu için aileleri olarak nasıl davranmamız konusunda bilgilenmemiz onlarla daha sağlıklı ilişkiler kurmamızı sağlayacaktır.
Bu yazı bağımlılık konusunda bilgi vermek ve bağımlı yakınlarınızla etkili bir iletişim kurmanıza yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır. Aşağıdaki bilgilerle ilgili her türlü sorularınız hakkında hastanemizdeki psikiyatrist ve psikologlarımızdan yardım alabilirsiniz.
NASIL İLETİŞİM KURMALISINIZ?
- Onu anladığınızı hissettirin…
•Suçluluk hissi yaratacak cümleler kurmak alkol madde kullanım döngüsünü devam ettirir.
•Affedici olun. Yaptığı hatalar olabilir, sadece davranışlarını ve yaptıklarını onaylamadığınızı unutmayın.
•Öğüt verici konuşmalardan kaçının.
•İyi bir dinleyici olun. Alkol- madde kullanım sebeplerini anlamaya ve çözmesine yardımcı olmaya çalışın.
Bağımlılık bir anda gelişen bir durum değildir. Genellikle kişi kullandığı maddeyi birkaç defa dener sonrasında kontrol edebileceğini düşünerek düzenli kullanmaya başlar.
Bağımlılığın ne kadar zaman sonra gelişeceğine dair net bir bilgi bulunmamaktadır. Bu durum kişinin kullandığı maddenin türüne, maddenin saflığına, kullanım sıklığına, miktarına ve kişinin fiziksel ve ruhsal yapısına göre değişmektedir.
Bağımlılık düzelir ama iyileşmez. Kişinin yaşamı boyunca alkol ya da maddeden uzak durması gerekir. Aksitakdirde tekrar kullanım sonrasında bağımlılık sorunu nükseder ve sorunlar yeniden yaşanmaya başlar.
Bağımlı olmanın iradeyle bir ilgisi yoktur. Kimse bağımlı olmak için madde kullanmaya başlamaz, “bir kere denemekle bir şey olmaz.”diyerek başlar. Unutmayın, herkes bağımlı olabilir.
Bağımlılık iyileşebilen bir beyin hastalığıdır. Bağımlı kişiler alkol-madde kullanımını sonlandırmak için destek almalı ve tedavi görmelidir.
TEDAVİ SONRASI NASIL DAVRANMALIYIM?
Bağımlılık bir aile hastalığıdır. Sadece kişinin kendisini değil tüm aileyi etkilemektedir. Bağımlılık tedavisi üçayaklı bir tedavi olması sebebiyle sizlerin de tedavide etkin bir rolü bulunmaktadır. Hem hastanedeki yatış süreci hem de taburculuk sonrası dönemde aileye önemli görevler düşmektedir.
SORUMLULUK VERİN
Bağımlı kişiler genellikle hayatlarında sorumluluk almaktan kaçınırlar. Kişiler alkol veya madde kullanımı sebebiyle ya görevlerini önemsememekte ya da kendileri yerine bu görevleri yapacak birileri bulunmaktadır. Bu noktada aile içi görev tanımlarının ve rollerin belirli olması gerekmektedir. Öncelikle kendi yaşam alanları başta olmak üzere hayatlarının sorumluluklarını kendilerine vermek tedavide önleyici faktörler arasındadır.
Yeni arkadaşlar edinmek. Kişinin alkol- madde kullanan kişilerden ve ortamlarda olması tekrar kullanımı kolaylaştırmaktadır. Bu sebeple hayatının yeniden düzenlemesi, boş zamanının doldurulması önemlidir. Yeni arkadaşlıklar kurmak zaman alıcı olabilir, umutsuzluk ve isteksizlik görüldüğünde kaygıya kapılmamak gerekir.
Yakınları olarak bu dönemde sabırlı olmak ve hayatındaki değişiklikleri yapması konusunda onlara destek olmak önemlidir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Bağımlılık Türleri
Bağımlılık Türleri; Bağımlılık türleri denildiği zaman kişilerin kullandığı maddelerin türünden bahsedilmektedir. Ayrı kategorilerde incelenmektedir.
Bağımlılık türleri genel kapsamda bağımlılığa neden olan tüm bağımlılıkları kapsamaktadır. Bağımlılık bir beyin hastalığıdır ve bağımlılık tedavi edilebilir bir beyin hastalığıdır.
- Teknoloji Bağımlılığı
- Alkol Bağımlılığı
- Kumar Bağımlılığı
- Kokain Bağımlılığı
- Tütün Bağımlılığı
- Sigara Bağımlılığı
- Taş (Crack) Bağımlılığı
- Eroin Bağımlılığı
- Ekstazi Bağımlılığı
- Uçucu Madde Bağımlılığı
- Amfetamin Bağımlılığı
- Metamfetamin Bağımlılığı
- Eş Bağımlılık
- Alışveriş Bağımlılığı
- Çocuk ve Gençlerde Madde Bağımlılığı
- Seks Bağımlılığı
- Esrar Bağımlılığı
- Opiat Bağımlılığı
- İlişki Bağımlılığı
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre madde bağımlılığı türleri;
- Opiat Tipi Bağımlılık
- Alkol, Barbütürat, Benzodiazepin Tipi Bağımlılık
- Esrar Tipi Bağımlılık
- Kokain Tipi Bağımlılık
- Uyarıcı Tipi Bağımlılık
- Hallusinojen Tipi Bağımlılık
- Solunan Çözücü Tipi Bağımlılık
- Tütün Tipi Bağımlılık
DSM-5’te 10 ayrı madde kümesi tanımlanmıştır:
- Alkol
- Kafein
- Kenevir (esrar)
- Halüsinojenler (LSD, meskalin, fensiklidin vb.)
- Uçucular (tiner, benzin, gazolin, bali vb.)6)Opiyatlar (morfin, eroin, kodein, metadon vb.)
- Dinginleştirici, uyutucu ve kaygı gidericiler (diazepam, klorazepat vb.)
- Uyarıcılar (amfetamin, ekstazi, kokain vb.)
- Tütün
- Diğer bilinmeyen maddeler
Ayrıca Davranışsal bağımlılıklar aşağıda sıralanmıştır
- İnternet Bağımlılığı
- Kumar Bağımlılığı
- Alışveriş Bağımlılığı
- Seks (Sex) Bağımlığı
- İlişki Bağımlılığı
- Yeme Bağımlılığı
Bağımlılık türleri kişilerin kullandığı maddeye ve bağımlılık çeşitine göre değişmektedir. Bağımlılık türleri genel hatlarıyla kişilerin bağımlı olduğu nesneye göre değişkenlik göstermektedir. Bağımlılık türleri tedavisinde AMATEM merkezinde detalı olarak incelenip kişiye özel bir tedavi programı çıkarılmaktadır. Kişiye özel uygulanan tedavi programı ile kişi multidisipliner yaklaşım ile çok yönlü bir tedaviye alınır.
AMATEM kliniğimizde hastalarımızın tedavisinde kullandığımız birçok yöntem bulunmaktadır.
Bunlar:
- Bireysel Psikoterapi
- Bağımlılıkla ilgili Grup Terapileri
- Etkileşim Grup Terapileri
- İlaç Tedavisi
- Nöromodülasyon yöntemler (Derin Beyin Uyarım (Deep TMS) tedavisi
- Aile eğitimleri
Bağımlılık türlerini genel çerçevede değerlendirilecek olursak şunu söyleyebiliriz, bağımlılık türleri kendi içerisinde ayrılmaktadır. Bu yüzden kişinin uzman bir ekiple değerlendirilip ele alınması ve kişiye özel bir tedavi planı yapılması gerekmektedir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Bağımlılıkta Tedavi Programı
Bağımlılıkta tedavi programı, bağımlılık çeşidine ve hastanın genel durumuna göre değişmekle birlikte kişiye özel tedavi planı uygulanmaktadır. Bağımlılık tedavi programı mutlaka kişiye özel planlanması gereken bir beyin hastalığıdır bu noktada multidisipliner yaklaşım çok önemlidir.
Modern Kanıta Dayalı Bağımlılık Tedavi Yaklaşımı
Tıp dünyasında yüzyıllardır farklı tedavi yöntemleri kullanılmıştır. Antik çağdan bu yana hastalıkların iyileşmesi ile verilen mücadelede pek çok yöntem, pek çok ilaç bulunmuş ve insanlığın hizmetine sunulmuştur.
Modern tıbbın gelmiş olduğu son dönemeçte artık “Kanıta Dayalı Tıp” uygulamaları öne çıkmaktadır.
“Kanıta Dayalı” terimi ile kast edilen durum; Dünya üzerinde pek çok farklı merkezde ortaya çıkan tedavi yöntemlerinin hasta grupları üzerinde uzun süren çalışmalar ve takipler sonunda istatistik biliminin de katkılarıyla “plasebo” denilen etkisiz maddelere karşın tedavi edici etkilerinin gösterilmesidir. Rastgele ya da kulaktan kulağa yahut sadece kişisel tecrübeler sonucunda ortaya çıkan tedavileri reddeden bu kanıta dayalı tıp hastalık tedavilerinin standardize hale gelmesinde önemli rol oynamaktadır.
Bilimsel yöntemler sonunda ortaya çıkan kanıtlar tüm bilim dünyasıyla paylaşılmakta ardından tedavi yöntemi ya da bulunan ilaç insanlığın hizmetine sunulmaktadır.
Psikometrik Değerlendirme
Tedavi ekibimiz doğru tanı koymak ve etkin tedavi planı oluşturmak için yapılandırılmış bireysel görüşmeler ve çeşitli psikolojik testler uygulamaktadır. Yapılan psikometrik testler, bilimsel temele dayalı ölçme ve değerlendirme araçlarıdır. Hiçbir test tek başına bilgi vermemektedir. Psikometrik testlerle tek başına tanı konulmaz bu nedenle testi uygulayan ve raporlayan kişinin bu alanda uzmanlığının ve test eğitiminin olması, klinik gözlemi önem taşımaktadır.
Hastanemizde uygulanan psikometrik testler;
Bilgisayarlı testler: COG, SPM, DAUF, NVLT, TOVA, MOXO
Projektif testler: Rorschach, Tat-Cat
Zeka testleri: Wisc-r, Wais, Cas
Diğer testler: MMPI, TCI, SCID 2, NPT, ASİ
Servis Programı
Bağımlılık kliniğinde hastalarımızın tedavisini daha etkin hale getirmek için hizmetlerimiz:
Günaydın Toplantıları
Günaydın toplantılarının amacı kişilerin bir önceki günlerinin nasıl geçtiğine dair serviste yaşanan önemli olaylar, sorunlar ve bugünleriyle ilgili planları ve kendilerini bugün nasıl hissettikleri hakkında paylaşımlarda bulunmalarını sağlamaktır.
Hastalarımızı daha iyi anlamak ve birlikte yol alabilmek adına hastanın bir günü günaydın toplantısı doktor, psikolog ve hemşirelerimizin de katılımıyla tüm tedavi ekibi ile birlikte yapılır.
Vizit
Hastamızın bireysel doktor, psikolog, hemşiresinin katılımıyla yapılmaktadır.
Konsey Viziti
Haftanın bir günü kliğimizdeki tüm tedavi ekibinin katılımıyla konsey viziti yapılmaktadır. Bu vizitlerde, hastalarımızın detaylı tartışılması ve uygulanabilecek ileri tedavi seçenekleri konuşulmaktadır.
Etkileşim Grupları
Haftanın üç günü yapılan etkileşim grup oturumları farklı konular içermektedir.
Oturum başlıkları aşağıdaki gibidir:
- İletişim becerileri
- Öfkenin tanınması ve baş etme yolları
- Stresin tanımlanması ve baş etme yolları
- “Ben Bilirim” bilgi yarışması
- Değişim döngüsü
- Farkında nefes oturumu – düşünce gezdirme
- Dürtü kontrolü ve emosyonel yetilerin geliştirilmesi
- Nirengi noktası
- Bağımlılık Grup Terapisi
Haftanın her günü uzman psikologlar tarafından SAMBA programı uygulanmaktadır.
(Ögel K., Koç C., Aksoy A., Basabak., A, Evren C. Sigara, Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Programı (SAMBA). Yeniden Yayınları, İstanbul, 2012)
Resim Terapisi
Haftanın belli gün ve saatlerinde uzman psikolog ve ergoterapistler eşliğinde uygulanmaktadır. Terapistlerimizce hastalarımızın bireysel çalışmaları değerlendirilmektedir.
Spor Terapisi
Haftanın belli gün ve saatlerinde spor eğitmeni eşliğinde uygulanmaktadır.
Ebru Çalışması
Haftanın belli gün ve saatlerinde uzman psikolog ve ergoterapist eşliğinde uygulanmaktadır. Terapistlerimizce hastalarımızın bireysel çalışmaları değerlendirilmektedir.
Müzik Terapisi
Haftanın belli gün ve saatlerinde uzman psikolog ve alanda çalışan müzisyenler eşliğinde uygulanmaktadır. Oturum, farkında nefes çalışmasıyla sonlandırılır.
El Sanatları Çalışmaları
Haftanın belli gün ve saatlerinde uzman psikolog ve ergoterapist eşliğinde uygulanmaktadır. Terapistlerimizce hastalarımızın bireysel çalışmaları değerlendirilmektedir.
Ahşap Boyama Çalışmaları
Haftanın belli gün ve saatlerinde uzman psikolog ve ergoterapist eşliğinde uygulanmaktadır. Terapistlerimizce hastalarımızın bireysel çalışmaları değerlendirilmektedir.
Bireysel Terapi
Bağımlılık tedavisinde bireysel terapiler oldukça önemlidir.
Bağımlılık terapisinde amaçlar;
Kişinin bağımlılığa ilişkin içgörü kazanmasına ve zarar algısı geliştirmesine yardımcı olmak
- Kişiyi madde kullanımına iten faktörleri tespit etmek
- Hastanın belirlenen kişi, durum, mekân ya da tetikleyicilerden nasıl uzak duracağının gösterilmesi
- Kişinin isteğini tanıması, fark etmesi ve istek ile baş etme yollarını öğrenmesi ve geliştirmesini sağlamak
- Kişinin hayatını yeniden yapılandırmasına yardım etmektir.
Bağımlılık tedavisinde kişinin nükslere sebep olan psikolojik faktörlerle ilgili iç görü edinmesi ve olası riskli durumlarla baş edebilmesi için bireysel psikoterapiler oldukça gerekli ve etkilidir. Kişiyi madde kullanımına iten yoğun duygu durumlarının önüne geçebilmesi için sorun yaratan düşünce yapısı ve davranış örüntüleri tespit edilerek ve değerlendirilerek, hastayla birlikte bunların yerine kullanabilecek daha işlevsel tepkiler saptanmalıdır. Kişinin stresle baş etme becerilerinin geliştirilmesi ve sorun çözme becerilerinin geliştirilmesine odaklanılmalıdır. Duyguları tanıması ve duygular ile baş edebilmesi de kaymaları önlemek açısından önemlidir. O nedenle görüşmelerde duygu yönetimi üzerine de çalışılmalıdır.
Bağımlılık tedavisinde iyileşmenin sürekliliği için motivasyonun etkin kılınması şarttır. Bu sebeple bireysel terapilerde, terapist ve hastanın iş birliği içerisinde hastanın sahip olduğu kaynaklar aktive edilerek kişinin alkol ve maddeye başvurmadan yaşamın keyfini çıkarması amaçlanır. Alkol-madde ekseni dışında yeni bir yaşam inşa etmesi, yeni uğraşlar edinmesi ve hayatını daha planlı ve programlı yaşaması üzerine görüşmelerde konuşulur. Bağımlılık hastalığında değişim belli basamakları takip eder.
Kişi alkol-madde kullanım problemi hakkında farkındalığa sahip değil ise, kullanımının kendisi için zararlı olduğunu düşünmüyorsa ilk olarak bu konuda çalışılması gerekir. Kişide zarar algısı geliştirilmeye çalışılarak ‘’farkındalık’’ geliştirmesi amaçlanır.
Kişi problemi hakkında farkındalığa sahip ise bir sonraki aşama kişinin kullanımı bırakmaya karar vermesidir. Terapilerde kişinin farkındalık evresinden karar evresine geçmesi, yani farkındalığını hayatına geçirme kararını alması adına çalışılır.
Kişi bu aşamada maddeyi bırakma kararını alırsa bir sonraki aşama ‘’eylem’’ aşamasıdır. Bu aşamada kişinin maddeyi bırakma kararını hayatına geçirmesi, adına atılacak adımlar hakkında çalışılır ve kişinin bu adımı atıp maddeden uzak kalmaya başlaması hedeflenir. Ne zaman, nasıl yapacak, hangi önlemleri alacak, nelere dikkat edecek, isteği nasıl fark edip nasıl baş edecek vs. gibi soruların yanıtları üzerinde düşünülür, planlar yapılır.
Bir sonraki aşama ise ‘’sürdürme’’ aşamasıdır. Kişi artık maddeyi bırakmıştır. Maddesiz bir hayat inşa etme aşamasındadır. Bu aşamada kişi temiz hayatını sürdürürken olası riskler, alarmlar konusunda tetikte olunmalıdır. Kişinin zaman içinde kendisine güvenip riskli ortam ya da durumlara girmesinin önlenmesi adına ona rehberlik edilir, bu süreçte destek olunur. Zaman zaman kişinin maddeden uzak kalma motivasyonu azalabilir, bu aşamada terapistin görevi bir yandan bu durumu tahlil edip uygun şekilde müdahale etmektir. Sürdürme aşamasında kişi ortalama 1-2 sene süre ile takip edilir. Tedavi programında kalması desteklenir.
Grup Terapisi
Grup terapileri bağımlılık tedavisinin etkinliğini arttırıcı özelliktedir. Bu terapilerde kişiler kendi sorunlarına benzer sorunları yaşayan kişileri de görmekte, karşılıklı etkileşim ve paylaşımlarla tedavi için gerekli durumları fark edebilmektedir. Bağımlılık Merkezi’nde yatarak tedavisine devam eden hastalarımız, farklı grup terapilerine katılmaktadır. Yatan hastalarımız için haftanın her günü psikoeğitim ve bağımlılık grupları düzenlenmektedir. Gruplarda alkol-maddelerin etkileri, bağımlılık hastalığının ne olduğu, alkol-madde kullanımını tetikleyebilecek olası faktörlerin neler olabileceği ve bu durumlar ile nasıl baş edebileceği, isteği tanıma, fark etme ve istekle baş etme yöntemlerinin neler olduğu, hayatını yeniden nasıl yapılandırabileceği, kaymayı önleyebilmek için neler yapılabileceği üzerine konuşulmaktadır.
Gruplarda benzer problemleri yaşayan kişilerin verdiği bilgi desteği bireyler tarafından yardımcı görünür. Gruplarda bilgi ve duygusal destek paylaşılır. Gruplarda ortak tecrübe ve anlayışa sahip olunabilir. Kişiler bir taraftan sosyal ve duygusal izolasyondan kurtulup bir gruba aidiyet hissederler.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Bağımlılıkta İyileşme Süreci
Bağımlılıkta iyileşme süreci, bağımlıkta iyileşme sürecinde kişide farklı semptomlar görülebilmektedir.
Tıpkı diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi bağımlılıkta da tamamen iyileşme yani hastalığın hiç olmamış gibi ortadan kalkması mümkün değildir. İyileşme yerine düzelme ya da değişim demek daha doğru olacaktır.
Buradaki değişimden kastedilen kişinin kullanımını durdurmasının yanı sıra kullandığı maddeye karşı duyduğu isteği kontrol altına alabilmesi, düzenli bir hayata devam edebilmesi, yaşadığı olumsuz olaylarla alkol ya da madde olmadan baş edebilmesi, stresle baş etme gücünün ve olumsuz duyguları kontrol etme becerisinin gelişmiş olması olarak tanımlanabilir.
Kişinin tedavisinde kullanıma sebep olabilecek faktörlerin saptanması ve bu ihtiyaçların alkol ve madde olmadan karşılanabilecek düzeye gelmiş olması hedeflenmektedir. Ancak tedavide bu noktalar eksik bırakıldığında ve kişinin tekrar kullanım olması durumunda hastalığın alevlenmesi ve kısa süre içerisinde sorunlu kullanım haline dönmesi beklenen bir durumdur.
İyileşme kişiden kişiye bir takım farklılıklar gösterse de genellikle her dönemin kendine ait belli özellikleri vardır.
Yoksunluk Dönemi (0-1 ay): Alkol ya da maddeyi bırakan bağımlı kişi için en zor dönem ilk dönemlerdir. Bu dönem kişinin yoksunluk diye tanımladığımız fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının olduğu bir dönemdir. Kişi bu dönemde olumlu ve olumsuz ani duygusal iniş çıkışlar yaşayabilir.
Coşku dönemi (1-3 ay): İlk ayın sonlarına doğru, yoksunluk bulgularının kalkması ve alkol ya da madde kullanma isteğinin azalmasıyla kişi iyileştiğini, bağımlılık sorununun tamamen ortadan kalktığını düşünür. Bu dönemde hayatında birçok şey değişmiştir. Düzenli bir işi, düzenli bir hayatı, sürekliliği olan ilişkileri kişiye çok iyi gelmektedir.
Sıkılma dönemi (3-6 ay): 3 ayın sonlarına doğru kişide sıkılma, yorgunluk, halsizlik, depresyon gözlenebilir. Kişi var olan değişim coşkusunu kaybedebilir. Düzenli hayat kişiyi sıkmış, eskiye özlem başlamış olabilir. Bu sebeple özellikle bu dönemde kişinin yaşadığı zorluğu anlamak ve destek olmak önemlidir.
Yeni hayat dönemi (6 ay ve sonrası): İlk 6 ay duygusal iniş çıkışların olması daha sık gözlense de 6 aydan sonrası yeni bir yaşam tarzı oluşturma, yeni arkadaşlar edinme, yeni keyif arayışlarının olması açısından görece daha rahat geçmektedir.
AMATEM kliniğimizde hastalarımızın tedavisinde kullandığımız birçok yöntem bulunmaktadır. Bunlar:
- Bireysel Psikoterapi
- Bağımlılıkla ilgili Grup Terapileri
- Etkileşim Grup Terapileri
- İlaç Tedavisi
- Nöromodülasyon yöntemler (Derin Beyin Uyarım (Deep TMS) tedavisi
- Aile eğitimleri
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Beyin Cerrahisi
Beyin
Beyin, vücudun ve sinir sisteminin en önemli organıdır. Beyin insan vücudu için hayatta kalma şartıdır. Şekil olarak beyin ikiye ayrılır: sağ lob ve sol lob. Sağ lob: gerçekçidir. Matematiksel işlemlerle ilgilenir. Sol lob: duygusaldır. Görsel ve işitsel konularla ilgilenir.
Anne karnından doğduğumuz anda beyinde ortalama 80 milyon nöronla doğarız. Bu nöron sayısı yaş ile birlikte zamanla azalmaktadır. Bu nöronlar birbirine sinaps denilen bağlantı noktaları ile birbirine bağlanmaktadır. Beyin gelişimi ise nöronların sayısı ile değil de aralarında bağlantı ile ilgilidir.
Nöroşirurji (Beyin Cerrahisi)
Nöroşirurji (Beyin Cerrahisi) bir sinir sistemi cerrahisidir. Beyin cerrahisi, ilgilendiği organ nedeniyle en karmaşık, zor ve uzmanlık gerektiren bir bölümdür.
Nöroşirurji (beyin cerrahisi), beyinde veya omurilik dokusundan dolayı ya da bulunan bu dokulara etki eden tümörlerin tedavileridir. Bununla birlikte nöroşirurji bölümü oluşan beyin anevrizması, bel fıtığı gibi omurga hastalıkları, doğuştan gelen sinir sistemi hastalıkları, damar tıkanıkları, beyin kanaması gibi gerçekleşen hastalıkların cerrahi tedavisidir. Bu genişliğinden dolayı nöroşirurji farklı kategorilere ayrılmaktadır. Bunlar:
- Genel nöroşirurji
- Vasküler ve endovasküler beyin cerrahisi
- Omurga beyin cerrahisi
- Periferik sinir cerrahisi
- Stereotaktik, fonksiyonel ve epilepsi beyin cerrahisi
- Onkoloji beyin cerrahisi
- Kafatası tabanı ameliyatı
- Pediatrik beyin cerrahisi
Beyin ve sinir cerrahisi (Nöroşirurji) hangi hastalıklara bakar?
- Kafa veya boyuna alınan travmalar
- Sinir sisteminde oluşan tümörler
- Omurgada meydana gelen rahatsızlıklar (bel ve boyun fıtıkları)
- Doğumla gelen sinir sistemi hastalıkları
- Damar tıkanıkları
- Var olan kronik ağrılar
- Skolyoz hastalığı
- Anevrizma
- Hidrosefali
- Beyin kanamaları
Beyin damar hastalıkları
Beyin damar hastalıkları üç çeşittir. Beyinde bulunan damarların bazı durumlar nedeni ile tıkanması, daralması ve damara verdiği zarar ile kanın damar dışına çıkmak istemesiyle oluşan durumlardır.
- Beyin damar daralması
- Beyin damar tıkanması
- Beyin damar kanaması
Beyin damar hastalıkları, beyin damarlarının daralma veya tıkanması meydana gelen olay iskemik beyin damar hastalığı, beyin damarının yırtılması ile kanın beyin içine akmasına beyin kanaması denilir. Beyin damar hastalıkları sonucu kişilerde felç, konuşma ve görme bozuklukları, denge bozuklukları, bilinç bozukluğu gibi durumlar ortaya çıkabilir. Beyin damar hastalıkları sonucunda oluşan bu durumların hafifliği veya kalıcı olmayışı verilen önemi azaltmamalıdır. Tam tersine hastanın hem çevresindeki kişilerle hem de hekimle ilişkisi daha iyi olmalı ve bu konu ciddiye alınarak oluşabilecek riskler için önlem alınmalıdır.
Beyin tümörü
Beyin tümörü, beyinde ortaya çıkan beyin sinirleri, beyin zarları ya da beyin dokularından kaynaklanan, hücrelerin anormal bir şekilde büyümesi, yaygınlaşması ile birlikte ortaya çıkan kitlelere beyin tümörü denir. Beyinde oluşan bu beyin tümörleri beyine baskı yaparak hastada bazı sıkıntılara sebebiyet verir. Tümörlerin birçok çeşidi vardır. Öncelikle tümörün iyi huylu mu yoksa kötü huylu mu olup olmadığına bakılır. İyi huylular genelde yavaş ilerler. Ameliyat ile çıkarılabildiği gibi ışın tedavisi ile de alınabilir. Eğer ki beyin tümörü kötü huylu ise başka hastalıklara sebep olacağından ameliyat ile anılır. Beyin tümörünün yeri, karakteri, metastaz yapıp yapmadığı son derece önemlidir.
Beyin ameliyatında kullanılan teknolojiler
O- arm görüntüleme sistemi nedir?
Özellikle hastalığın tekrarlama risklerini sıfıra indiren bir teknolojidir. Ameliyat sırasında kullanılan bir alettir. Ameliyat bittikten sonra fark edilen yanlışları azaltır. Tekrar ameliyat yapma olasılığı ortadan kalkar. Özellikle yüksek hassasiyet isteyen ameliyatlarda tercih edilen bir teknolojidir. Hasta çok düşük radyasyon miktarına maruz kalır. Riski yüksek ameliyatlarda tercih edilir.
Nöronavigasyon nedir?
Beyin ve omurga cerrahisinde kullanılan ileri bir teknolojidir. Hastanın beyin anatomisi çıkarılır. Daha önceden yeri belirlenen tümörü bu 3 boyutlu programdan yeri tespit edilir. Ameliyat yapılmadan önce ameliyat planı yapılır. Bütün riskler sanal ortamda ortaya çıkar.
Nöromonitörizasyon nedir?
Bu sistem sayesinde ameliyat sırasında omuriliğe herhangi zarar gelip gelmeyeceği veya felç olma riskine bakılır ve ameliyat henüz başlamadan önce ona göre hareket edilir.
Nöroendoskopi nedir?
Küçük bir kamera ile sinir sisteminin ulaşılması zor bölgelerine ışık tutar. Oralarda verdiği görüntüler sayesinde ameliyat yapılmasına olanak sağlar.
Gamma Knife nedir?
Beyinde yeri belirlenmiş tümörün gama ışınları ile yok edilmesine yarayan bir tedavi sistemidir.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Erişkin Psikiyatri
Erişkin Psikiyatrisi; 18 yaş ve üzerindeki bireylerde psikiyatrik hastalıkların tanısal değerlendirmesi ve tedavisi ile ilgilenir.
Hizmet sunumu, yataklı servislerde ve ayaktan poliklinik takibi ile en çağdaş araç ve yöntemler kullanılarak yapılmaktadır. Psikiyatri Uzmanları, Uzman Klinik Psikologlar, Sosyal Hizmet Uzmanları, Ergoterapi Uzmanlarından oluşan ekibimiz, danışanın kapsamlı değerlendirilmesi ve tedavi sürecinde iş birliği içinde olarak çalışmalarını yürütür. Klinik muayenenin sonrasında gerekli görülen beyin görüntüleme teknikleri, laboratuvar-kan tahlilleri, nöropsikolojik testler ve gerekli durumlarda diğer branş hekimlerinden diğer tıbbi branşlarla konsültasyonlar ve sosyal çalışma raporuna göre konulan ön tanıya/tanıya göre tedavi planı ilgili klinik kılavuz çerçevesinde oluşturulur.
Tedavi sunumu hastanın üst düzey yararını önceleyerek, bireysel otonomisi ve tercihine de saygılı olma koşulu çerçevesinde; ayaktan, gündüz hastanesi ya da yataklı serviste olacak şekilde planlanır. Yine aynı ilkelere bağlı olarak çağdaş tıbbın elindeki tüm tedavi olanakları, tedavi başarısının en üst düzeyde olması hedeflenerek kullanılır. Hastanın ihtiyacına göre biçimlendirilen tedavi şemasında ilaç tedavisi ve diğer biyolojik tedaviler (beyin uyarım teknikleri, fototerapi vb.), bireysel/çift/aile ve grup psikoterapi çalışmaları, sosyal çalışma, ergoterapi gibi hizmetler en iyi verim alınacak şekilde, uygun zaman dilimlerinde kullanılmaktadır.
Erişkin Psikiyatri Hastalıkları
- Depresyon
- Anksiyete
- Obsesif kompüsif bozukluk
- Bipolar bozukluk
- Şizofreni
- Paranoid kişilik bozukluğu (paranova)
- Sosyal fobi
- Kıskançlık
- Tükenmişlik sendromu
- Cinsel işlev bozuklukları
- Travma sonrası stres bozukluğu
- Uyku ve uyku bozuklukları
- Dikkat eksikliği ve hiperaktivite
- Yeme bozuklukları
- Psikoz
- Narsist kişilik bozukluğu
- Psikolojik kökenli mide bulantısı
- Somatik semptom bozuklukları
- İstifleme hastalığı
- Bedensel belirtilerle giden psikiyatrik bozukluklar
- Sosyal işlevsellik
- Bağımlılık
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Çocuk Ergen Psikiyatrisi
Sağlıklı bir birey olmak için çocukluk ve ergenlik döneminde psikolojik sorunların ortaya çıkmadan önlenmesi, psikiyatrik hastalık var ise doğru tedavi yöntemiyle çözülmesi gerekir. Çocuk ergen psikiyatrisi, kişinin olgunluk dönemine ulaştığında sağlıklı yaşaması, öz güvenli olması, psikiyatrik hastalıkların erken dönemde tedavi edilebilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Geçmiş dönemlere göre günümüzde çocuk ergen psikiyatrisi, ülkemizde ve dünyada yaygın olarak genişlemektedir. Oldukça geniş kapsamlı bir alana sahiptir. Tüm biyolojik, sosyolojik ve psikolojik bilim dalları ile de doğrudan bağlantılıdır.
Sağlıklı bir birey olmak için çocukluk ve ergenlik döneminde psikolojik sorunların ortaya çıkmadan önlenmesi, psikiyatrik hastalık var ise doğru tedavi yöntemiyle çözülmesi gerekir. Çocuk ergen psikiyatrisi, kişinin olgunluk dönemine ulaştığında sağlıklı yaşaması, öz güvenli olması, psikiyatrik hastalıkların erken dönemde tedavi edilebilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. Geçmiş dönemlere göre günümüzde çocuk ergen psikiyatrisi, ülkemizde ve dünyada yaygın olarak genişlemektedir. Oldukça geniş kapsamlı bir alana sahiptir. Tüm biyolojik, sosyolojik ve psikolojik bilim dalları ile de doğrudan bağlantılıdır.
Çocuk Psikiyatrisi Nedir?
Çocuk psikiyatrisi; tıp eğitimini tamamlamış olup üzerine, çocuk-ergen ruh sağlığı alanında ihtisaslaşmış kişidir. Çocuk psikiyatri doktoru, çocuğun ruh sağlığı ile alakalı bir sorun ile karşılaşıldığında başvurulması gereken kişidir. Çocuğun gelişim zamanlarında oluşabilecek ruhsal, bilişsel, akademik ve sosyal konularda meydana gelen tüm sıkıntılar çocuk psikiyatrisinin alanına girmektedir.
Tıp eğitimi üzerine, çocuk-ergen ruh sağlığı alanında ihtisaslaşmış kişidir. Çocuk psikiyatristi, çocuğun ruh sağlığı ile ilgili ilk başvurulması gereken kişidir. Çocuğun ruhsal, bilişsel, akademik ve sosyal alanlardaki tüm zorlukları çocuk psikiyatrisinin kapsamındadır. Çocuk psikiyatrisi çalışma yöntemleri şu şekildedir;
- Çocuğun herhangi bir ruhsal sıkıntısı olmasa dahi aileye danışmanlık verir.
- Ruhsal bir rahatsızlık olmadan çocuğu etkilenebileceği durumlardan korumak amaçlı yaklaşımlarda bulunur.
- Çocukta var olan ruhsal rahatsızlıklara tanı koyar. Tanı için gerekli tetkikleri ister.
- Ruhsal rahatsızlığın tedavisinin ne şeklide olabileceğini öngörür, tedavi seçeneklerini değerlendirir.
- Psikoterapi ve medikal tedavi düzenleyebilir.
- Çocuğun tedavisinin ekip çalışması gerektirdiği durumlarda ekibi yönlendirir.
- Gerekli hallerde çocuğu hastanede yatırarak takip eder.
Çocuk Psikiyatrisine Ne Zaman Başvurulmalıdır?
Çocuk psikiyatrisine her zaman başvurulabilir. Çocuğun hiçbir ruhsal belirtisi olmasa bile danışmak amaçlı gelinebileceği gibi, herhangi bir ruhsal belirtide gelinmelidir. Çocuk psikiyatristi ilaç verir, psikologlar sadece konuşur düşüncesi tamamen asılsız ve çok yanlıştır. Çocuk psikiyatristi, pedagog ya da psikolog değildir.
Örneğin; Bebeklik döneminde uyku ve beslenme alışkanlıkları nasıl olmalıdır? Sorusuyla gelinebileceği gibi çocuğun günlük hayatını, okul başarısını, aile içi ilişkilerini, arkadaş uyumunu olumsuz etkileyebilecek duygusal ya da davranışsal bir belirti ile de başvuru yapılabilir.
Çocuk Psikiyatrisi Hangi Hastalıklarla İlgilenir?
İnsan yaşamında, en çok gelişim ve değişimin yaşandığı evre çocukluk ve ergenlik dönemlerini kapsayan 0-18 yaş aralığıdır. Bu dönemlerde aile ve çevreden bilinçaltı daha faza etkilenir ve her şeyi kayıt altına alır. Bu dönemde yaşanan her şey tüm hayatı yönlendiren kalıcı etkiler doğurmaktadır. Bu olumsuz etkilerden kurtulmak için ailelerin zamanında çocuklarını gözlemleyip gerekli desteği vermeleri gerekir. Bu olumsuz değişime çözüm bulmak için çocuk psikiyatrisi bölümüne başvurmak gerebilir. Çocuk psikiyatrisinin ilgilendiği hastalıkları şöyle sıralayabiliriz;
- Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu
- Otizm
- İnternet ve bilgisayar teknolojileri aşırı kullanımı
- Depresyon
- İntihar düşünceleri, kendine zarar verme (jiletle çizik atma vb)
- Kaygı (anksiyete) bozuklukları (Ayrılma kaygısı, sosyal fobi vb)
- Travma
- Organik nedenlerle açıklanamayan Baş ağrısı, karın ağrısı gibi psikosomatik şikayetler
- Davranış Bozuklukları (söz dinlememe, karşı gelme, yalan söyleme, izinsiz eşya alma vb)
- Öğrenme bozuklukları (Disleksi vb)
- Obsesif kompulsif bozukluk (takıntılar)
- Tik bozukluğu
- Okul reddi
- Sınav kaygısı
- Kişilik sorunları
- Uyku sorunları
- Tuvalet alışkanlıkları (Alt ıslatma, organik olmayan kabızlık vb)
- Yeme problemeleri (yemek yememe, yediğini çıkarma vb)
- Konuşma bozuklukları (Kekemelik, geç konuşma vb)
- Arkadaş uyumsuzluğu
- Cinsel gelişim ve cinsellikle ilgili sorunlar
- Dissosiatif bozukluk
- Zeka geriliği
- Psikoz (şizofreni vb) ve bipolar bozukluk
Çocuk ergen psikiyatrisi bölümünde, bireysel psikoterapi (psikanalitik, destekleyici, bilişsel davranışçı terapiler, EMDR (Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşlemleme), aile terapisi, ilaç tedavisi ve psikometrik testler gibi tedavi yöntemleri uygulanarak 0-18 yaş arası çocuk ve ergenlere tedavi hizmeti sağlanmaktadır. Çocuk ergen psikiyatrisi alanında uzmanlık sahibi kişiler, bazı durumlarda ek olarak farklı bulgu değerlendirilmelerinin ve tedavi süreçlerinin uygulanması alanında uzman psikologlardan da yardım alır. Psikologlar tarafından çocukluk ve ergenlik zamanına ilişkin psikiyatrik hastalıkların tanısının koyulabilmesine yardımcı olmak amacıyla birtakım gelişim, dikkat ve zeka testleri uygulanır.
Çocuk ergen psikiyatrisi bölümünde uzman kişilerce uygulanması gereken psikolojik testler titizlikle yapılarak klinik bulgular ile karşılaştırılır. Sonuç itibariyle olası psikolojik sorunlar adlandırılarak uygun tedavi planı oluşturulur ve psikolojik sorunların zamanında önüne geçilmesi için ilk adım atılmış olur. Hastalarımızın yüksek yararı için maksimum tedavi olanakları kullanılmaktadır.
*Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Contact
- 3111 West Allegheny Avenue Pennsylvania 19132
-
1-982-782-5297
1-982-125-6378 - support@consultio.com